İşte boşanmanın ikinci aşaması ve
işte bu aşama ile ilgili hüküm. Boşanma
sonrası bekleme süresinin sonuna doğru koca,
boşadığı karısı bu süreyi henüz
tamamlamamışken -daha önce açıklandığı
gibi bu sürenin miktarı da tartışma konusudur-
geri almalıdır. Sadece geri dönmesi boşanmanın
geçersizliği için yeterlidir ve bu davranış
kocanın karısını yanında
alıkoyduğu yani ona tekrar eş olarak kabul
ettiği anlamına gelir. Ya da kocası bekleme süresinin
bitmesini bekler. Bu ise kadının kesinlikle, bir daha
yeni bir evlilik sözleşmesi olmaksızın geri dönmemek
üzere boşanması demektir Koca ister
karısını geri alsın, ister ondan
ayrılsın, her iki durumda da iyi davranmakla yükümlüdür.
Geri almak suretiyle karısına zarar vermeye
kalkışması yasaktır. Yani bekleme süresinin
sonuna doğru karısını geri alması, sonra
tekrar boşaması, böylece evlenmeksizin ortada kalma
süresini uzatmaya çalışması, veya ortada
bırakmak üzere geri alması, intikam almak üzere kadını
tuzağa düşürmesi yasaktır. Her iki durum da
surenin indiği dönemde fiilen yaşanmaktaydı.
Ruhların Allah korkusundan uzaklaştığı
her zaman benzeri durumlara rastlamak mümkündür. Hiç kuşkusuz
Allah korkusu gerek ayrılık, gerekse birleşmekle
ilgili hükümlerin uygulanışının başta
gelen garantisidir. Aynı şekilde ayrılma durumunda
da kocanın karısına sövmesi, hakaret etmesi, söz
ve davranışla incitmesi, kızması yasaktır.
Çünkü evlilik bağı iyilikle kurulmuş iyilikle
son bulmalıdır. Kalpler de sevgiye yer
kalmalıdır. Çünkü yeniden birleşmek söz konusu
olabilir. Bir kötülük, yersiz bir söz, kırıcı
bir işaret, incitici bir davranış, tekrar
birleşme durumunda tertemiz olması gereken
hatıralarda kötü bir yer edebilir. Sonra bu,
İslam'ın diller ve kalpler için öngördüğü edep
tavrının da bir gereğidir.
Gerek ayrılık, gerek yeniden birleşmek için iki
adil şahidin tanıklığı gereklidir.
Bununla güdülen amaç zihinlerde yer edebilecek kuşkuları
gidermektir. İnsanlar boşanmayı duymuş ama
yeniden uzlaşma sağlandığını
duymamış olabilirler. Dolayı siyle çeşitli
dedikodular, kuşkular etrafa yayılabilir. İslam bu
tür ilişkilerde, insanların dillerinde ve
vicdanlarında temizliğe ve netliğe önem verir. Bazı
fıkıhçılar ayrılığın da,
birleşmenin de şahit olmadan da olabileceği görüşündedirler.
Bazıları da gerek ayrılığın gerekse
birleşmenin ancak şahitlerin huzurunda olabileceği
düşüncesindedirler. Fakat üzerinde birleşilen görüş,
ayrılıktan sonra veya ayrılık esnasında
yahut yeniden birleşme anında iki şahidin
kesinlikle bulunmasını öngörmektedir.
Bu aşamayla ilgili hüküm açıklandıktan sonra
peş peşe gelen mesajlar ve direktifler yer alıyor:
"Şahitliği Allah için yapsın."
Çünkü mesele Allah'ı ilgilendiriyor, bu mesele ile
ilgili olarak yapılacak şahitlik te Allah içindir. Bu
şahitliği emreden O'dur. Doğru olup
olmadığını o gözetliyor ve O bu
şahitliğin karşılığını
verecektir. Bu konuya el atılırken, karı-koca veya
insanlarla değil Allah ile ilişki halindedir insan.
"İşte bu Allah'a ve ahiret gününe inananlara
verilen öğüttür."
Bu hükümlerle muhatap olanlar ahiret gününe inanan
müminlerdir. Burada yüce Allah onlara özellikleri gereği
kendilerine öğüt verdiğini söylüyor. Eğer gerçekten
Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa şu halde öğüt
alacak, Allah'ın sözlerinden ders alacaklardır. Bu
onların imanlarının mihengidir, mümin olduklarına
ilişkin iddianın ölçüsüdür.
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış
yolu ihsan eder ve ona beklemediği yerden rızk verir."
Dünyada ve ahirette uğrayacağı
sıkıntılardan kurtulmasını
sağlayacak bir çıkış yolu gösterir.
Beklemediği yerden, değerlendiremediği kadar
rızk verir. Hiç kuşkusuz bu, genel bir kuraldır,
kalıcı bir gerçektir. Fakat bu kuralın burada
boşanmanın hükümleriyle bağlantılı
olarak hatırlatılması, özellikle bu meselede
muttakiler Allah'tan korktukları zaman bu hükümleri özenle
gerçekleştireceklerini, uygulayacaklarını ima etme
amacına yöneliktir. Bu durumla ilgili olarak bilinç ve
vicdan mekanizmasından daha duyarlı, daha dikkatli bir
kontrol olamaz. Çünkü bu konuda karşı tarafa oyun
oynamak için geniş bir imkan vardır. Allah korkusundan
ve vicdan duyarlılığından başka bir
şey de bunun önüne geçemez.
"Kim Allah'a güvenirse O, kendisine yeter. Şüphesiz
Allah emrini yerine getirendir."
Bu tür ilişkilerde karşı tarafa tuzak kurmak için
geniş imkanlar ve sayısız yollar vardır. Bazen
tuzaktan korunma girişimleri bir başka tuzakla sonuçlanabilir.
işte burada bu tür girişimlerin terk edilmesi, sadece
Allah'a dayanılıp güvenilmesi mesajı veriliyor. Hiç
kuşkusuz Allah kendisine güvenip dayanana yeterlidir. Allah
işini kesinlikle sonuçlandırır. Neyi planlarsa o,
kesinlikle meydana gelir. Neyi dilerse o da olur. Şu halde
O'na dayanıp güvenmek her şeye güç yetiren, ezici
güce sahip dilediğini yapan, istediği işi sonuçlandıran
bir kudrete dayanıp güvenmektir.
Aslında bu ilke geneldir. Ama burada güdülen amaç,
kalpte Allah'ın iradesine ve takdirine ilişkin iman
esasına dayalı doğru bir düşünce oluşturmaktır.
Şu da var ki bu ilkenin boşanma hükümleri Dolayı
siyle hatırlatılması özel bir anlam ve derin
etkili bir mesaj taşıyor.
"Allah her şey için bir ölçü koymuştur."
Şu halde her şey miktarı, zamanı, yeri,
şartları, sebep ve sonuçları ile, bir ölçüye
göre belirlenmiştir. Tesadüfle meydana gelen hiçbir
şey yoktur. Gerek bütün evren içinde, gerekse insanın
iç aleminde ve hayatında olup biten hiçbir şey
gereksiz ve boşuna değildir. Hiç kuşkusuz bu, iman
esasına dayalı İslam düşüncesinin önemli
bir yönünü oluşturan büyük bir gerçektir. (Furkan
suresinin "O her şeyi yaratmış ve bir ön
tasarıya göre düzenlemiştir" ayeti ile Kamer
suresinin