O

Tahrim

O

   

10- Allah inkar edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi. Onlar, kullarımızdan iki salih kişinin nikahında iken onlara hainlik ettiler: Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Bu iki kadına: "Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!" denildi.

11- Allah inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O "Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun kötü işinden kurtar ve şu zalimler topluluğundan kurtar!" demişti.

12- Irzını korumuş olan, İmran kızı Meryem "i de Allah misal verdi. Biz, onun içine ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini, kitaplarını tasdik etti. ve o gönülden itaat etti.

Hz. Nuh'un ve Hz. Lut'un karılarının ihaneti ile ilgili olarak herkesçe kabul edilen açıklama; bu ihanetin davaya ihanet olduğu, yoksa fuhuş anlamında bir ihanetin söz konusu olmadığı şeklindedir. Hz. Nuh'un karısı kavmi ile birlik olup O'nu alaya alırdı. Hz. Lut'un karısı ise, kavminin misafirlere ne yapacaklarını bildiği halde onlara Hz. Lut'un misafirlerini göstermişti.

Yine herkesçe kabul edilen görüşe göre Firavun'un karısı onun sarayında yaşayan bir mümindi. Belki de Hz. Musa'dan önceki semavi dine inanan Asya kökenlilerden biriydi. Tarihte Mısır'da tanrıların sayısını bire indiren ve güneş kursu ile o bir tanrıyı sembolize eden ve kendini "Akhnaton" diye adlandıran "dördüncü Emnahtop"un annesinin Mısırlıların dini inançlarına bağlı bulunmayan Asya kökenlilerden olduğuna ilişkin bilgiler yer almaktadır. Bu surede sözü edilen mümin kadının bu mu yoksa Hz. Musa döneminde Mısır'a hükmeden Firavun'un karısı mı olduğunu ancak Allah bilir. Fakat Hz. Musa'nın peygamber olarak görevlendirildiği dönemdeki Firavun'un, yukarıda sözü edilen Emnahtop olmadığını biliyoruz.

Biz Firavun'un karısının kimliğini ortaya koyacak tarihsel araştırma peşinde değiliz. Kur'an-ı Kerim'in bu işareti şahıslardan bağımsız sürekli bir gerçeği ifade ediyor. Şahıslar ise, sadece bu gerçeğin temsilcileridirler.

İnsanın hem kendisini hem de ailesini ateşten koruması emredildikten sonra burada asıl vurgulanmak istenen sorumluluğun bireyselliği ilkesidir. Ayrıca Peygamber Efendimizin ve müminlerin eşlerine şöyle denmek isteniyor: Bütün bunlardan sonra sorumluluk size aittir. Kendinizden siz sorumlusunuz Peygamberin veya salih Müslümanların eşleri olmanız sizi sorumluluktan kurtarmaz. , işte Hz. Nuh'un karısı... Hz. Lut'un karısı da öyle. "Onlar, kullarımızdan iki salih kişinin nikahında iken"... "Onlara hainlik ettiler"... "Kocaları Allah' tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı"... "Bu iki kadına `Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!" denildi."

Küfür ve iman meselesinde ayrıcalık, aracılık olmaz. Peygamberlerin eşleri de olsalar inanca ihanet edenlere göz yumulmaz.

İşte bu da Firavunun karısı... Firavunun sarayında içinde yaşadığı küfür tufanı O'nun yalnız başına kurtuluş istemekten alıkoyamıyor. Bu mümin kadın Rab binden cennette bir ev isteyerek Firavun'un sarayından vazgeçmişti. Rab binden kurtuluş isteyerek Firavun'la olan ilişkisini koparmıştı. Firavun'un yaptıklarının sorumluluğuna ortak olurum endişesiyle onun uygulamalarını onaylamadığını belirtmiş, yaptıklarından uzak durmuştu. Oysa Firavun'a en yakın insandı: "Beni Firavun'dan ve O'nun kötü işinden kurtar." Aralarında yaşadığı halde Firavun'un kavmi ile de ilişkisini kesmişti: "Ve beni şu zalimler topluluğundan kurtar."

Firavun'un karısının duası ve tavrı, dünya değerlerini hem de en göz alıcılarını elinin tersi ile itip Allah katındaki kalıcı değerlere yönelmenin güzel bir örneğidir. Nitekim bu mümin kadın o gün için yeryüzünün en büyük hükümdarı Firavun'un karısıydı. Bir kadının arzulayabileceği her şeyi bulabildiği Firavun'un sarayında yaşıyordu. Fakat bu kadın iman sayesinde bütün bunları ayaklarının altına almış, elinin tersiyle itmişti. Üstelik bu dünya nimetlerinden, dünyanın geçici değerlerinden yüz çevirmekle yetinmemiş, bunları Allah'a sığınılması gereken bir kötülük, bir pislik, bir musibet olarak algılamıştı. Bütün bunlardan vazgeçip yüce Allah'tan kendisini bu hayattan kurtarmasını istemişti.

Öte yandan bu mümin kadın geniş ve güçlü bir devlette tek başınaydı. Hiç kuşkusuz bu da yüce Allah'ın O'na yönelik bir başka büyük lütfudur. Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi kadın toplumun baskısı karşısında daha duyarlıdır, toplumun düşüncesinden daha çok etkilenir. Fakat bu kadın tek başına... Toplumun baskısına, sarayın baskısına, hükümdarın baskısına, saray çevrelerinin baskısına, hükümdarlık makamının baskısına rağmen başını göğe kaldırmıştı. Hem de tek başına ve bu azgın küfür ortamında.

Bu mümin kadın, Allah için bütün etkenlerden, bütün bağlardan, bütün engellerden ve bütün yanıltıcı çağrılardan soyutlanmanın üstün bir örneğidir. Zaten cümleleri evrenin her tarafında yankılanan, yüceler aleminden inen, Allah'ın kalıcı kitabında kendisine işaret edilmesini bu yüzden hakketmiştir. "İmran kızı Meryem de..."

O da doğduğundan itibaren -yüce Allah'ın başka surelerde anlattığı gibi kendini Allah'a adamanın, onun için her şeyden soyutlanmanın bir örneğidir. Burada O'nun temizliği, iffetliliği anlatılıyor: "Irzını korumuştu." Böylece O'nun iğrenç karakterli Yahudilerin iftirasından uzak olduğu, pekiştiriliyor: "Biz O'nun içine ruhumuzdan üfledik." işte Hz. İsa O'nun içine üflenen bu ruhtan meydana gelen Hz. İsa'nın doğumunu ayrıntılı biçimde sunun "Meryem suresinde" Hz. Meryem'in içine Allah'ın ruhundan üflenmesi olayı da ayrıntılı olarak anlatılıyor. Biz buradaki ayetin ruhuna sadık kalarak orada anlatılanları tekrarlamayacağız. Çünkü bu ayet Meryem'in iffetliliğini, eksiksiz imanını ve Allah'a yönelik kulluğunu ön plana çıkarmayı hedefliyor: "Rabbinin sözlerini, kitaplarını tasdik etti ve o gönülden itaat etti."

Burada İmran kızı Meryem'le birlikte sadece Firavun'un karısından söz edilmiş olması, O'nun Allah katındaki üstün derecesinin göstergesidir. Firavun'un karısı Allah katındaki bu üstün derecesi ile Meryem'le denk tutulmayı, onunla birlikte anılmayı hakketmiştir. Hiç kuşkusuz bunda en büyük etken az önce işaret ettiğimiz gibi onun içinde yaşadığı ağır hayat şartlarıdır. Her ikisi temiz, iffetli, mümin, Allah'ın kitaplarını doğrulayan ve Allah'a gönülden itaat eden kadınların sembolüdürler. İşte yüce Allah surenin başındaki ayetlerin ele aldığı olay münasebetiyle onları Peygamber Efendimizin eşlerine ve bundan sonra da her kuşaktan gelecek mümin kadınlara örnek gösteriyor.

Son olarak bu sure -ve bu cüzün tamamı- Peygamber Efendimizin hayatından canlı bir bölüm sunuyor bizlere. Peygamber Efendimizin hayatının bu kesitini Kur'an-ı Kerim o eşsiz ifade tarzı ile canlandırıyor. İnsanların bu döneme ilişkin aktardıkları tarihsel rivayetler bu dönemi bu şekilde çarpıcı biçimde zihnimizde canlandıramazlar. Çünkü Kuran'ın ifade tarzı daha derin anlamlı ve daha geniş boyutludur. Kur'an-ı Kerim bireysel bir olayı, zaman, mekan ve olayın dar kalıplarının ötesindeki soyut ve kalıcı gerçeği tasvir etmek için ele alır. Kur'an-ı Kerim'in genel yöntemi budur.

 

 

O

 

O