Artık gözüme gözükme! Kovuldun sen! Bundan böyle
kimse sana ne iyilik yapacak ne de kötülük! Sen de öyle. -Hz.
Musa'nın dinindeki cezalardan biri buydu. Toplumun boykotu ve
insanın kovulmuşluğunu ilan ederek hiç kimsenin
ona yaklaşmamasını, onun da kimseye
yanaşmamasını söyleme cezası.- Diğer
ceza ise Allah katındaki azab ve ceza idi. Öfkeyle ve
içerlenerek altın buzağının devrilmesini,
yakılmasını ve eritilip suya
atılmasını emrediyor. Öfke Hz. Musa'nın en
belirgin özelliklerinden biriydi. Zaten, yalnız burada Allah
için, Allah'ın dini için öfkelenmişti O. Ki bu tür
durumlarda öfke güzeldir. Sert tepki gösterilmesi hoş bir
tavırdır.
Yakılan ve suya atılan sahte ilah sahnesinden sonra
Hz. Musa gerçek inanç sistemini bütün açıklığıyla
ortaya koyuyor.
Bu açıklama ile surede yeralan Hz. Musa
kıssasının bu bölümü sona eriyor. Bu kıssada
yüce Allah'ın kendisine kulluk yapan ve dinini hayata egemen
kılmaya çalışan davetçileri nasıl
koruduğu, onlara nasıl şefkatle
davrandığı ortaya çıkıyor. Sınavdan
geçirilip yanlış yola girdikleri zaman bile... Bunun
dışında kıssanın diğer bölümleri
burada verilmiyor. Çünkü bundan sonra
İsrailoğulları işledikleri günahlar, yaptıkları
bozgunculuk ve azgınlık yüzünden cezaya çarptırıldılar.
Surenin bütününe ise Allah'ın seçkin kullarının
korunduğu ve merhametle muamele edildiği hava hakimdir.
Dolayısıyla kıssanın bu tatlı ve
şefkat dolu havasını bozabilecek, diğer
sahnelerin burada sunulması uygun düşmez.
Bu süre Kur'an'dan söz ederek başlamıştı.
Bu Kur'anın Hz. Muhammed'i -salât ve selâm üzerine olsun-
sıkıntıya düşürmek amacıyla gönderilmediği
belirtilmişti. Kur'an'dan böylece söz edildikten sonra Hz.
Musa'nın -selâm üzerine olsun- kıssasına geçilmişti.
Bu kıssada yüce Allah'ın Hz. Musa'yı
kardeşini ve milletini nasıl koruyup gözettiği
ortaya konmuştu.
Şimdi ise ayetlerin akışı Hz. Musa
kıssasından tekrar Kur'ana, Kur'anın asıl
fonksiyonuna ve O'ndan yüz çevirenlerin sonlarına açıklık
getirmeye geçiyor. Bu kıyamet sahnesinden onların
acıklı sonları, canlı bir şekilde
sunuluyor. Bu sahnede dünya hayatının günleri
gerçekten basitleşiyor. Yeryüzü bütün dağ!arından,
taşlarından soyutlanıyor ve dümdüz hale geliyor.
Bütün sesler Rahman'a boyun eğiyor. Bütün yüzler, güç
ve hayat sahibi Allah'a yöneliyor. Ki belki bu sahne ve
Kur'an'daki tehditler insanın iç alemindeki takva duygusunu
harekete geçirir. Ona Allah'ı hatırlatır ve O'na
bağlanmasını sağlar...
Bu bölüm... Hz. Peygamberin kendisine gönderilen Kur'andan
duyduğu endişe açısından -içinin- rahatlatılmasıyla
sona eriyor. Unutma korkusuyla Kur'anı hemen tekrar etme
gayretinin gereksiz olduğu, bununla kendisini üzmemesi
gerektiği, yüce Allah'ın bu konuda işini
kolaylaştıracağı ve Kur'anı
koruyacağı belirtiliyor. Rabb'inden ilmini
artırmasını dilemenin yeterli olacağı
bildiriliyor.
Hz. Peygamberin kendisine gelen vahyin okunması sona
ermeden, unutma korkusuyla hemen onu tekrar etmeğe özen
göstermesi ile ilgili olarak, Hz. Adem'in yüce Allah'a vermiş
olduğu sözü unutması, dile getiriliyor. Bu olay, Hz.
Adem ile iblis arasında düşmanlığın ilan
edilmesi ve Hz. Adem'in neslinden olup Allah'a verilmiş bu söze
bağlılık gösterenler ile ondan yüz çevirenlerin
akıbetlerinin açıklanması ile sona eriyor.
Onların bu sonları bir kıyamet sahnesinde
sergileniyor. Sanki bu ruhlar aleminde başlamış
olan yolculuğun son noktasıdır. Yani yolculuk
burada başlamış. Tekrar dönüp dolaşıp
aynı yere gelinmiştir.
Bu süre ilahi mesajı inkâr edenlerin yalanlamalarından,
yüz çevirenlerin yüz çevirişlerinden ötürü peygamberin
canını sıkmamasını tavsiye eden öğütlerle
sona eriyor. Peygamber onların bu tavırları yüzünden
canını sıkmamalı, kendi kendini yememeli ve
onları dünya hayatında onlara verilmiş
iradeleriyle başbaşa bırakmalıdır.
Çünkü onların belirlenmiş bir süresi vardır. Ve
bu dünyada onlar için birer sınanma yeridir. Peygamber
Allah'a ibadet etmeye ve O'nun nimetlerini dile getirmeye
kendisini adamalı, içini ve ruhunu bununla sükûna erdirip
huzura kavuşmalıdır. Nitekim bu müşriklerden
önce de nice milletler yok olup gitmişlerdir. Her şeye
rağmen yüce Allah bu millete de son peygamberini
göndermekle, onların tüm mazeretlerini geçersiz kılmayı
dilemiştir. Öyleyse peygamber, onların
yaptıklarıyla canını sıkmamalı ve
onları akıbetleriyle başbaşa
bırakmalıdır.