O |
Tä-Hä
|
O |
|
77- Musa'ya "Kullarımı geceleyin yola çıkar,denize
değneğini vurarak onlar iğin kuru bir yol aç, ne
yakalanmaktan kork ve ne de boğulmaktan çekin"diye
vahyettik.
78- Firavun, ordusu ile peşlerine düştü, fakat
denizin suları onları korkunç bir saldırı ile
kuşatıverdi!
79- Firavun, soydaşlarını
sapıklığa sürükledi, onları doğru yola
iletemedi.
Büyücülerin kişiliklerinde somutlaşan imanın,
Firavun'un kişiliğinde somutlaşan azgın, kaba
güce karşı çıkmasından sonra acaba neler
oldu? Ayetler bu soruya cevap vermiyorlar. Büyücüler imanlarına
sarılarak zorbanın tehditlerini,
yıldırmalarını Rabbine
bağlanmış, kararlı bir yüreklilikle karşılaşmışlar;
hayat ile, nimetleri ile, insanları ile tüm dünyayı hiçe
saymışlardı. Acaba yiğitlikleri ile Firavun'un
tepesini attıran bu kahramanlara karşı,o
şımarık zorba nasıl bir uygulamaya
girişmişti? Ayetler bu konuda bize bilgi vermiyorlar.
Bunun yerine karşımıza, hemen sözünü ettiğimiz
ikinci sahne çıkıyor. Kalpteki zaferi dış dünyada
gerçekleşen pratik zafere bağlayan kesin zafer sahnesi
ile yüzyüze geliyoruz. Yüce Allah'ın mü'min kullarına
yönelik himayesini, kayırıcılığını
somut bir yetkinlikle gözler önüne seren bir sahnenin parlak
ışıkları gözlerimizi kamaştırıyor.
Bu yüzden bu sahnede Hz. Musâ'nın
İsrailoğulları ile birlikte Mısırdan çıkışı
ve denizin önüne varınca kafileyi durduruşu
olayları üzerinde durulmuyor. Oysa diğer surelerde hikâyenin
bu bölümü ayrıntılı biçimde anlatılmıştı.
Burada söz kısa kesilerek hemen zafer sahnesi sunuluyor,
zaferin öncesindeki gelişmelere değinilmiyor. Çünkü
bu ön gelişmeler kalplerde ve vicdanlarda gerçekleşmişti.
Bize sadece Hz. Musâ ya gelen bir vahiyden sözediliyor. Bu
vahyin içerdiği direktife göre Hz. Musâ ya, yüce Allah'ın
mü'min kulları olan İsrailoğullarını
geceleyin yola çıkaracak, denizin yanına varınca
değneği ile sulara vurarak dalgalar arasında
kupkuru bir yol açacak. Bize bu kadarı açıklanıyor.
Başka bir ayrıntı verilmiyor, söz kısa
kesiliyor. Biz de ayetlerin verdikleri bilgiyi olduğu gibi
sunuyoruz. Bunun yanısıra Hz. Musâ ya yüce Allah'ın
himayesine güvenmesi gerektiği hatırlatılıyor.
Yüce Allah kendilerini kayıracağı için peşlerine
düşen Firavun'un ve ordusunun onları
yakalayacağından korkmamaları gerektiği gibi
önlerine kuru bir yol açmış olan denizin
dalgalarından da çekinmemeleri gerekir. Çünkü kendi
iradesinin yansıması olan doğal kanunlara göre
suyu akıtan yüce "kudret"in eli, istediği
zaman o akar suyun dalgalarını yararak aralarından
"kupkuru" bir yol geçirmeye muktedirdir. Ayetleri
okuyoruz:
"Firavun, ordusu ile peşlerine düştü, fakat
denizin suları onları korkunç bir saldırı ile
kuşatıverdi.
Firavun, soydaşlarını sapıklığa sürükledi,
onları doğru yola iletemedi."
Görüldüğü gibi Firavun'un ve soydaşlarının
denizin engin sularına gömülmeleri olay kısa geçiliyor,
ayrıntılı biçimde anlatılmıyor. Böylece
olayın vicdanlardaki etkisinin geniş çaplı ve
korkunç olması isteniyor, olayın geniş çapı
ve dehşeti ayrıntılı açıklamalarla
sınırlandırılmıyor. Firavun,
soydaşlarını nasıl hayatları boyunca
sapıklığa sürükledi ise, şimdi de yol
tıkanıklığına ve denizin engin
derinliklerine sürüklüyor. Bunların her ikiside mahvedici
sapıtmalar, yoldan çıkmalardır.
Bu sahnede acaba neler oldu? Bu konuyu kurcalamaya,
ayrıntılara dalmaya girişecek değiliz. Tersine
bu olay özet halinde sunmanın ardında saklı duran
hikmete ayak uydurmayı tercih ediyoruz. Bizim asıl
üzerinde durmak istediğimiz nokta, bu olayın
taşıdığı ibret dersidir. Biz bu sahnenin
kalplerde meydana getirdiği etkinin titreşimlerine kulak
vermek istiyoruz.
Bu olayda yüce Allah'ın güçlü eli, iman ile azgın
kaba güç asasındaki savaşın yönetimini bizzat
üstlenmiştir. İman yanlılarına bu
savaşta vahyin direktifine uyarak geceleyin yola çıkmaktan
başka bir görev verilmemiştir. Çünkü iki tarafın
güçleri, somut ölçüler ile denk olmak şöyle dursun,
birbirlerine yalan bile değildi. Hz. Musa ve
soydaşları her türlü maddi güçten yoksun zavallılar
iken, Firavun ile ordusu maddi gücün bütün silahları ile
donanmıştı. Bu
yüzden iman
cephesinin, somut bir meydan savaşına girmesi mümkün
değildi. Öyle olunca yüce Allah'ın güçlü eli savaşın
yönetimini üzerine aldı.
Fakat bu ilahi müdahalenin öncesinde imanın özü, hak
yanlılarının kalplerinde olgunluk düzeyine erdi,
zorbalık karşısındaki bu biricik güç
kaynakları gerçek kimliğine kavuştu. Tüm açık
sözlülüğü ile azgın kaba güç karşısına
dikildi. Korku duvarını aştığı gibi
maddi çıkar beklentilerini de elinin tersi ile bir yana
atmasını bildi. Ne tehditlere pabuç bıraktı
ve ne de ödül umutlarına bel bağladı.
Bilindiği gibi azgın zorba "Andolsun ki,
sağlı-sollu birer el ve ayağınızı
kesecek, arkasından da sizi hurma dallarına
asacağım" diye küfredince iman cephesinden
şu kesin cevabı aldı; "Vereceğin hükmü
ver; senin hükmün ancak dünya hayatında geçerli olabilir."
İşte iman ile azgın kaba kuvvet arasındaki
savaş, mü'minlerin kalplerinde bu kararlı aşamaya
erince yüce Allah'ın güçlü eli hak yanlılarının
en ufak bir çabasını işe
karıştırmaksızın hak
sancağını tutup doruğa dikti ve
batılın bayrağını ayaklar altına
serdi.
Ders alınması gereken bir başka incelik de
şudur:
İsrailoğullarının, Firavun'un
baskılarına onursuzca boyun eğdikleri, bu
acımasız zorbanın erkek çocuklarını
öldürüp kızlarını ve kadınlarını
ersiz bırakma girişimlerine sessizce
katlandıkları dönemlerde yüce Allah'ın aynı
güçlü eli, bu savaşa doğrudan el koymayı uygun görmedi.
Çünkü İsrailoğulları, sadece
onurlarını yitirdikleri için, haysiyetlerini ayaklar
altında çiğnettikleri için, korktukları için bu
ağır faturayı ödüyorlardı. Ama sonra iş
değişti. Hz. Musâ ya inananların imanları
kalplerindeki gelişim aşamasını tamamlayarak
dışarıya taşmaya başladı. Firavun'un
işkencelerine göğüs germeyi göze aldılar.
Artık başları dikti. Kıvırmadan,
çekinmeden ve uğratılacakları ağır
işkenceleri umursamadan inançlarının gereği
olan sözleri, Firavun'un yüzüne karşı erkekçe haykırdılar.
İşte o zaman yüce Allah'ın gücü, savaşa
doğrudan doğruya el koyarak daha önce ruhlarda ve
kalplerde gerçekleşen zaferi bu defa pratik dünyada da
ilân etmekte gecikmedi.
İşte okuduğumuz ayetler bu ibret dersini ön
plâna çıkararak dikkatlerimize sunuyorlar. Dikkatlerimiz
dağılmasın diye özetle anlatım yöntemi
seçiliyor, ayrıntılara dalıp meselenin özünü
gözden kaçırmayalım diye sahneler ardarda gözlerimizin
önünde canlandırılıyor. amaç dava adamlarının
bu olaylardan gereğince ders almalarıdır.
Kendilerinin her türlü maddi savaş aracından yoksun
oldukları, dönemlerde yüce Allah'ın desteğini
bekleyebilmek için hangi şartları yerine getirmeleri
gerekeceğini iyi anlamalarıdır.
HZ. MUSA VE KAVMİNİN KURTULUŞU
Bu zafer ve kurtuluş havası içinde kurtulanlara
seslenilerek öğüt ve uyarı yöneltiliyor. Acı geçmişlerini
unutmamaları, şımarmamaları,
kazandıkları savaştaki tek silahları olan
imanlarını yitirmemeleri, böylece zaferlerini ve başarılarını
güvenceye bağlamaları gerektiği kendilerine
hatırlatılıyor. Okuyalım
|
|
O |
|
O |
|