Bu kalpleri iman melteminin rüzgârı
okşamış da o yüzden böyle aslan kesilmişlerdir.
Oysa aynı kalpler daha birkaç saniye öncesine kadar
Firavun'un önün eğiliyorlar, onun
yakınlığını kazanmayı paha biçilmez
bir ganimet sayıyorlar, bu uğurda birbirleri ile
kıyasıya yarışıyorlardı. Fakat birkaç
saniye sonra güçlü bir protesto ile karşısına
dikilmişler; onun tahtını, debdebesini, lüksünü,
şöhretini ve otoritesini hiçe saymışlardır.
Okuyoruz:
Bu yaratıcımız bizim için daha değerli,
daha üstün, daha yüce, daha büyük ve daha uludur. Devam
edelim:
"Hakkımızda vereceğin hükmü ver."
Dünyada bizden neyi alabileceksen o senin olsun. Devam
ediyoruz:
Çünkü senin otoriten bu hayatın alanı ile
sınırlıdır. Bu hayatın ötesinde senin
otoriten bize geçmez. Oysa dünya hayatı ne kadar kısa
ve ne kadar basittir. Senin bize çektirebileceğin
işkence, bize verebileceğin ceza yüce Allah ile ilişki
kurmuş ve ölümsüz, ebedi hayata ümit bağlamış
bir kalbi korkutamayacak kadar basittir. Okuyoruz:
"Biz Rabbimize inandık. Ondan günahlarımızı
affetmesini ve bize zorla yaptırdığın büyücülüğümüzün
suçunu bağışlamasını diliyoruz."
O büyücülük suçunu sen bize baskı altında, zorla
yaptırıyordun. Biz sana baş
kaldıramıyorduk. Şimdi Rabbimize iman
ettiğimiz için, O'nun günahlarımızı
bağışlayacağını umuyoruz. Çünkü;
"Allah'ın ödülü, herkesinkinden daha üstün ve
daha kalıcıdır."
Yüce Allah'ın bize vereceği pay ve O'na yakın
olmak daha hayırlı, karşılık ve ödül
olarak daha kalıcıdır. Senin bizi O'nunkinden daha
ağır ve daha kalıcı bir ceza ile tehdit
etmenin bizim için hiçbir önemi yoktur.
Rabblerine iman etmiş olan bu büyücüler, ilham yolu ile
uyarılarak bu zorbaya ders vermeye, O'na tepeden bakmaya çağrılıyor.
Okuyoruz: