O

Tä-Hä

O

   

63- Ve dediler ki; "Bu iki adam büyücüdür, sizleri büyüleyerek yurdunu,ulan çıkarmak, sizin örnek dininizi ortadan kaldırmak istiyorlar."

64- "Bütün hilelerinizi biraraya getiriniz, sonra sıra halinde buluşma yerine geliniz. Bugün üstün gelen başarıya ermiştir."

Görülüyor ki, Hz. Musâ'nın samimi, doğru ve inanç yüklü kısacık sözleri, eğrilik yanlılarının kampı üzerine bir bomba gibi inerek onların saflarını darmadağın etti. Onların kendilerine ve güçlerine olan güvenlerini sarstı, savundukları inançlardan ve düşüncelerden kuşkulanmaya başladılar. Bu yüzden aralarındaki ayrılar yüreklendirmelére ve karşı tarafa dönük kışkırtmalara gerek duydu. Oysa Hz. Musa ile Hz. Harun sadece iki kişi idiler. Buna karşılık büyücüler kalabalıktı. Üstelik arkalarında Firavun, Firavun'un krallığı, ordusu, zorbalığı ve serveti vardı. Ama Hz. Musa ile Hz. Harun da yalnız değillerdi. Onların beraberlerinde her şeyi işiten ve her şeyi gören Rabbleri vardı.

Gerek azgın ve zorba Firavun'un, gerekse sırtlarını bu zorbaya dayamış olan büyücülerin tutumlarını da ancak bu faktörün ışığı altında açıklayabiliriz. İşin en başına dönersek şu soru kafamıza takılır:

Hz. Musa ile Hz. Harun kimdirler ki bu iki garip adam kim oluyorlar ki, önce Firavun onlara meydan okuma gereğini duyuyor, sonra onların meydan okumalarını kabul ediyor; arkasından plânlarını ve tuzaklarını kurup karşılaşma alanına geliyor, onca büyücüyü biraraya getiriyor, kalabalıkları karşılaşmayı izlemek üzere meydanda topluyor; üstelik kendisi ve önde gelen yakınları yarışmayı görmek için meydandaki yerlerini alıyorlar. Nasıl oldu da Firavun, Hz. Musâ'nın kendisi ile tartışmasına, ona kafa tutmasına göz yumabildi. Oysa Hz. Musa, onun amansız baskısı altında ezilmiş, köleleştirilmiş bir toplum olan İsrailoğullarından biri değil mi? Burada Hz. Musa ve Harun ile beraber olan ve her şeyi işitip her şeyi gören yüce Allah'ın bu iki garip elçisine sunduğu bir heybetle, bir ürkütücü saygınlıkla karşı karşıyayız.

Yine hünerli büyücülerin saflarım parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya getiren o kısa konuşmanın gücünün arkasında da bu heybeti, bu ürkütücü saygınlığı aramak gerekir. Bu parçalanma sarsıntısı üzerine büyücüler aralarında fısıldaşmaya, somut tehlike, çanları çalmaya, birbirlerini kışkırtmaya; birlik, dayanışma ve direnme çağrılan yapmaya mecbur olmuşlardır. Sonra ileriye atıldılar.

65- Büyücüler "Ey Musa, ya sen önce hünerini göster ya da önce biz hünerimizi ortaya koyalım" dediler.

Bu teklif, rakibe yöneltilmiş bir meydan savaşı çağrısıdır. Bunun yanısıra iç dayanışma, centilmenlik ve cesaret kaynaklı meydan okuma anlamlarını da taşır. Devam ediyoruz:

66- Musa "Önce siz hünerinizi gösterin" dedi.

O sırada adamların yere attıkları ipler ve değnékler büyülerinin etkisi ile Musa'ya yürüyorlarmış gibi göründüler.

Hz. Musa rakiplerinin meydan okumalarını kabul etti; ilk hamleyi yapma fırsatını onlara tanıyarak son sözü söyleme hakkını kendine bıraktı. Fakat o ne? Adamlar, görüldüğü kadarı ile müthiş bir büyü gösterisi yaptılar. Kalabalık sürpriz bir sarsıntı ile çalkalandı, bu sarsıntının dalgaları Hz. Musâ ya kadar ulaştı. Okuyalım:

67- Bunun üzerine Musa'nın içine korku düştü.

İfade sözkonusu büyü gösterisinin müthişliğini ve çarpıcılığını açığa vuruyor. Öyle ki, her şeyi işiten ve her şeyi gören yüce Rabbi yanıbaşında olduğu halde rakiplerinin büyü gösterisi, Hz. Musa'nın içine korku düşürüyor. Hz. Musâ'nın içine korku düşebilmesi için, kendisine daha güçlü olduğunu bir an için unutturan müthiş bir olay meydana gelmiş olmalıdır. Bunun üzerine yüce Allah'ın kendisine, onun yanında olduğunu ve asıl ezici gücün kendinde olduğunu hatırlatması gerekmiştir. Okuyalım:

 

 

O

 

O