O

Tä-Hä

O

   

25- Musa dedi ki; "Ya Rabbi', gönlümü genişlet."

26- "Görevimi kolaylaştır."

27- "Dilimin düğümünü çöz."

28- "Böylece söyleyeceklerimi anlayabilsinler."

29- "Ailemden bana bir yardımcı armağan et."

30- "Kardeşim Harun'u yani."

31- "Ona arkamı dayayıp güç kazanmamı sağla."

32- "O'nu görevime ortak et."

33- "Böylece seni daha çok noksanlıklardan tenzih edelim."

34- "Senin adını daha çok analım."

35- "Kuşku yok ki, biz senin gözetimin altındayız."

Gördüğümüz gibi, Hz. Musa, öncelikle Rabbi'nden gönlünün genişletilmesini istedi. Çünkü gönül genişliği, sırtlardaki yükümlülüğün sıkıntısını mutluluğa, acısını hazza dönüştürür. Gönüller geniş olunca omuzlardaki yükümlülükler hayatın itici dinamosu olurlar, adımları ağırlaştıran birer ağır yük olmazlar.

Hz. Musâ'nın Rabbi'nden bir başka dileği, görevini kolaylaştırmasıdır. Çünkü yüce Allah'ın, kullarının işlerini kolaylaştırması, başarının vazgeçilmez güvencesidir. Yoksa kul ne yapabilir? Bu ilahi destek olmadan insan nasıl omuzladığı görevlerin üstesinden gelebilir? Çünkü onun güçleri sınırlı, bilgisi yetersiz; buna karşılık aşmak zorunda olduğu yol, uzun, dikenli ve sürprizlerle doludur.

Yine Hz. Musâ'nın, Rabbi'nden dilinin düğümünü çözmesini ve insanların sözlerini kolayca anlamalarını sağlamasını dilediğini görüyoruz. Elimizdeki bilgilere göre Hz. Musâ'nın dilinde tutukluk, bir tür pelteklik vardı. Firavun un karşısına çıkacağı şu sırada, anlaşılan en büyük sıkıntısı buydu. Nitekim başka bir surede bize aktarılan şu sözü, bu problemine çözüm yolu aradığın m açık kanıtıdır:

"Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. (Kasas Suresi, 34)

Hz. Musa, yüce Allah'dan önce göğsünü genişletmesini, işini kolaylaştırmasını dilemişti. Görüldüğü gibi bu dilekler birer genel nitelikli dua ifadeleri idi. Sonra dileklerini belirtmeye, yapacağı işi başarmasını sağlayacak ayrıntılı dileklerini sıralamaya yöneldi.

Örnek verecek olursak yüce Allah'ın kendisini ailesinden bir yardımcı ile, kardeşi Harun ile desteklemesini istedi. Çünkü Hz. Harun'un etkili bir konuşma yeteneğine sahip, duygularına egemen, ağırbaşlı ve soğukkanlı bir kimse olduğunu biliyordu. Oysa kendisi çabuk parlayan, ateşli ve heyecanlı bir insandı. Bu yüzden yüce Allah'ın kendisini kardeşi ile desteklemesini, atılacağı son derece önemli işte sorumluluğunu paylaşmasını, eksiklerini tamamlamasını dilemişti.

Atılmak üzere olduğu bu son derece önemli iş, her şeyden önce yüce Allah'ı sık sık noksanlıklardan tenzih etmeyi, O'nun adını çokça anmayı, O'nunla sıkı ilişki kurmay gerektiriyordu. Nitekim az önce Hz. Musa'nın, yüce Allah'dan gönlüne ferahlık serpmesini, işini kolaylaştırmasını, dilinin bağını çözmesini ve kardeşinin yardımcılığı ile kendisini güçlendirmesini dilediğini gördük. Hemen belirtelim ki, bütün bunları doğrudan doğruya görevini göğüsleyebilmek için istememişti. Bu dilekleri seslendirirken güttüğü asıl amaç, kendisi ve kardeşi için bu imkânların yüce Allah'ı sık sık noksanlıklardan tenzih etmenin, O'nu çokça anmanın, O'nun her şeyi gören ve her şeyi bilen ululuğu ile sıkı ilişki içinde olmanın yardımcı faktörleri olmalarıdır. Okuyalım:

"Kuşku yok ki, biz senin gözetimin altındayız."

Sen bizim durumumuzu, zayıflığımızı, yetersizliğimizi, senin yardımına ve önlemlerine ne kadar muhtaç olduğumuzu yakından biliyorsun.

Görüldüğü gibi Hz. Musa, yüce Allah'a uzun bir dilek listesi sundu, bütün ihtiyaçlarını dile getirdi, zayıflığını açıkça belirtti, Rabbi'nden yardım, destek, kolaylık ve sıkı ilgi istedi. Yüce Rabbin onun yakarışlarını işitiyordu. Zayıf ve yetersiz halı ile huzurundaydı. Ona seslenmiş ve kendisi ile söyleşmişti. Nitekim bu kerem sahibi, üstün bağışlayıcı sevgili konuğunu mahçup etmiyor, elini boş döndürmüyor, tersine hiç vakit geçirmeden bütün dileklerini kabul ediyordu. Okuyoruz:

36- "Ey Musa, bu istediklerin sana verilmiştir."

İşte bu iş bu kadar. Bir kerede ve tek sözle her şey çözüme bağlanıyor. Özet niteliğinde, ayrıntıya girmeyi gereksiz kılan bir sözdür bu. Üstelik anında uygulamaya dökülen, vaad ve erteleme niteliğinde olmayan bir söz. "İstediğin her şey sana verilmiştir. Fiilen verilmiştir" deniyor. Yoksa "verilir" ya da "verilecek" denmiyor. Bu söz kesin uygulamaya dönük oluşu yanında sevecenlik, onurlandırma ve yakınlık da ifade ediyor. Çünkü yüce Allah, ona adı ile sesleniyor, "Ya Musa" diyor. Şanı yüce Allah'ın, kullarından birine adı ile hitap etmesinden daha büyük onurlandırma, daha büyük şeref düşünülebilir mi?

Buraya kadar Hz. Musa, Allah tarafından yeterince, hatta fazlası ile onurlandırılmış, okşanmış, yakınlık ve ilgi görmüştür. Yüce Allah'ın tecellisi ve aralarındaki söyleşi oldukça uzamış, baş kahramanımızın dilekleri karşılanmış, her istediği yerine getirilmiştir. Fakat yüce Allah'ın lütuf hazinesinin bekçisi olmadığı gibi, rahmetini engelleyebilecek biride yoktur. Bu yüzden O, sevgili kulunu rahmet, bağış ve hoşnutluk yağmuruna tutmaya devam ettiriyor. Onu huzurunda tutuyor. Onunla söyleşmeyi sürdürerek, kendisine eski nimetlerini hatırlatıyor. Böylece ona yönelik rahmetinin eskiden beri sürdüğünü, kendisini öteden beri gözettiğini vurgulayarak güvenini pekiştirmek, azmini perçinlemek istiyor. Aslında Hz. Musa'nın bu pozisyonda, bu parlak makamda geçirdiği her an, yeni bir mutluluk, yeni bir nimet, yeni bir yol azığı, yeni bir birikimdir. Ayetleri okuyoruz:

 

 

O

 

O