Sağ elinde değneği vardır. Ama kendisinden
iyice geçmiş olan Hz. Musa, değneğinin nasıl
farkında olsun! Ancak kendini biraz toparladıktan,
aklını başına getirebildikten sonra cevap
verebiliyor.
Ona değneğinin ne işe yaradığı
değil, sağ elinde ne olduğu sorulmuştu. Fakat
kısa bir toparlanma döneminden sonra anladı ki,
kendisine değneğinin kendisi hakkında soru
sorulmuyor, çünkü onun ne olduğu bellidir. Ona sorulan
şey, bu değneğinin ne gibi bir işine
yaradığıdır. Bu yüzden okuduğumuz
cevabı veriyor.
Hz. Musâ'nın, elindeki değneğinin fonksiyonu
hakkında bildikleri sadece bu
kadardı. Dururken ve yürürken ona dayanıyordu.
Onunla ağaç dallarını çırparak yere düşen
yaprakları koyunlara yediriyordu. Bilindiği gibi o bir
çobandı. Hz. Şuayb'ın koyunlarını gütmüştü.
Hatta bazı bilgilere göre Hz. Şuayb, yanından
ayrılırken kendisine olan borcunu koyun olarak ödemiş,
o da payına düşen bu koyunları önüne katarak Mısır
yolculuğuna çıkmıştı. Hz. Musa,
değneğini "başka amaçlar için"de kullanıyordu.
Ama bu amaçlar, söylediklerinin benzerleri idi. Zaten bu "başka
amaçlar"ı genel bir ifade ile geçiştirmiş,
onları tek tek saymayı gerekli görmemişti.
Çünkü saydığı görevler, o "başka amaçlar"
için örnek oluşturuyordu.
Fakat o ne? Yüce Allah'ın üstün ve sınırsız
gücü elindeki değneğe onun aklının ucundan
geçmeyen işler gördürüyor, onu hiç düşünemeyeceği
kılıklara sokuyordu. Bu gösterinin amacı Hz. Musâ
y o çok önemli görevine hazırlamaktı.
Olağanüstü bir mucize oldu. Aslında bu mucize her
an oluyor. Fakat insanlara çarpıcı gelmiyor, hatta
dikkatlerini bile çekmiyor. Canlanma mucizesi meydana geldi.
Çünkü cansız değnek, yerde sürünen bir yılana
dönüşmüştü. Oysa nice milyonlarca ölmüş ya da
değnek gibi aslında cansız bir cismi oluşturan
zerre her an canlı hücreye dönüşüyor. Fakat bu sayısız
olaylar insanlara, Hz. Musâ'nın değneğinin yerde sürünen
bir yılana dönüşmesi gibi çarpıcı gelmiyor.
Çünkü insan, algılarının,duyu
organlarının ve somut deneyimlerinin
tutsağıdır. Düşüncelerinin çerçevesi duyu
organlarının algılarını fazla aşmaz.
Bir değneğin sürüngen bir yılana dönüşmesi;
gözlerine çarpıcı gelen somut bir olaydır, bu yüzden
sarsıcı bir şekilde dikkatini çeker. Ama gerek sık
yaratılışın tanığı
olmadığı olayları, gerekse her an çevresinde
kımıldayan can bulma mucizesinin sayısız
olguları, onun ilgi alanından uzak ya da gizli
olaylardır, pek seyrek olarak dikkatini çeker. Özellikle bu
tür olayları göre göre, içinde meydana gelen kanıksama
duygusu, bu olayların duyu organlarında
bırakacağı yenilik ve "orjinallik"
izlerini siler-götürür. O zaman da bu olayların yanı
başından umursamaz bir kayıtsızlıkla geçip
gider.
Evet, mucize meydana geldi ve Hz. Musâ'nın bundan ödü
koptu, müthiş bir korkuya kapıldı. Devam edelim:
"Allah dedi ki; Al onu yerden; korkma, biz onu eski haline
dönüştüreceğiz."
Yani onu tekrar değnek haline getireceğiz.
Buradaki ayetler, başka bir surede hikâyenin bu noktasında
yeralan ayrıntıya değinmiyor. (Neml Suresi, 10) O
surede Hz. Musa'nın sürünen yılanı görünce
"arkasına bakmadan dönüp kaçtı"ğı
belirtilmişti. Burada Hz. Musa'nın
kapıldığı korkuya sadece dolaylı bir
şekilde değinmekle yetinilmiştir. Çünkü bu
surenin egemen motifi, güven ve huzur motifidir ve bu motifin
üzerine korku, seğirtme, uzağa kaçma gibi hareketlerin
gölgesi düşürülmek istenmemiştir.
Yüce Allah'ın verdiği bu güvence üzerine baş
kahramanımızın korkusu dağıldı ve hiç
çekinmeden yerde sürünen yılanı avuçlayıverdi.
Bir de ne görsün! Avucundaki yılan eski şekline dönüşüvermiş,
yani tekrar değnek olmuştu. Böylece değişik
kılıkta başka bir mucize meydana gelmişti.
Canlının "cansız"a dönüşmesi
mucizesiydi bu. Çünkü avucundaki birkaç saniye öncesinin yılanı,
tıpkı ilk mucizeden önce olduğu gibi, ölü ve
cansız bir cisim olup çıkmıştı.