Bu gerçeklerin ifade yöntemi, sıralanışı
ve bu bölüm içinde bir araya getiriliş biçimi üzerine
düşünmeyi gerektiren ilginç bir yöntemdir. Çünkü her
parçanın arasındaki gizli ve açık bağ latif
ve ince bir bağdır.
Bölüm önce, insanlar arasında başgösteren her
türlü görüş ve inanç ayrılığının
çözümünü Allah'a bırakıyor: "Görüş
ayrılığına düştüğünüz herhangi
bir meselede hüküm vermek Allah'a aittir."
Yüce Allah kişinin hükmünü bu Kur'an'da indirmiştir.
Dünya ve ahiretle ilgili ayrıntılı ve
çözümleyici sözünü söylemiştir. İnsanların
kişisel ve toplumsal hayatları, geçimleri, yönetimleri,
politikaları, ahlak ve davranış kuralları için
kendi seçtiği bir hayat sistemi koymuştur.
Bunların tümünü kapalı hiçbir taraf bırakmamak
üzere açıklamıştır. Bu Kur'an'ı
insanlık hayatı için, yönetim düsturlarından
daha kapsamlı, daha geniş, herşeyi içine alan
evrensel bir hayat düsturu kılmıştır.
Dolayısiyle insanlar herhangi bir meselede veya
bakış açısında görüş
ayrılığına düşerlerse bu konudaki
Allah'ın hükmü, onun insanlık hayatının
temel yasası olsun diye Peygamberine vahyettiği kitapta
mevcuttur.
Bu gerçeğin bu şekilde vurgulanmasından sonra,
Peygamber efendimizin sözü aktarılıyor. Burada
Peygamber efendimiz her şeyiyle Allah'a teslim olduğunu
bütünüyle O'na yöneldiğini ifade ediyor:
"İşte bu, benim Rabb'im olan Allah'tır.
O'na dayandım, O'na yöneldim." Peygamber
efendimizin -salât ve selâm üzerine olsun- dili ile ifadesini
bulan bu yönelme, bu dayanma ve bu vurgulama psikolojik açıdan
az önceki gerçek üzerine yapılmış uygun bir
değerlendirme, yerinde bir yorum olarak yer alıyor.
İşte Allah'ın elçisi ve peygamberi Rabb'inin Allah
olduğuna şahitlik ediyor. Sadece O'na dayanıp güvendiğini,
başkasına değil sadece O'na yöneldiğini ifade
ediyor. Öyleyse yol gösterici, hidayet rehberi peygamber O'ndan
başkasının hükmüne başvurmazken diğer
insanlar nasıl oluyor da görüş
ayrılığına düştükleri herhangi bir
meselede O'ndan başkasının hükmüne başvuruyorlar?
Halbuki peygamber, insanların sorunları çözümleyici
sözlerine müracaat etmeleri, şurada, burada bir an olsun
O'nun yol göstericiliğinden ayrılmamaları açısından
herkesten önceliklidir. Şu halde yol gösterici peygamber
sadece Allah'a dayanıp güveniyorken, Rabb'im O'dur, işlerimi
yönlendiren, her şeyime kefil olan, beni dilediği
tarafa yönelten O'dur, diyerek sadece O'na yöneliyorken diğer
insanlar nasıl olur da herhangi bir meselenin çözümü
için başka bir merciye yönelebilirler?
Bu gerçeğin mü'minin vicdanında yerleşmesi
yolunu aydınlatır, gideceği yolun işaretlerini
belirler ve sağa-sola sapmasına engel olur. Yoluna güvenmesini,
adımlarını attığı yerlerden emin
olmasını sağlar. Böylece kuşkular içinde kıvranmasını,
ürkek davranmasını, şaşkın
şaşkın dolaşmasını önler. Bu
durumda mü'min yüce Allah'ın kendisini gözettiğini,
koruduğunu, adımlarını bu yöne doğrulttuğunu,
ayrıca doğru yol klavuzu Hz. Peygamber'in de Allah'a
giden bu yolu izlediğini düşünür.
Bu gerçeğin, mü'minin vicdanında yerleşmesi,
onun kendi hayat sistemine, hareket metoduna ve yoluna
ilişkin bilincinin düzeyini yükseltir. Artık mü'min
ilgilenilebilecek bir başka metodun veya yolun
olabileceğini kabul etmez. Doğru yol klavuzu Hz.
Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- bu hayat sistemini
koyan, bu hükmü belirleyen Rabb'ine yönelirken bir mü'min
herhangi bir görüş ayrılığında
Allah'ın hükmünün dışında
başvurulabilecek bir başka hükmün olabileceğini düşünmez.
Sonra bu gerçeği daha da pekiştirecek, iyice
yerleşmesini sağlayacak ifadelerle bir kez daha
değerlendirme yapılıyor:
"Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendinizden eşler,
hayvanlardan da çiftler yarattı. Bu düzen içinde çoğalmanızı
sağlamıştır. Onun benzeri hiçbir şey
yoktur. O herşeyi işitir, görür."
İnsanların görüş
ayrılığına düştükleri herhangi bir
meselede başvurulması gereken bir hüküm olmak üzere
bu Kur'an'ı indiren yüce Allah "Gökleri ve yeri
yoktan varetmiştir." Göklerin ve yerin düzenini sağlayan
O'dur. Göklere ve yere egemen olan yasa, onun her birine özgü işleri
çözüme bağlayan hükmüdür. Hayatın ve kulların
meseleleri de göklerin ve yerin düzeninin bir parçasıdır.
Yüce Allah'ın bu konudaki hükmü insanların
hayatı ile uçsuz bucaksız evrenin hayatı
arasında ahenk oluşturur. İnsanlar yüce Allah'ın
koyduğu hükümlere uyunca kendilerini kuşatan ve yüce
Allah'ın ortaksız hükmüne boyun eğen evrenle
barış içinde yaşarlar.
İnsanlar görüş ve inanç ayrılığına
düştükleri herhangi bir meselenin çözümü için yüce
Allah'ın hükmüne başvurmak zorundadırlar.
Çünkü yüce Allah onları yaratmıştır.
Onlara şekil vermiş, onların ruh ve beden
yapılarını düzenlemiştir:
"Size kendinizden eşler yarattı." Sizin
hayatınızı temelden düzenledi. Çünkü sizin
hayatınızın sürmesi için gerekli olan en uygun
ortamı O bilir. Hayat için elverişli olan hayatın
düzenli ve istikrarlı bir gelişme göstermesi için
uygun olan sistemi O bilir. Hayatınızın tüm canlılar
için seçilen yaratılışın temel ilkesine
uygun bir çizgi izlemesini O planlamıştır: "Hayvanlardan
da çiftler yarattı..." Şu halde bütün canlılar
arasında bir yapısal birlik vardır. Bu da bütün
canlıların yaratılışında uygulanan yöntemin,
bu yöntemi belirleyen iradenin ve bununla güdülen amacın
birliğine tanıklık etmektedir. Sizin -yani siz
insanlar ve hayvanların bu sistem ve yöntem doğrultusunda
çoğalmanızı O sağlamıştır. Ama
O bütün yarattıklarından farklıdır.
Yarattıkları arasında ona benzeyen hiçbir şey
yoktur: "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur."
İnsan fıtratı bu gerçeğe hiçbir kuşkuya
yer bırakmayacak şekilde inanır. Çünkü varlıklar
kendilerini yaratan yaratıcıya benzemezler. Bu yüzden
bütün varlıklar, aralarında başgösteren herhangi
bir görüş veya inanç ayrılığından
dolayı yüce yaratıcının hükmüne başvururlar,
onunla birlikte bir başkasına da başvuruda
bulunmazlar. Çünkü, görüş veya inanç ayrılığı
baş gösterdiğinde hükmüne başvurulacak birden
fazla merciin olması bir yana, ona benzeyen bir tek kişi
bile yoktur.
"Ona benzer hiçbir şey" olmamakla beraber,
bu kesin farklılıktan dolayı O'nunla
yarattıkları arasındaki ilişki kopuk
değildir. Çünkü O, işitir, görür: "O, herşeyi
işitir, görür." Sonra herşeyi işiten ve
gören biri olarak hükmeder.
Ardından yüce Allah insanlar arasında başgösteren
herhangi bir görüş ayrılığında
çözümleyici tek hükmün kendi hükmü olmasını, gökleri
ve yeri ilk defa yaratıp, onları yönlendirecek yasayı
belirledikten sonra onların anahtarlarının kendi
elinde olması gerçeğine dayandırıyor: "Göklerin
ve yerin anahtarları Allah'ındır." İnsanlar
da göklerde ve yerde bulunan varlıklar bütününün bir
parçasıdırlar. Şu halde onların iç ve dış
dünyalarının anahtarları da Allah'ın
elindedir.
Ayrıca, göklerin ve yerin anahtarlarını elinde
bulundurmanın sonucu olarak insanların