7- Kişiye ve onu
şekillendirene,
8- Sonra da ona iyilik ve
kötülük kabiliyeti verene andolsun ki,
9- Kendini arıtan
saadete ermiştir.
10- Kendini
fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır.
Bu dört ayet, buna ek
olarak daha önce geçen Beled suresinin "Biz ona eğri
ve doğru iki yol gösterdik" (Beled 10) ayeti
ve insan suresinin, "Ve gerçekten biz ona yolunu
gösterdik. O ya şükredicidir ya inkar edicidir." (İnsan
3) ayeti, islamın, insan psikolojisinin temelini
oluşturur. Bu ayet insanın karekterinin ve
mizacının çift yönlülüğünü ifade eden
ayetlerin hem tamamlayıcısı ve hem de o ayetlerle
ilgisi olan bir ayettir. Söz gelimi bu ayetlerden birisi Sad
suresinin "Rabbin meleklere demişti ki: Ben çamurdan
bir insan yaratacağım. Onu biçimlendirip ona ruhumdan
üflediğim zaman, derhal secde edin. Meleklerin hepsi birden
secde ettiler." (Sad 71-73) Öte yandan bu ayet kişisel
sorumluluğu ifade eden ayetlerle de ilişkilidir ve
onlara da tamamlamaktadır. Nitekim yüce Allah, Müddessir
suresinde "Her nefis kazandığı ile
tutukludur." (Müddesir 38) buyurur. Ayraca bu ayet yüce
Allah'ın insana yönelik olarak yaptıklarını,
o insanın davranışlarına göre ayarladığını
ifade eden ayetlerin de tamamlayıcısı gibidir ve
onlarla ilgisi vardır. Nitekim yüce Allah, Ra'd suresinde
şöyle buyurur: "Herhangi bir toplum tutumunu değiştirmedikçe
Allah onun konumunu değiştirmez." (Rad 11)
Bu ve benzeri ayetlerden
İslam'ın insana bakışı bütün çizgileri
ile ortaya çıkıyor. Buna göre insan denen şu
yaratık, çift yönlü bir mizaçta, çift yönlü yetenekte
ve çift yönlü eğilimde yaratılmıştır.
Biz "çift yönlü" deyimi ile insanın
yaratılış gerçeğini ifade etmek istiyoruz.
Şöyle ki insan ilahi soluk ile bir çamur parçasından
yaratılmıştır. Bu gerçek bize insan yapısının
çift yönlülüğünü yani hem iyiliğe hem kötülüğe,
hem doğruluğa hem de sapıklığa meyyal
olduğunu göstermektedir. insan neyin iyilik ve neyin
kötülük olduğunu ayırabilir. Nitekim yine insan
kendini iyiliğe de kötülüğe de aynı oranda yöneltebilir.
Bu güç, onun benliğinin özünde gizlidir. Kur'an-ı
Kerim bu gücü, zaman zaman "ilham" sözcüğü ile
ifade eder. "Kişiye ve onu şekillendirene, sonra
da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene andolsun."
Bazen de bu gücü Kur'an "hidayet" doğru yolu
bulma, sözcüğü ile ifade eder. "Biz ona eğri
ve doğru iki yol gösterdik." (Beled 10) Kısacası
bu güç insanın özünde "yetenek" şeklinde
gizlidir. Kutsal mesajlar, yönlendirmeler ve dış
etkenler bu yetenekleri uyarmaktan, bilemekten öteye gidemez.
Bunlar ancak ve ancak bu yetenekleri şu veya bu yöne
yönlendirme fonksiyonunu üstlenebilirler. Ancak hiçbir zaman bu
yetenekleri yoktan var edemezler. Çünkü onlar, doğuştan
yaratılmışlardır. insanın tineti
şeklinde içine yer etmiştir. Ve ona gizlice ilham
edilmiştir.
Bir de insanın
benliğinde gizli olan ve doğuştan gelme
yeteneklerinin yanında sağ duyu vardır ki, bu güç
insanın benliğinde onu yönlendirir. İşte
insan bu güce göre sorumluluk taşır. Kim bunu kendini
arıtıp temizlemede, kendisindeki yeteneklerini
geliştirmede kullanırsa, o kişi kurtuluşa
ermiştir. Kim de bunu karartır, köreltir ve cılızlaştırırsa,
ziyana uğramıştır. "Kendini
arıtan saadete ermiştir, kendini fenalıklara gömen
kimse de ziyana uğramıştır."
Öyleyse insana, seçmeyi
ve yönlendirmeyi sağlayan sağ duyunun
bahşedilmesinin bir sonucu olarak sorumluluk yüklenecektir.
"Yönlendirmeyi sağlayan" dedik, bununla
insanın doğuştan gelen ve hem iyilik alanında
hem de kötülük alanında aynı derecede gelişmeye
uygun olan yeteneklerin yönlendirmesini sağlayan güçtür
demek istiyoruz. O halde bu öyle bir güçtür ki karşılığında
sorumluluk vardır, karşılığında yükümlülükler
vardır ve karşılığında özveri vardır.
Yüce Allah insanlara acıdığı
için, onları ne fıtratlarına
kazınmış yeteneklerine ve ne de hareketlerine hakim
olan sağduyu gücüne bırakmıştır, aksine
insanoğluna, ince ve değişmez ölçüler veren,
imanın ilhamlarını gerek ruhunda gerek vücudunda
ve gerekse kendini saran çevresinde bulunan "doğru
yol"un delillerini gözlerinin önüne seren, azgın
arzuların
kışkırtıcılığını
önünden kaldırıp Hakk'ı gerçek biçimi ile
görmesini sağlayan "Kutsal mesajlarla" ile onu
desteklemiştir. Böylece insanoğlunun önünde yol
hiçbir kuşku ve karanlığa yer kalmadan apaçık
olarak belirir. Ve İşte o zaman sağduyu kendi seçtiği
ve üzerinde yürüdüğü yönün gerçek niteliğini
bilerek ve kavrayarak hareket eder.
İşte
bunların tümü yüce Allah'ın insanoğlu için
istedikleridir. Bunların çerçevesinde gerçekleşen
şeylerin tümü yüce Allah'ın dilemesi ve genel
planlaması uyarınca gerçekleşmiş demektir.
Olabildiğince
kısa olarak ifade edilen bu değerlendirmeden eğitim
alanında yönlendirmeye dair değerli birçok gerçekler
çıkar. Bu gerçeklerden birincisi insan denen şu
varlığın değerinin yükseltilmesidir. Çünkü
insan yöneldiği yönün sorumluluğunu yüklenmeye uygun
duruma getirilmiştir. Ve kendisine seçme ve tercih etme
özgürlüğü verilmiştir. (Bu özgürlük insana,
tercihinde vé seçiminde sözkonusu özgürlüğün
verilmesini dileyen kutsal dileme çerçevesinde verilmiştir.)
Şu halde, özgürlük ve sorumluluk insan denen şu
yaratığa şerefli bir yer sağlar. Ve bu iki
özellik, şu varlık aleminde yüce Allah'ın
ruhundan üflediği ve kudret eli ile biçimlendirdiği, dünyada
birçok yaratıktan daha üstün kıldığı
şu insana uygun yüce bir mertebe sağlar.
Bu gerçeklerden ikincisi,
insan denen şu yaratığa gelecek sorumluluğun yüklenmesi
ve daha önce değindiğimiz gibi kutsal dileme
çerçevesinde kendi işinin kendi eline verilmesidir. Bunun
sonucu olarak insanın duygularında uyanma
sağlanır. Çekinme ve takva duygusu meydana gelir. Ve
insanoğlu bilir ki, yüce Allah'ın kendisi
hakkındaki kaderi (planlaması) bizzat kendisinin
davranışlarına göre gerçekleşir. "Herhangi
bir toplum, tutumunu değiştirmedikçe, Allah onun
konumunu değiştirmez." (Rad 11) Bu
ağır bir sorumluluktur. Bunu yüklenen kişi
dikkatsizlik edemez ve dalgınlığa düşemez.
Sözkonusu gerçeklerden
üçüncüsü, insana değişmeyen kutsal ölçülere
sürekli olarak başvurma ihtiyacını
hissettirmesidir. Bundan hedefi ise, insanın
arzularının kendisini yanılıp
saptırmadığının, ve
ihtiraslarının kendisini felakete sürüklemediğinin
ve arzularını tanrılaştıranlara yüce
Allah'ın belirlediği akıbete kendisinin layık
olmadığının kesin inancı içinde olmasıdır.
Ve insanoğlu böylelikle yüce Allah'a yakın olur. Onun
doğru yolu göstermesi ile doğruyu bulur. Yolun
karanlıklarından O'nun verdiği ışık
ile aydınlanır.
Şu halde,
insanoğlunun nefsin temizlenmesi ve
arındırılması çabasında
ulaşabileceği yüksekliğin sonu yoktur. Evet insan
yüce Allah'ın coşkun nurunda yıkanırken ve
çevresinde fışkıran varlık
kaynaklarının selinde temizlenip arınırken
ulaşabileceği yüksekliğin sonu yoktur.
Bütün bunlardan sonra
yüce Allah, nefsini saptıran doğru yolu bulmasına
engel olan ve onu kirleten kimsenin başına gelecek
zarara ve kötü akıbete örnek sergiliyor. Bu örnek Semud
kavminin başına gelen ilahi gazap
(kızgınlık) ceza ve helak ta canlanmaktadır.