18- Hiç inanan kimse yoldan çıkan kimse gibi olur mu?
Elbette bunlar bir olmaz.
19- İnanıp yararlı iş işleyenlere
gelince, yaptıklarına karşılık
varacakları cennet konakları vardır.
20- Yoldan çıkanların barınacakları yer de
ateştir. Ne zaman oradan çıkmak isterlerse, yine oraya
geri çevrilirler ve onlara "yalanlamakta olduğunuz
ateşin azabını tadın " denir.
21- Belki dönüp yola gelirler diye onlara büyük azapdan
önce mutlaka daha yakın azabı da
tattıracağız.
22- Kendisine Rabb'inin ayetleri
hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden
daha zalim kim vardır? Muhakkak ki biz, suçlulardan öç alcıyız.
Mü'minlerle fasıkların karakterleri, düşünce
ve davranışları bir değildir. Bu yüzden
dünya ve ahirette görecekleri karşılık da bir
olmaz. Mü'minler bozulmamış ve Allah'ın
yarattığı şekliyle temel özelliğini
koruyan fıtratları ile Allah'a yönelirler, O'nun
gerçek hayat sistemine göre hareket ederler. Fasıklar ise,
gerçekten sapmış, yollarını yitirmiş ve
yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselerdir. Allah'ın
hayat sistemine temel yasası ile uyuşan ve insanı
amacına ulaştıran doğru yola uymazlar. Şu
halde ahirette mü'minlerle fasıkların
yollarının farklı olmasının ve her
birinin kendi yaptıklarına, elleri ile biriktirdiklerine
uygun bir karşılık görmesinin
şaşılacak bir yönü yoktur.
"İnanıp yararlı iş işleyenlere
gelince, onlar için cennet konakları vardır." Bu
cennetler onlar için barınak ve
sığınaktır. "Yaptıkları
amellere" karşılık olarak bu cennetlere
konar, orada sürekli kalırlar.
"Yoldan çıkanların barınacakları yer
de ateştir." Oraya girer ve
sığınırlar. Bu ne kötü bir sığınaktır.
Ki oradan kaçmak daha hayırlı olsun! "Ne zaman
oradan çıkmak isterlerse yine oraya geri çevrilirler."
Bu sahnede kaçmaya yeltenmek, ardından tekrar ateşe
atılma hareketleri gözleniyor. "Yararlanmakta olduğunuz
ateşin azabını tadın" denir. Böylece
ateşe atılıp azap edilmenin yanında yeriliyor
ve kınanıyorlar.
İşte fasıkların ahiretteki sonları.
Bunun yanında onlar, o güne kadar kendi hallerine bırakılmıyor.
Çünkü yüce Allah ahiretteki azaptan önce onları bu dünyadaki
azapla da tehdit ediyor.
Ancak fasıkların dünyada görecekleri bu yakın
azabın arka planında Allah'ın rahmetinin gölgesi
sarkıyor. Çünkü, davranışları ile azap görmeyi
hakketmedikçe, azabı zorunlu kılan eylemleri
ısrarla sergilemedikçe yüce Allah kullarına
azap etmeyi istemez. Bu yüzden yüce Allah onları bu dünyada
azap görmekle tehdit ederken, bunun gerisindeki amacı
şu şekilde açıklıyor: "Belki dönüp
yola gelirler." Fıtratları uyanır, az
önceki sahnede gördüğümüz fasıkların acı
akibetine uğramayı gerektiren bir davranış
sergilemiş olsalar bile azabın verdiği acı
onları doğruya yöneltir belki. Ancak kendilerine Allah'ın
ayetleri anlatılır, onlar da yüz çevirirlerse, en yakın
azabı tatmalarına rağmen tutumlarından vazgeçmezlerse,
ibret almazlarsa, o zaman onlar zalimdirler: "Kendisine
Rabb'inin ayetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan
yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki biz, suçlulardan
öç alıcıyız." Şu halde onlar dünya ve
ahirette kendilerinden intikam alınması gereken
kimselerdir. "Muhakkak ki, biz suçlulardan öç alıcıyız."
Ne korkunç tehdit! İradesini zorla gerçekleştiren
caydırıcı güce sahip yüce Allah, şu
zavallı ve güçsüz kulları korkunç bir intikamla
tehdit ediyor!"
Suçlularla iyilerin varacağı yerleri, mü'minlerle
fasıkların sonları, her iki grubun kıyamet günündeki
durumlarını -ki fasıklar, suçlular bu konuda kuşku
içindeydiler- tasvir eden sahneleri teker teker ele alan bu
gezinti son buluyor. Ardından surenin akışı
Hz. Musa ile, onun kavmi ile ve peygamberliği ile ilgili,
yeni bir gezinti başlatıyor. Fazla derine inmeyen yüzeysel
bir gezintidir bu. Yüce Allah'ın
İsrailoğulları için kılavuz
kıldığı Musa'nın, indirilen Kur'an'ı,
Peygamber efendimizin ve kendisine Tevrat indirilen Musa
peygamberin aynı temel noktada ve aynı
değişmez inanç sisteminde buluştuklarına
işaret ediliyor. Bunun yanı sıra Musa'nın
kavmi arasında kesin inanca sahip olan ve zorluklara
karşı sabredenlerin, toplumun önderleri olarak
seçildiklerine değiniliyor. Bununla o zamanki müslümanlara
sabretmeleri ve sarsılmaz bir inanca sahip olmaları
mesajı veriliyor. Böylece yeryüzünde önder olmanın,
kalıcı egemenliğe sahip bulunmanın ön koşulu
açıklanıyor.