12- Suçluları Rabb'lerinin huzurunda utançtan başlarını
öne eğmiş olarak "Rabb'imiz! Gördük, dinledik,
artık bizi dünyaya geri gönder de iyi iş yapalım;
artık kesin olarak inandık" derken bir görsen.
13- Dileseydik herkese hidayeti verirdik. Fakat benden "mutlaka
cehennemi, insanlardan ve cinlerden bir kısmıyla tamamen
dolduracağım " sözü çıkmıştır.
14- Bugüne kavuşmayı unutmanızın
cezasını şimdi tadın bakalım!
Doğrusu biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza
karşılık ebedi azabı tadın.
Bu, aşağılanmanın, suçu itiraf etmenin,
daha önce inkâr ettikleri gerçeği kabul etmenin,
kuşkulandıkları gerçeği açıkça
duyurmanın, birinci hayatta kaçırdıkları yeryüzünü
ıslah etme görevini yerine getirmek için yeniden dünyaya
dönme isteğinin dile getirildiği bir sahnedir. Bu
sahnede onlar, dünyadayken ahirette karşılaşacaklarını
inkâr ettikleri "Rab'lerinin huzurunda" utançlarından
başlarını öne eğmiş bir
haldedirler. Ne var ki, bütün bunlar fırsatın kaçmasından
sonra, suçu itiraf etmenin, gerçeği açıkça ifade
etmenin hiçbir işe yaramadığı bir sırada
gerçekleşiyor.
Surenin akışı onların küçük düşürücü,
aşağılayıcı isteklerine cevap vermeden
önce, meseleye bütünüyle egemen olan, bundan önce de
insanların hayatlarına ve akıbetlerine hükmeden
gerçeği açıklıyor.
"Dileseydik herkese hidayeti verirdik. Fakat benden `mutlaka
cehennemi, insanlardan ve cinlerden bir kısmıyla tamamen
dolduracağım' sözü çıkmıştır."
Şayet yüce Allah dileseydi, bütün insanlar için tek
bir yol belirlerdi ve o da doğru yol olurdu. Nitekim yüce
Allah fıtratlarında gizli bulunan içgüdü, ilham ile
yollarını bulan yaratıklar için tek bir yol
belirlemiştir. Böcekler, kuşkular ve hayvanlar
hayatları boyunca tek bir yol izlerler. Melekler gibi
bazı yaratıklar da itaatten başka bir
şey bilmezler. Ne var ki, yüce Allah'ın iradesi, insan
denen bu yaratığın özel bir tabiata sahip
olmasını, hem doğru yolu hem de
sapıklığı seçebilme yeteneğine sahip
olmasını, isterse hidayeti seçmesini, isterse ona yanaşmamasını
dilemiştir. Yüce Allah varlık bütününün projesine
yerleştirdiği amaç ve bir hikmet doğrultusunda
fıtrata bahşettiği bu özel tabiat sayesinde, insanın
evrende üstlendiği rolü yerine getirmesini öngörmüştür.
Bu yüzden yüce Allah, cehennemi sapıklığı seçen
ve cehenneme götüren yolu izleyen cin ve insanlarla doldurmayı,
değişmez bir hüküm olarak belirlediği kaderde
yazmıştır.
Şu suçlular. Başları önlerine eğilmiş
durumda Rabb'lerinin huzuruna çıkartılan bu kâfirler.
Evet bunlar azabı hakeden kimselerdir. Bu yüzden onlara
şöyle denilmektedir.
"Bugüne kavuşmayı unutmanızın
cezasını şimdi tadın bakalım."
İçinde bulunduğunuz şu günü unuttuğunuz
için... Çünkü biz bu anda, ahiret gününde gerçekleşen
bir sahnedeyiz... Bugünle karşılaşmayı
unuttuğunuz için tadın azabı. Tadın "Doğrusu
biz de sizi unuttuk." Aslında yüce Allah hiç
kimseyi unutmaz. Ama onlar gözden çıkarılmış,
ihmal edilmiş, unutulmuş kimselerin muamelelerini
görürler. Bu muamele ile aşağılandıkları,
ihmal edildikleri, gözden çıkarıldıkları
vurgulanmak isteniyor.
"Yaptıklarınıza karşılık
ebedi azabı tadın."
Böylece bu sahnenin üzerine perde iniyor. Çünkü sahnede
söylenmesi gereken her şeyi söyledi. Ve suçlular
onur kırıcı akıbetleriyle başbaşa
bırakıldılar. Kur'an okuyan biri bu ayetleri
bitirirken, onları orada azap içinde bıraktığını
hisseder, Onları terk ederken adeta gözlerinin önünde
canlanırlar. Bu da Kur'an-ı Kerim'in kalplere yönelik
mesajlar içeren sahneleri canlı bir şekilde tasvir
edişinin özelliklerinden biridir.
İMAN VE AYDINLIK SAHNESİ
Bu sahnenin perdesi iniyor ve bambaşka bir ortamda,
bambaşka bir atmosferde geçen; ruhları dinlendiren,
kalpleri heyecanlandıran bambaşka bir koku yayan
değişik bir sahne açılıyor. Mü'minlerin
sahnesi... Bu sahnede onlar Allah'ın huzurunda içten
ürperiyorlar, büyük bir iç huzuru ile ibadet ediyorlar.
Kalpleri Allah korkusu ile titreyerek, O'nun lütfunu umarak
Rabb'lerine dua ediyorlar. Hiç kuşkusuz Rabb'leri onlar için
hayal edemeyecekleri nimetler hazırlamıştır.