4- Gökleri-yeri ve ikisinin arasında bulunanları
altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden (istiva eden)
Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve
şefaatcınız yoktur. Düşünüp öğüt almıyor
musunuz?
5-Allah, gökten yere kadar olan bütün işleri düzenleyip
yönetir. Sonra işler, sizin hesabınızla bin
yıl kadar tutan bir gün içinde O'na çıkar.
6- O görüleni de görülmeyeni de bilendir üstün ve
merhametli olandır.
7- O Allah ki, her şeyin
yaratılışını güzel yaptı ve
insanı yaratmaya çamurdan başladı.
8- Sonra onun soyunu nutfeden, hakir bir suyun özünden çoğalttı.
9- Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi ve sizin
için kulaklar, gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar az
şükrediyorsunuz?
İşte yüce Allah... Ve işte O'nun
ilahlığının eserleri ve kanıtlar...
İşle gözlemlenebilen evrenin sayfalarında ve
insanın sınırlı kavrama yeteneğini
aşan gizli gayb aleminin kapsamında insanların
bildiği şekliyle ve yüce Allah'ın hak içerikli
apaçık Kitabında öğrettiği gibi insanın
yaratılışında ve gelişmesinde kendini gösteren
ilahlığın nitelikleri...
"Gökleri-yeri ve ikisinin arasında bulunanları
altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden (istiva eden)
Allah'tır."
Gökler, yeryüzü ve her ikisi arasında yer alıp da
hakkında çok az şey bildiğimiz, buna
karşın çok şeyden de habersiz olduğumuz bu
dehşet verici varlıklar... Bu, uzadıkça uzayan,
göz alabildiğine geniş, uçsuz bucaksız,
insanı ürküten bir büyüklüğe sahip varlıklar
alemi. İnsanın; titiz ve güzel sanatı, ahenkli ve
duyarlı düzeni karşısında adeta büyülendiği,
dehşete kapıldığı, hayran
kaldığı görkemli evren... Göz kamaştırıcı
bir uyum, çekici bir güzelliğe sahip yaratıklar... Hiçbir
gözün, hiçbir duygunun, hiçbir kalbin kusur bulamadığı,
ne kadar uzun böyle irdelese de hiçbir düşünürün
bütünüyle kavrayamadığı, tekrarın ve
alışkanlığın çekiciliğinden, hiçbir
şey kaybettiremediği ve her zaman tazeliğini
koruyan, gerçek güzelliğe sahip varlık bütünü.
Renkleri, cinsleri, hacim ve şekilleri, özellik ve
görünümleri, yetenek ve görevleri birbirinden farklı, ama
hepsi de tekbir yasaya boyun eğen, hareketlerinde aynı
ahenge sahip olan, tekbir kaynağa yönelik olan, sadece o
kaynaktan direktif ve komut alan, itaat ve teslimiyetle O'na
yönelen şu çeşit çeşit varlıklar... Evet bütün
bunları Allah yaratmıştır.
Allah... Gökleri, yeri ve her ikisi arasında yer alan
canlı-cansız bütün varlıkları yaratan O'dur.
Bu büyük niteliği hakkeden O'dur.
"Gökleri-yeri ve ikisinin arasında bulunanları
altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden (istiva eden)
Allah'dır."
Söz konusu olan kesinlikle bizim bildiğimiz dünyadaki
günler değildir. Çünkü günler, dünyanın kendi
ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan zaman birimleridir.
Bu bir kerelik dönüş sonucunda şu küçük, önemsiz
ve uçsuz bucaksız evrenin uzay boşluğunda yüzen
ufacık bir noktada, yeryüzünde gece ve gündüzden oluşan
bir gün meydana gelir. Kuşkusuz bu zaman ölçüsü dünya
ve güneşin varolmasından sonra meydana gelmiştir.
Bu ölçü şu küçücük ve basit yeryüzünün bir parçası
sayılan biz insanlar için geçerlidir.
Fakat Kur'an-ı Kerim'de söz konusu edilen bu altı günün
gerçek mahiyetine gelince bunlara ilişkin kesin bilgi
Allah'ın katındadır. Bunları açıklamamız,
sürelerini belirlememiz mümkün değildir. Çünkü bunlar,
Allah'ın günleridir. Onlar hakkında da yüce Allah
şöyle buyurmaktadır!
"Ve Rabb'inin katındaki her gün, sizin saydıklarınızdan
bir yıl gibidir." (Hacc Suresi, 47)
Söz konusu altı günü gökler, yer ve her ikisinin arasındaki
varlıkların bugünkü duruma gelene kadar geçirdikleri
altı evre veya yaratılış ve oluşum
sırasındaki altı aşama ya da aralarındaki
mesafeyi Allah'dan başka hiç kimsenin bilemediği
altı zaman dilimi olabilir. Her ne olursa bunlar,
insanların alışageldikleri yeryüzündeki
günlerden farklı şeylerdir. Şu halde bunları
kesin şekilde tanımlanması mümkün olmayan,
Allah'a özgü gaybın kapsamındaki nitelikleriyle kabul
edelim. Zaten ifadenin amacı yaratılışta yüce
Allah'ın hikmeti ve bilgisi doğrultusunda gözetilen
plan ve ön tasarımını vurgulamaktır. Bu
olağanüstü varlık alemi için tasarlanan zaman, aşama
ve evrelerde yüce Allah'ın yarattığı tüm
varlıklara yönelik lütfunu, iyiliğini gündeme
getirmektir.
"Sonra Arş'a hükmeden"
Arş'a çıkmak tüm yaratıklardan üstün olmayı,
onlara egemen olmayı sembolize eden bir ifadedir.
Arş'ın kendisine gelince, ona ilişkin herhangi bir
şey söylemek mümkün değildir. Ve adını söylemekle
yetinmekten başka seçenek yoktur. Ayetin orjinalinde geçen
"istiva" kelimesi için de aynı şeyler geçerlidir.
Öyle anlaşılıyor ki, bununla üstünlük
kastedilmiştir. Ayrıca burada kullanılan "sonra"
kelimesinin zaman sıralamasını ifade etmesi de
kesinlikle mümkün değildir. Yüce Allah'ın, bir
durumda, bir konumda olması sonra bir başka duruma ve
konuma geçmesi mümkün değildir. Bu sadece manevi
sıralamayı, ifade etmek için kullanılan bir sözcüktür.
Çünkü bu ayette ifadesini bulan üstünlük, tüm varlıkların
üzerinde, onları aşan bir derecededir.
Bu sonsuz üstünlüğün gölgesinde, insanların
kalpleri kendilerini ilgilendiren bir gerçekle karşı
karşıya getiriliyor!
"Sizin O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz
yoktur"
Nerede ve kim vardır? Yüce Allah Arş'a, göklere,
yeryüzüne ve aralarındaki varlıklara egemen iken gökleri,
yeri ve ikisinin arasındaki canlı-cansız tüm varlıkların
yaratıcısı O iken, O'nun dışında
edinilecek dost ve yardımcı nerededir? O'nun
otoritesinden sıyrılıp aracılık yapacak
kimdir?
"Düşünüp öğüt almıyor musunuz?"
Bu gerçeği düşünmek kalbi yüce Allah'ın
ilahlığını kabul etmeye, başkasına
değil, sadece O'na yönelmeye zorlar. Yaratma ve yaratıklardan
üstün olma, dünya ve ahirette her şeyi dileyip
yaratmanın yanı sıra, göklerde, yeryüzünde ve
ikisinin arasında O'nun dileyip yönlendirdiği her
şey kıyamet günü O'nun katına yükselecektir. Bu
uzun günde her şey dönüp O'nun yanında
toplanacaktır.
"Allah, gökten yere kadar olan bütün işleri düzenleyip
yönetir. Sonra işler, sizin hesabınızla bin
yıl kadar tutan bir gün içinde O'na çıkar."
Ayet-i Kerime yüce Allah'ın bütün gelişmeleri
yaratıp yürütmesinin alanını görülebilecek
şekilde geniş ve kapsamlı olarak çiziyor. "Gökten
yere kadar." Amaç insan duygusunun kaldırabileceği,
boyutlarını düşünebileceği, sonuçta
etkilenip ürpereceği bir atmosfere sokmaktır. Yoksa yüce
Allah'ın yaratma ve yönlendirmesinin alanı gökten yere
kadar olan mesafeden daha geniş ve daha kapsamlıdır.
Ama bu geniş alan karşısında durup düşünmek,
açıklanan boyutların rakamlarını bile
bilmediği bu korkunç mesafeyi kapsayan ilahi yaratma ve
yönlendirmeyi gözlemlemek insan duygusu ve düşüncesi
için yeterlidir.
Sonra bütün takdir ve sonuçları ile, akibetleri ile,
neticeleri ile yükseliyorlar. Yüce Allah hareketlerin,
sözlerin, eşya ve canlıların akıbetlerini
sergilemek için dilediği günde bunları yüce katına
yükseltiyor.
"Sizin hesabınızla bin yıl kadar tutan bir
günde"
Çünkü bunların hiçbiri başıboş
bırakılmadığı gibi boşuna da
yaratılmamıştır. Bütün bunlar belirlenmiş
bir süreye kadar yüce Allah'ın emri ile yönlendirilmektedirler.
Sonra yükseltilirler. Çünkü her şey, her iş, her
eylem ve her sonuç yüce Allah'ın yüce makamının
altındadırlar. Bu yüzden günü gelince O'nun katına
yükseltilirler ya da dilediği zaman kendiliğinden yükselirler.
"O görüleni de görülmeyeni de bilendir, üstün ve
merhametli olandır." O'dur... Gökleri ve yeri
yaratan... O'dur Arş'a çıkan, gökten yere kadar her
şeyi yaratıp yöneten. "O görüleni de
görülmeyeni de bilendir." O'dur gizli ve aşikâr
olanı bilen. Yaratan, yarattığına egemen olan,
iradesi dahilinde onları yönlendiren O'dur. Ve O "üstün
ve merhametli olandır." Güçlüdür O. Dilerse
gücü yeter. Her şeye yaratıklara merhamet eder.
YARATILIŞA İŞLENEN GÜZELLİK
MOTİFİ
"O Allah ki, her şeyin
yaratılışını güzel yaptı."
Allah'ım. Bu kesinlikle, fıtratın, gözün,
kalbin ve aklın gördüğü bir gerçektir. Bu gerçek,
varlıkların şekillerinde ve görevlerinde,
birbirlerinden ayrılan özelliklerinde ve birbirleriyle oluşturdukları
ahenkte, biçimlerinde, durumlarında, davranış ve
hareketlerinde, kısacası az veya çok güzellik niteliği
her şeyde somutlaşmaktadır.
Allah bütün eksikliklerden uzaktır, O yücedir.
İşte her şeyde kendini gösteren O'nun sanatı.
İşte O'nun elinin eserleri, bütün yaratıklarda açıkça
gözlemlenebilir. İşte O'nun yarattığı bütün
varlıklar. Hepsinde bir güzellik, bir uyumluluk
gözlenmektedir. Hiçbirinde hacim, şekil, yapısal
özellik ve görev bakımından ne bir
aşırılık, ne de bir kusur var. Her biri normal
ve yeterli bir güzelliğe sahiptir. Bu sınırı
aşmaları ya da daha düşük düzeyde kalmaları
söz konusu değildir. Ne ifrat ne tefrit... Her şey bir
ölçüye göre yaratılmıştır. Hiçbiri ince
ve titiz ahengin sınırını geçmez. Bu ahenge
uymayacak kadar eksik de olmaz. Kendileri için belirlenen süreyi
öne alamadıkları gibi, geciktiremezler de. Bu süreyi
uzatamazlar, kısaltamazlar. Küçücük atomdan, en büyük
cisme kadar... Basit bir hücreden en karmaşık
varlıklara kadar... Hepsinde bir güzellik, bir sağlamlık
göze çarpar. Varlıkların davranışları,
tavırları, hareketleri ve neden oldukları olaylar
da öyle. Hepsini de Allah yaratır. Bütün bunlar Allah'ın
şaşmaz düzenlemesi ile birlikte, varlıkların
ezelden ebede kadar ki, hareketleri için belirlenen evrensel
strateji uyarınca yerine ve zamanına göre son derece
ince bir planla belirlenmişlerdir.
Her şey her yaratık, varlık senaryosunda kendisi
için belirlenen rolü oynamak için özenle hazırlanmış,
burada en güzel şekilde oynaması için gerekli olan
tüm yetenekler ve özelliklerle donatılmıştır.
Şu sürünen kurtçuk, ayakları var, kılçıkları
var. Sürgünlerle, yeteneklerle ve güçle donatılmıştır.
Bu sayede en güzel şekilde yolunu çizebiliyor. Şu
balık, şu kuş, şu sürüngen, şu hayvan,
sonra şu insan... Şu aynı yörüngede dolaşan
gezegen... Şu yerinden ayrılmayan yıldız.
Şu galaksiler ve şu alemler... Şu kesintisiz olarak
süren ve hareketleri belirlenmiş olağanüstü ahenge
sahip, en ince noktasına kadar düzenlenmiş dönüşler
ve hareketler. Her şey, her şey. Gözün uzanabildiği
her yerde özenli ve titiz bir sanata, harika bir yapıya
sahip her şey... Evet, her şeyde ilahi sanatın güzelliği
ve titizliği son derece belirgindir.
Açık bir göz, taze bir duygu ve basiretli bir kalp top
yekün bu varlık alemindeki güzelliği, cazibeyi görür.
Bu güzellik ve cazibeyi, varlık bütününün her bir
parçasında her bir zerresinde gözlemler. Göz, kalp ya da
zihin ile yüce Allah'ın yaratıklarını
etraflıca düşünmek, insana güzellik ve alımlılığı,
ahenk ve mükemmelliği içeren mesajlardan oluşmuş
büyük bir hazine bahşeder. Her yandan en tatlı
meyveler tarafından bir mutluluk çemberine alınır.
İnsanoğlu bu güzel, bu harika ve göz alıcı
ilahi şenlikte yaşarken, kalbini mutluluk ve
coşkunluk duyguları kuşatır. Bu gezegendeki
yolculuğu esnasında gördüğü, işittiği
ve algıladığı her şeyde beliren ilahi
sanatın güzellik ve titizliğinin
kanıtlarını düşünür. Bu fani alemdeki
görüntülerin ötesinde asıl ilahi sanatın güzelliğinden
kaynaklanan kalıcı güzelliğe bağlanır.
İnsan kalbi geleneğin uyuşukluğundan,
alışkanlığın neden olduğu
bıkkınlıktan uyanmadıkça, çevresindeki
evrenden yükselen melodilere kulak vermedikçe, mesajlarını
düşünmedikçe, Allah'ın harikalar yaratan elinden çıktığı
şekliyle varlıkların cevherini ortaya koyacak
Allah'ın nuru ile bakmadıkça, gözü ya da duygusu bir
olağanüstülük sezdiği zaman hemen Allah'ı
anmadıkça, sanat ile sanatkâr arasındaki
bağı sezmedikçe, bu sırada her şeyin
ötesinde Allah'ın güzelliğini ve ululuğunu görerek
hissettiği ve gördüğü şeylerdeki güzelliklere
ilişkin bilinci artmadıkça şu yeryüzündeki
yolculuğu esnasında kendisine bahşedilen nimetleri
kavrayamaz.
Kuşkusuz varlık alemi güzeldir. Ve bu güzellik
hiçbir zaman tükenmez. İnsanoğlu şu varlık
aleminin yaratıcısının iradesi
doğrultusunda, istediği sürece hiçbir sınırlandırma
ile karşılaşmadan bu güzellikleri algılamada
ve onlardan yararlanmada çok üstün bir düzeye ulaşabilir.
Varlık aleminde güzellik unsurunun ön plana çıkması,
özellikle göz önünde bulundurulmuştur. Çünkü sanattaki
titizlik, her şeyde kendini gösteren görevi eksiksiz yerine
getirme özelliğini güzellik sınırına
vardırır. Her yaratık ve her varlıktaki
yaratılışın eşsizliği son derece güzel
bir şekilde belirgindir. Bak... Şu arıya. Şu
çiçeğe. Şu geceye. Şu sabaha. Şu gölgeye.
Şu buluta. Varlık aleminde yankılanan şu
musikiye. Hiçbir eksikliği, hiçbir çarpıklığı
bulunmayan şu ahenge bak.
Hiç kuşkusuz, bu mükemmel estetiğe ve olağanüstü
yapıya sahip varlık aleminde çıkılan bu
değerli yolculukta Kur'an-ı Kerim'i düşünelim ve
ondan faydalanalım diye dikkatimizi bu güzelliğe
çekiyor ve bu amaçla şöyle diyor: "Ki, her
şeyin yaratılışını güzel yaptı."
Böylece şu büyük varlık alemindeki güzel ve alımlı
noktaları araştırıp ortaya çıkarması
için insan kalbini uyarıp, bu yönde teşvik ediyor.
"Ki, her şeyin yaratılışını
güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı."
Yüce Allah'ın insanı çamurdan yaratmaya başlaması,
O'nun yaratmadaki güzelliğinin bir belirtisidir. Bu ifadeden
çamurun başlangıç olduğunu ve bunun
yaratılışın ilk aşaması
olduğunu anlamak mümkündür. Ancak çamur aşamasından
sonra gelen aşamaların sayısı, süre ve
zamanlarına ilişkin bir açıklama yer almıyor.
Dolayısıyla bu alanda yapılacak bir
araştırma için kapı her zaman açıktır.
Özellikle bu ayet "İnsan, süzme çamurdan yaratılmıştır"
(Mü'minun Suresi, 1-2) anlamındaki ayete
eklendiği zaman, insanın çamurdan yaratılışına
ve bu yaratılış aşamasına işaret
edildiği anlamını çıkarmak mümkündür. Bu
çamur, yüce Allah'ın insanın içine hayat
üflenmesinden önceki aşama olabilir. Hiç kuşkusuz bu,
hiç kimsenin çözemediği bir sırdır. İçeriği
nedir, nasıl meydana gelmiştir, kimse bilmiyor. Bu
canlı hücreden insan meydana gelmiştir. Ama
Kur'an-ı Kerim bunun nasıl gerçekleştiğini,
ne kadar sürede ve kaç aşamada
tamamlandığını belirtmiyor. Bu
aşamaların incelenmesi meselesi doğru ve
sağlıklı bir araştırmaya
bırakılmıştır. Bu
araştırmanın, Kur'an-ı Kerim'in insanın
ilk yaratılışının çamurdan başladığına
ilişkin kesin hükmü ile çelişen bir yönü yoktur.
Burası Kur'an-ı Kerim'in içerdiği kesin gerçeğe
dayanmakla, sağlıklı bir
araştırmanın ortaya çıkardığı
gerçekleri kabul etmenin arasındaki güvenli bölgedir.
Yeri gelmişken şunu da söyleyelim ki, türlerin bir
dizi evrimle tek hücreden insana doğru birtakım evreler
geçirdiğini, bu oluşum sırasında ardarda
birtakım varoluş ve gelişme halkalarının
olduğunu böylece insanın aslını maymundan
üstün, ama insandan aşağı bir hayvana indirgeyen
Darwin'in evrim teorisi, bu noktada yanlış bir teori
olarak beliriyor. Darwin teorisinin başladığı
sıralarda bilinmeyen genlerin soy
taşıyıcıları-ortaya çıkarılması,
türden türe evrimleşme teorisini çürütmüştür.
Çünkü her türün hücresinde yer alan genler vardır.
Bunlar o türün özelliklerini belirleyip korurlar. Bunlar bir
canlının, doğduğu türün çerçevesinde gelişme
göstermesini, kesinlikle türünün dışına çıkmamasını,
yeni bir tür olarak evrimleşmemesini zorunlu kılarlar.
Örneğin; kedinin asli kedidir ve asırlar boyunca hep
kedi kalacaktır. Köpek de öyle. At, maymun ve insan için
de geçerlidir bu zorunluluk. Soya çekim teorilerine göre en
fazla olabilecek şey bir türün başka bir türe geçiş
yapmadan kendi türünün sınırları içinde gelişmesidir.
Bu ise, bazı aldanmış insanların hiçbir zaman
çürütülemeyecek bilimsel bir gerçek olduğunu
sandıkları Darwin teorisinin, önemli bir kısmını
geçersiz kılmaktadır.
Şimdi tekrar `Kur'an'ın gölgesine' dönüyoruz.
"Sonra onun soyunu nutfeden, hakir bir suyun özünden çoğalttı."
Ceninin gelişmesinin ilk aşaması olan bir damla
sudan... Basit bir damla sudan başlayan hayat zinciri içinde,
ceninin gelişmesi şu şekilde gerçekleşir: Bir
damla sudan kan pıhtısına, oradan bir çiğnem
ete, oradan ceninin gelişmesinin tamamlanış
noktası olan kemiğe... Bu bayağı suyun, bir
damlacığını olağanüstü ve komplike bir
yapıya sahip insan haline gelene kadar geçtiği
evrelerin özelliklerine bakıldığında, ortada
dehşet verici bir varoluş süreci görülecektir. Hiç
kuşkusuz bu oluşumun ilk evresi ile son evresi
arasında son derece uzak ve akıl almaz mesafe
vardır.
İşte Kur'an-ı Kerim bu uzun yolculuğu
tasvir eden tek bir ayet ile bize korkunç mesafeleri anlatmaktadır:
"Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi ve
sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar
az şükrediyorsunuz?"
Aman Allah'ım!.. Ne büyük bir yolculuk... Ne korkunç
mesafeler... İnsanların farkında
olmadıkları ne müthiş mucizeler!
O basit ve küçücük hücre nerede, en sonunda dönüştüğü
insan denen varlık nerede? Hiç kuşkusuz bu mucizeyi gerçekleştiren,
yüce Allah'ın kudret sahibi elidir. Gelişmesinde,
oluşumunda, basit yapısından bu birleşik,
komplike ve akıl almaz yapıya dönüşmesinde, küçücük
ve güçsüz noktada yol gösteren O'dur.
Tek hücrede baş gösteren bu bölünme ve çoğalma...
Sonra farklı özelliklere ve görevlere sahip değişik
hücre gruplarındaki çeşitlilik... Her bir grubun,
kendine özgü görevi bulunan özel bir organ oluşturmaya
ilişkin rollerini yerine getirmek üzere çoğalmaları...
Özel bir türden belli hücrelerin oluşturdukları bu
organ, rolü itibariyle kendilerine özgü görevleri ve
özellikleri bulunan bölmeler içeriyor. Bu bölmeler de tek bir
organın içinde yer alan en öz hücrelerce oluşturulurlar.
Bu çeşitlilikle birlikte bu bölünme ve çoğalma
yalnız başına varolan ilk hücrede nasıl gerçekleşmiştir?
Bu ilk hücreden meydana gelen ve her birinin kendine özgü
nitelikleri bulunan tüm hücre gruplarında daha sonra ortaya
çıkan bunca özellik nerede gizlenmişti? Sonra insan
genini diğer genlerden ayıran özellikler nerede saklıydı?
Ayrıca teker teker her bir insanın genini diğer
insanların genlerinden ayıran özellikler nerede
gizliydi? Sonra ceninin hayatı boyunca ortaya çıkan
özel yetenekleri, belli görevleri, karakteristik özellikleri ve
belirgin nitelikleri nerede korunmuştu?
Eğer bu olay, fiilen meydana gelmeseydi ve her an
yaşanmasaydı, böylesine dehşet verici, akıl
almaz bir mucizenin olabileceğini kim tasavvur edebilirdi?
Bu insana şekil veren Allah'ın elidir. Bu bedende
Allah'ın ruhundan bir soluk vardır. İşte her
an tekrarlanan, ama insanların farkında
olmadıkları bu akıl almaz mucizenin yorumu budur.
Bu organik yapıdan kulak, göz ve insanı diğer
hayvansal organizmalardan ayıran en belirgin özellikler olan
kavrama yeteneğini meydana getiren Allah'ın ruhundan bir
soluktur! "Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller
yarattı." Bunun dışındaki bütün
yorumlar, insan aklının büyük bir
şaşkınlıkla
karşıladığı bu olağanüstü mucizeyi
açıklamaktan uzaktırlar. Başka türlü bunun
içinden çıkmak mümkün değildir.
Allah'ın lütfunun uzantısı olan bunca
iyiliğe rağmen... Basit bir sudan, onurlu ve yüce
bir insan meydana getiren, küçük ve zayıf hücreye çoğalma,
gelişme, dönüşme, genelleşip özelleşme
yeteneklerini bahşeden, ayrıca insanı insan yapan bütün
üstün özellikleri, yetenekleri ve görevleri içine yerleştiren
ilahi lütufa rağmen... Evet bunca iyiliğe rağmen
insanlar çok az şükrediyorlar!
"Ne kadar az şükrediyorsunuz."