34- Uyarıcı gönderdiğimiz her kentin
şımarık elebaşları mutlaka şöyle
dediler. "Biz, sizin getirdiğiniz mesajı kesinlikle
inkâr ediyoruz"
Bu yüzyılların akışı içinde sık
sık tekrarlanan bir hikâye, her zaman karşımıza
çıkan "klişeleşmiş" bir tutumdur.
Kaynağı azgın
şımarıklıktır. Bu iğrenç huy
kalpleri katılaştırmakta,
duyarlıklarını gidermekte, fıtratı
yozlaştırmakta, paslatmakta ve doğru yola ileten
kanıtları fark etmekten alıkoymaktadır. Bu
duruma düşen kalpler de doğru yol mesajları
karşısında burun kıvırmakta, efelenmekte,
batılı savunmakta ısrar etmekte ve
aydınlığa açılmaktan kaçınmaktadırlar.
Toplumların varlıklı kesimini oluşturan bu
şımarıkları, sahte değer
yargıları ve geçici dünya nimetleri aldatıyor.
Ellerindeki servet ve kaba güç onları baştan çıkarıyor,
bu ayrıcalıklarının kendilerini yüce Allah'ın
azabından kurtarabileceğini sanıyorlar. Bu
ayrıcalıkları, yüce Allah'ın kendilerinden
hoşnut olduğuna delil sayıyorlar ya da kendilerinin
hesaplaşma ve ceza işlemlerinden muaf
tutulacaklarını hayal ediyorlar. Söylediklerini
okuyoruz:
35- "Bizim herkesten çok servetimiz ve evlâdımız
vardır, bizim azaba çarptırılmamız söz
konusu değildir. "
Kur'an, yüce Allah'ın katında geçerli olan değer
yargılarını bu şımarıkların
önüne koyuyor. Onlara anlatmaya çalışıyor ki;
rızkın bol ya da kısıtlı
olmasının köklü ve değişmez değerlerle
hiçbir ilgisi yoktur, bu olgular yüce Allah'ın
hoşnutluğunun ya da öfkesinin delilleri sayılamazlar.
Bunlar başlı başına insanı ne azaptan
alıkoyabilirler ve ne de azaba sürükleyebilirler. Rızkın
bolluğu ve kıtlığı gerek hesap ve ceza
işleminden ve gerekse yüce Allah'ın
hoşnutluğundan ve gazabından
bağımsız, yüce Allah'ın başka bir
yasasına bağlı olgulardır.