32- Kendini beğenmiş elebaşları da güdülenlere
derler ki; "Size doğru yola ilişkin mesaj
geldikten sonra biz mi sizleri o yoldan alıkoyduk?
Aslında siz kendiniz suça girdiniz"
33- Güdülenler ise kendini beğenmiş
elebaşlarına şöyle derler; "Tersine işiniz-gücünüz
gece-gündüz komplo düzenlemek, dolap çevirmekti. Hani bize
Allah'ı inkâr etmemizi, O'na eş
koşmamızı emrediyordunuz. " Azabı
görünce pişmanlığı yüreklerine gömdüler.
Biz kâfirlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz. Çarpıldıkları
ceza sadece işledikleri kötülüklerin karşılığı
değil mi?
Bu adamlar dünyadayken "Biz ne bu Kur'an'a ve ne de ondan
önceki kutsal Kitaplara asla inanmayız" diyorlardı.
Fakat, Ey Muhammed, onların başka bir alemde ne
dediklerini işitsen! Sen bu zalimleri bir de Rabb'lerinin
huzurunda ayakta dikilmiş durumda görsen! Orada kendi
istekleri ile gönüllü olarak ayakta durmuyorlar. Tersine
günahkârlar gürühü olarak ayağa dikilmişler, yüce
Allah'ın kendilerine ne ceza vereceğini bekliyorlar. Sözlerine
ve Kitaplarına asla inanmayacaklarını üstüne basa
basa açıkladıkları Rabb'lerinin
huzurundadırlar artık. İtile-kakıla O'nun
karşısına getirilip ayağa dikilmeye
zorlanmışlardır şimdi: O gün gelse de bu
zalimlerin biribirlerini nasıl
kınadıklarını, biribirlerini nasıl
payladıklarını, nasıl suçlarını
biribirlerine âtmaya çalıştıklarını,
nasıl ayetin ifadesi ile "biribirleri ile söz
düellosuna giriştikleri"ni görsen! Bu söz düellosu sırasında
acaba biribirlerine ne söylerler? Okuyoruz:
"O zaman ayak takımını oluşturan güdülenler,
kendini beğenmiş elebaşlarına `siz
olmasaydınız, biz mü'min olacaktık' derler."
Görülüyor ki, güdülenler bu onur kırıcı ve
korku dolu ayakta dikilişin ve bu ayakta dikilişi
izleyecek olan cezanın sorumluluğunu
elebaşlarının üzerine atıyorlar. Güdülenler,
bu gün elebaşlarına karşı böyle açık açık
konuşuyorlar; ama dünyadayken onların
karşısına böyle çıkamazlar yüzlerine karşı
böyle konuşamazlardı. Çünkü zavallılaşmışlar,
aşağılanmışlar, boyun
eğmişlerdi; yüce Allah'ın kendilerine verdiği
özgürlüğü, insanlık onurunu ve düşünme ayrıcalığını
satmışlardı. Ama bu gün, sahte değerlerin
maskeleri düştüğü ve acıklı azapla burun
buruna geldikleri için elebaşlarına karşı
korkmadan ve sözlerini esirgemeden şöyle demektedirler:
"Eğer siz olmasaydınız, biz mü'min olacaktık."
Fakat "Elebaşları"nın "güdülenler"den
canı sıkılır. Bir kere onların da
başı derttedir. Ayrıca şu güdülenler başlarını
derde sokan kışkırtmaların sorumluluğunu
onların üzerine atmak istiyorlar. Bu yüzden onlara olumsuz
soru kalıbında ve yadırgama içerikli bir cevap
verirler, bu cevabın sonunda ağır hakaret
vardır. Okuyalım:
"Kendini beğenmiş elebaşları da güdülenlere
derler ki, `Size doğru yola ilişkin mesaj geldikten
sonra biz mi sizleri o yoldan alıkoyduk? Aslında siz
kendiniz suça girdiniz."
Görülüyor ki, adamlar sorumluluktan sıyrılmaya
çalışıyorlar. Bunun yanı sıra "Doğru
yola ilişkin mesaj"ın varlığını
da artık onaylıyorlar. Oysa dünyada bu ayak takımına
hiçbir zaman önem vermezler, görüşlerine
başvurmazlar, onları adam yerine koymazlar,
karşı görüş belirtmelerine ya da kendileri ile
tartışmaya girmelerine meydan vermezlerdi. Bu gün ise
azap karşısında onlara şu yadırgama içerikli
soruyu yöneltiyorlar:
"Size doğru yola ilişkin mesaj geldikten sonra
biz mi sizleri o yoldan alıkoyduk?"
"Aslında siz kendiniz suça girdiniz."
Doğru yola giremeyişiniz sizin kendinizden
kaynaklanıyor. Çünkü siz suç düşkünü
kimselersiniz.
Eğer dünyada olsalardı, bu ayak takımı bir
köşeye sinerler, ağızlarını açmaya
cesaret edemezlerdi. Fakat şimdi ahirettedirler. Burada
yalancıların yaldızlı maskesi düşmüş,
sahte değerler iflas etmiştir. Kapalı gözler açılmış,
gizli gerçekler meydana çıkmıştır. Bu yüzden
"güdülenler" artık susmuyorlar, boyun
eğmiyorlar. Tersine elebaşlarının gece-gündüz
hiç dinmeyen komplolarını açık açık yüzlerine
vuruyorlar. Bu sürekli komploların amacı insanları
doğru yoldan uzak tutmak, eğriliği egemen
kılmak, gerçeği belirsiz hale getirmek, nüfuzlarını
ve mevkilerini insanları ayartmak ve yanıltmak için
kullanmaktır. Ayetleri okumaya devam edelim:
"Güdülenler ise kendilerini beğenmiş
elebaşlarına şöyle derler; `Tersine işiniz gücünüz
gece-gündüz komplo düzenlemek, dolap çevirmekti. Hani bize
Allah'ı inkâr etmemizi, O'na eş
koşmamızı emrediyordunuz."
Sonra bu kırıcı tartışmanın hiç
kimseye yarar sağlamayacağım, ne
elebaşlarını ve ne de güdülenleri kurtaramayacağını
her iki taraf da anlar. İki taraf da suçlu, iki tarafta
günahkârdır. Elebaşlarının omuzlarında
hem kendi günahları, hem de başkalarını
ayartmanın, yoldan çıkarmanın sorumluluğu
vardır. Güdülenler de kendi günahlarının yükünü
taşımaktadırlar. Onlar azgınlara
uyduklarından dolayı sorumludurlar. Güçsüz olmaları
kendilerini bu sorumluluktan kurtarmaz. Yüce Allah onları
kavrama yeteneği ve özgürlükle onurlandırmıştır.
Fakat onlar kafalarını çalıştırmamışlar,
özgürlüklerini satmışlar, gönüllü olarak "kuyruk"
olmayı kabul etmişler ve ayak takımı muamelesi
görmeye razı olmuşlardır. Bu yüzden hep birlikte
azabı hakketmişlerdir. Azabın kendilerini
beklediğini, karşılarında durduğunu görünce
hayıflanma, tasalanma ve pişmanlık duygusuna
kapılmışlardır. Okuyoruz:
"Azabı görünce pişmanlığı yüreklerine
gömdüler."
Adamlar öyle acıklı bir durumdadırlar ki, sözcükler
boğazlarına düğümlenmekte, dilleri söz
söyleyememekte ve dudakları kıpırdamamaktadır.
Arkasından sert, çetin ve onur kırıcı
azabın pençesine düşüyorlar. Okuyoruz: "Biz
kâfirlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz."
Bu noktada sözün akışı değişiyor;
boyunlarına geçirilen demir halkalarla sürüklenirlerken
seyircilere sesleniliyor. Okuyoruz:
"Çarpıldıkları ceza sadece
işledikleri kötülüklerin karşılığı
değil mi?" Burada perde iniyor. Güdenler de
güdülenlerde gözlerimizden kayboluyorlar.
Her iki tarafda zalimdir. Taraflardan biri zorbalığı,
azgınlığı,
ayartıcılığı ve
baskıcılığı gerekçesi ile zalimdir.
Öbür tarafda ise insanlık onurundan, insana özgü düşünme
yeteneğinden, insanı insan yapan özgürlüğünden
vazgeçtiği için zalimdir. Kaba güce ve zorbalığa
boyun eğdiği için suçludur. Her iki taraf da günahlarının
cezasını çekeceklerdir. Çarpıldıkları
ceza, sadece işledikleri kötülüklerin karşılığı
olacaktır.
Perde iniyor. Zalimler bu canlı ve somut sahnede
kendilerini seyretmişlerdir. Orada kendilerini izlediler, ama
halâ canlıdırlar ve dünyada dolaşmaktadırlar.
Başkaları da onları bu sahnede izledi, sanki gerçekten
gözleri önünde geçiyorlarmış gibi ürperdiler. Oysa
henüz vakit var, isteyen o duruma düşmekten kendini
kurtarabilir.
Yukarda Kureyş kabilesinin küstah şeflerinin sözleri
bize aktarılmıştı. Aynı sözü daha önce
yaşamış bütün milletlerin şımarık
seçkinleri kendi peygamberlerine karşı söylemişlerdi
Okuyoruz: