25- De ki; "Ne bizim suçlarımız size sorulacak
ve ne de sizin işlediğiniz kötülükler bize sorulacaktır.
"
Bu ayet, belki de, Peygamberimizi ve çevresindeki mü'minleri
sapık ve günahkâr sayan müşriklere verilmiş bir
cevaptır. Bilindiği gibi müşrikler, müslümanlara
"atalarının dininden dönmüşler"
anlamına gelmek üzere "sabiiler (dönekler)"
yaftasını yapıştırmışlardı.
Batıl yanlılarının hak
yanlılarını böylesine küstahça ve arsızca
sapıklıkla suçladıklarını sık
sık rastlamak mümkündür. Ayeti bir daha okuyalım:
"De ki; `Ne bizim suçlarımız size sorulacak ve
ne de sizin işlediğiniz kötülükler bize sorulacaktır."
Her kesin yaptığı iş kendi hesabına
işlenir. Herkes sorumluluğu ve
davranışının
karşılığı ile başbaşadır.
Herkes kendi tutumunu değerlendirme süzgecinden geçirerek
kurtuluşa doğru mu, yoksa felâkete doğru mu
gittiğini belirlemelidir.
Bu nazik dokunuşla müşrikler uyarılmakta, düşünmeye,
durumlarını değerlendirmeye ve gelecekleri
hakkında kafa yormaya özendirilmektedirler. Gerçeği görüp
arkasından ikna olmanın ilk adımı budur.
Sonra bu kıyamet sahnesinin dördüncü tablosu ile
yüzyüze geliriz. Okuyalım:
26- De ki; "Rabb'imiz bizi biraraya getirecek, sonra aramızdaki
uyuşmazlıkları hak uyarınca çözecektir. O
son derece âdil bir yargıç ve her şeyi bilendir.
İlk başta, yani dünyada, yüce Allah hak yanlıları
ile batıl yanlılarını biraraya getiriyor.
Maksat hak ile batıl yüzyüze gelsin, hak yanlıları
insanları yollarına çağırsınlar, hak dâvanın
savunucuları olanca gayretlerini ve maharetlerini ortaya
koysunlar. Bu aşamada işler karışık,
karmaşık ve belirsizdir. Hak ile batıl
arasında amansız bir çekişme meydana gelir. Kimi
zaman kuşkular, kanıtların önüne geçer. Kimi
zaman batıl, hakkı (gerçeği) örter. Fakat bütün
bu karışıklıklar belirli bir zamana
kadardır. Sonra günü gelince yüce Allah, iki taraf arasındaki
anlaşmazlığı hak ilkesi uyarınca
çözümler, iki taraf arasında ayırd edici,
sayfaları belirleyici, kesin ve son hükmünü verir.
Çünkü O;
"Son derece adil bir yargıç ve her şeyi
bilendir."
O hak yanlıları ile batıl
yanlılarını bilerek, tanıyarak, kılı
kırk yararak son kararını verir.
Böyle demek, yüce Allah'ın hükmüne ve kararına güvenmek
demektir. Yüce Allah kesinlikle son hükmünü verecek, hak ile
batılı biribirinden ayıracak, hakkın yüzünden
belirsizlik perdesini sıyıracaktır. O sadece
belirli bir sürenin sonuna kadar işlerin
karışık kalmasına göz yumar. Hak yanlıları
çağrı görevlerini yapmaya fırsat bulabilsinler
diye hak yanlıları ile batıl
yanlılarını biraraya getirir. O
karışık ortamda hak yanlıları olanca
çabalarını harcasınlar, olanca maharetlerini
ortaya koysunlar ister. Sonra O buyruğunu yürütecek, son
sözünü söyleyecektir.
Ayrıca yüce Allah bu son sözünü ne zaman söyleyeceğini
kendisi bilir. Bu sözün söyleneceği, bu hükmün verileceği
zamanı belirlemek, hiç kimsenin yetkisinde değildir. Hiç
kimsenin o zamanı öne aldırması da düşünülemez.
Hak ile batılı biraraya getiren de Allah'dır,
onları biribirinden ayıran da. Çünkü O;
"Son derece adil bir yargıç ve her şeyi
bilendir."
Sonra bu kıyamet sahnesinin sonuncu tablosu
karşımıza çıkar. Bu tablo yüce Allah'a ortak
koşulan düzmece ilâhlara yönelik bir meydan okuma
içermesi bakımından ilk tabloya benzer. Okuyoruz: