23- Allah katında O'nun izin verdiği kimseler
dışında hiç kimse şefaat, aracılık
edemez. Bu konuda izin bekleyenlerin yüreklerini ürperten korku
yatıştırılınca biribirlerine "Rabb'iniz
ne dedi?" diye sorarlar. Cevap verenler "O gerçeği
söyledi, O yüce ve büyüktür" derler.
Evet, ayetin baş tarafını bir daha okuyalım:
"Allah katında O'nun izin verdiği kimseler
dışında hiç kimse şefaat, aracılık
edemez."
Demek ki, aracılık (şefaat) yüce Allah'ın
iznine bağlıdır. Yüce Allah da kendisine inanmayanlara,
O'nun merhametine lâyık olmayanlara aracılık
edilmesine izin vermez. Müşrikleri ise kendileri
hakkında ilke olarak aracılık izni verilmeye lâyık
değildirler. Buna göre böyle bir izin ne meleklere ve ne de
diğer aracılık edebilecek kimselere verilmez.
Sonra aracılık olayının gerçekleştiği
sahne tasvir edilir. Bu sahne tüyleri diken diken edecek derecede
korkunçtur. Okuyoruz:
"Bu konuda izin bekleyenlerin yüreklerini ürperten korku
yatıştırılınca biribirlerine `Rabb'iniz
ne dedi?' diye sorarlar. Cevap verenler `O gerçeği söyledi
O yüce ve büyüktür' derler."
Bu sahne "zor gün"ün, yani kıyamet günün
sahnelerinden biridir. Burada kalabalıklar ayakta dikiliyor.
Gerek aracılar ve gerekse aracılardan medet umanlar
aracılık etmeye lâyık görülenlere yüce Allah
tarafından izin verilmesini bekliyorlar. Bekleme suresi
uzuyor. Süre uzadıkça bekleyenlerin sabrı
daralıyor. Yüzler endişeli ve gergindir. Hiç kimseden
çıt çıkmaz. "Acaba yüce Allah bana izin verecek
mi?" beklentisinin heyecanı ile çarpan kalpler yuvalarından
fırlayacak gibidirler.
Bu arada yüce Allah'ın korkunç buyruğu duyulur.
Bunun üzerine hem aracılık yetkisi isteyenler ve hem de
aracılıktan medet umanlar titreme nöbetine tutulurlar.
Kavrama yetenekleri işlemez olur. Fakat;
"Bu konuda izin bekleyenlerin yüreklerini ürperten korku
yatıştırılınca" Kapıldıkları
korku hafifleyince ve tutuldukları titreme nöbeti geçince; "Biribirlerine
`Rabb'iniz ne dedi?' diye sorarlar."
Bu soruyu biribirlerine sorarlar. Belki de bazıları
kendilerini zorla da olsa toparlayabilmişlerdir. Bu arada;
"Cevap verenler `O gerçeği söyledi' derler."
Belki de bu kısa ve özlü cevabı verenler, en önde
gelen meleklerdir. Evet O gerçeği söyledi. Rabb'iniz
gerçeği söyledi. Genel geçerli, ezeli ve dolaysız gerçeği.
Zaten O'nun her sözü gerçektir. Çünkü;
"O yüce ve büyüktür."
Bu niteleme cümlesi "yüce"lik ve "büyük"lük
imajlarının beyinlerde somutluk kazandıkları
bir ortamda karşımıza çıkıyor.
Bu kısa ve özlü cevap, sahneye egemen olan korkunun, dehşetin
çapını gösteriyor. Duyulan korku o kadar büyüktür
ki, ağızlardan sadece bir tek cümle çıkabiliyor!
İşte korkunç şefaat sahnesi ve işte
meleklerin, yüce Allah'ın huzurunda gerçekleşen bu
sahnedeki pozisyonları. Bu sahneyi izledikten sonra hiç
kimse onların yüce Allah'ın ortakları ve müşriklerin
Allah katındaki aracıları olduklarını
ileri sürebilir mi?
KORKUNÇ TABLODUR
Bu tablo, izlediğimiz korkunç, ürpertici, dehşetli
ve çetin kıyamet sahnesinin ilk tablosudur. Bu sahnenin bir
ikinci tablosu daha vardır. Bu tabloda "rızık"
konusu gündeme getirilir. Müşrikler "rızık"tan
yararlanırlar, fakat kaynağını göz ardı
ederler. Oysa rızkın kendisi yaratıcının,
bu rızkı verenin, onu kimi zaman bol akıtırken
kimi zaman kısanın tekliğini,
ortaksızlığını kanıtlar. Okuyoruz: