19- Fakat onlar "Ey Rabb'imiz, seferlerimizi uzun aralıklı
yap" diyerek kendilerine yazık ettiler. Bunun üzerine
onları dillere düşürdük, toplumlarını parçalayarak
öteye-beriye dağıttık. Hiç kuşkusuz
sabırlıların ve şükredenlerin bu olaylardan
çıkaracakları bir çok dersler vardır.
Evet, şimdi ayetin başına dönelim:
"Fakat onlar `Ey Rabb'imiz, seferlerimizi uzun aralıklı
yap' dediler." Görüldüğü gibi yakın
konaklarla biribirine bağlı kısa aralıklı
yolculuklar yerine yılda ancak bir kaç tanesi yapılabilecek
olan uzun aralıklı, uzak konaklamalı yolculuklar
istiyorlar. Anlaşılan kısa aralıklı
yolculuklar "seyahat" zevklerini tatmin etmiyor! Bu
istek ne kadar şımardıklarını,
kendilerine nasıl yanık etmeye kıyabildiklerini gösteriyor.
Okuyoruz:
"Böylece kendilerine yazık ettiler."
Duaları kabul edildi. Ama
şımarıklıklarına yaraşır bir biçimde.
Okuyalım:
"Bunun üzerine onları dillere düşürdük,
toplumlarını parçalayarak öteye beriye dağıttık."
Göçler yolu ile parçalandılar. Rüzgârda savrulan
saman yığını gibi Arap
yarımadasının çeşitli yörelerine dağıldılar.
Artık dilden dile dolaşan söylentilere karışmışlar
ve heyecanla anlatılan şaşırtıcı hikâyelerin
konusu olmuşlardı. Oysa bir zamanlar somut
varlığı olan, canlı ve dinamik bir millet
idiler. Devam edelim:
"Hiç kuşkusuz sabırlıların ve şükredenlerin
bu olaylardan çıkaracakları bir çok dersler vardır."
Sabır ile şükür yan yana getirilmiş. Yani
sıkıntılara karşı "sabır"
ve bolluk sırasında "şükür"
Sebe'lilerin hikâyesinde hem sıkıntılara
karşı sabredenlerin ve hem de bolluk sırasında
şükredenlerin alacakları dersler vardır.
Bu ayet bu şekilde yorumlanabileceği gibi şu
şekilde de yorumlanabilir. Bu ikinci yoruma bağlı
olarak yukarda okuduğumuz "Onların yurtları
ile kutsal kentler arasına birinden bakınca öbürü
görülebilen kentler serpiştirdik" ayetindeki
"birinden bakınca öbürü görülebilen" deyiminin
anlamı "çevrelerine karşı üstünlük sağlamış
güçlü kentler" olabilir. Bu güçlü kentlerin komşusu
olan Sebe'lilerin yurdu ise o sırada yoksul düşmüş,
kupkuru bir çöle dönüşmüştü. Bu yüzden hayvanlarını
otlatabilecekleri, sulak yerler aramaya koyuldular. Günlerini,
hayatlarını hep bu "arama"lar uğruna
harcıyorlardı. Bu sıkıntılı hayata
dayanamadılar. Yüce Allah'ın bu sınavına
katlanamadılar. Bu yüzden "Ey Rabb'imiz
seferlerimizi uzun aralıklı yap" yani "Ey
Rabb'imiz artık yorgun düştük, seferlerimizin sayısını
azalt" diye dua ettiler. Fakat dualarının kabul
edilmesini hakkettirecek şekilde Allah'a
bağlanmamışlar, emirlerine
sarılmamışlardı. Vaktiyle bolluk yüzünden
şımardıkları gibi şimdi de
sıkıntılar karşısında
sabırsız davranıyorlardı. Bu yüzden yüce
Allah, onlara hakkettikleri karşılığı
verdi. Toplumlarını parçalayarak öteye-beriye dağıttı.
O göz alıcı uygarlıklarından geriye sadece
bir takım harabeler, dilden dile gezen söylentiler ve halk
arasında anlatılan hikâyeler kaldı. Buna göre
ayetin sonunda yer alan "Hiç kuşkusuz
sabırlıların ve şükredenlerin bu olaylardan
alacakları dersler vardır" şeklindeki
değerlendirme cümlesi adamların nimetlere
karşı az şükretme1erini ve sıkıntılar
karşısındaki
sabırsızlıklarını vurgulayan, konu ile
uyumlu bir yorum olur. Bana göre bu ayet böyle de açıklanabilir.
Tabii ki, ne demek istediğini tek bilen, yüce Allah'dır.
ALLAHIN DEĞİŞMEZ YASASI
Sebe'lilere ilişkin hikâyenin sonunda hikâyenin sınırlı
çerçevesi aşılarak genel kapsamlı ilâhi tasarının
değişmez yasaları ile yüzyüze geliyoruz. Burada
bize hikâyenin tümünden süzülen hikmet, hikâyenin olaylarında
ve bu olayların arkasında saklı duran ilâhi plan
ve tasarı açıklanıyor. Okuyoruz.