İşte müşrikler, yeniden dirilme
olayını bu derece garip, tuhaf ve dehşete düşürücü
karşılıyorlardı. Bu yüzden başkalarına
da bu tuhaflık ve şaşkınlık duygusunu
aşılamaya çalışıyorlardı. Bu
aşılama çabasını seslendirirken alaycı
ve teşhir edici bir dil kullanıyorlardı.
Okuyalım:
"Ölen vücutlarınız didik didik parçalanıp
iyice dağıldıktan sonra yeni bir aşamada
tekrar dirileceğinizi ileri süren biri var, onu size
gösterelim mi?"
Size son derece tuhaf, son derece acayip bir adamı gösterelim
mi? Bu adam akla sığmaz, hayale gelmez sözler
söylüyor. Öldükten, cesetleriniz çürüdükten, organlarınız
param-parça olup dağıldıktan sonra yeniden
dirileceğini, tekrar varlık sahnesine döneceğini söyleyecek
kadar ileri gidiyor.
Şaşmaya şaşkınlıklarını
başkalarına aşılamaya, yadırgamaya ve
aşağılama amaçlı teşhire devam ederek
şöyle diyorlar:
"Bu adam Allah adına yalan mı uyduruyor, yoksa
bir deli midir?"
Onlara göre insanın böyle bir sözü söyleyebilmesi
için ya Allah'a iftira atan, O'na söylemediği sözleri mal
etmeye kalkışan bir yalancı, ya da cinler
tarafından çarpıldığı için saçmalayan,
acayip ve garip iddialar ileri süren bir deli olması gerekir.
Bütün bu gürültülerin sebebi nedir acaba? Çünkü
Peygamberimiz bu adamlara "yeniden diriltileceksiniz"
demiştir. Peki tuhaflık bunun neresinde? Onlar ilk kez,
hiç yoktan yaratılmamışlar mı? Niye bu
şaşırtıcı realiteyi, yani hiç yoktan
yaratılmışlarının
somutlaştırdığı
şaşırtıcı olguyu görmüyorlar; Eğer
bu olguyu görseler, onun üzerinde kafa yorsalar yeniden yaratılacakları
gerçeği kendilerini zerre kadar
şaşırtmazdı. Fakat adamlar
sapıtmışlar, bir türlü doğru yolu
bulamıyorlar. Bu yüzden bu teşhir amaçlı
yaygaralarına bu aptalca
şaşkınlıklarına sert ve korkunç bir değerlendirme
cümlesi ile karşılık veriliyor. Okuyoruz:
Burada kâfirlerin "pençesinde" oldukları
belirtilen azap ne anlama gelir? Bu ahiret azabı
anlamına gelebilir. Bu azabın gerçekleşeceği
kesin olduğu için şimdi içindeymişler gibi
tanımlanmıştır. Bunun yanı sıra
onlar doğru yola gelme ümidi vermeyen, koyu bir sapıklığın
pençesindedirler.
Fakat buradaki "azap" başka bir anlama da
gelebilir. Çünkü ahirete inanmayanlar sürekli bir sapıklığın
pençesinde oldukları gibi sürekli bir bunalım içindedirler.
Bu derin anlamlı bir gerçektir. Sebebine gelince kalbinde
ahiret inancı taşımaksızın yaşayan
kimse bitmez bir psikolojik tedirginlik içinde olur. Dünyada
çektiği sıkıntıların telâfi edileceğine,
adaletli bir hesaplaşma gerçekleşeceğine
ilişkin hiç umudu, hiçbir beklentisi yoktur. Dünyada öyle
durumlar, öyle sıkıntılar var ki, insanın
kalbinde ahiret beklentisi olmasa bunlara katlanamaz; orada
iyilerin ödüllendirileceği ve kötülerin cezalandırılacağı
ümidi olmasa insanda kötülüklere karşı sabretme gücü
kalmaz. İnsana kötülükler karşısında
direnme gücü hazırlayacak bir başka beklenti de yine
ahirette ortaya çıkacak olan Allah'ın rızası,
hoşnutluğudur. O ahiret ki, orada küçük-büyük
hiçbir davranış hiçbir iyilik ya da kötülük göz
ardı edilmez. Hesaplaşma konusu olan nesne isterse bir
hardal taneciği kadar küçük olsun, ayrıca bu hardal
tanesi ister göklerde, ister yerin dibinde ve isterse bir kayanın
üzerinde bulunsun, yüce Allah onu buldurup huzuruna getirtir.
İşte bu ışık ve serin hava pençesinde
yoksun yaşayan insan, hiç kuşkusuz sapıklık içinde
yaşadığı gibi sürekli bunalım ve
tedirginlik içinde de olur. Daha dünyadayken, henüz ahiret azabı
ile karışlaşmadan bu çifte azabın pençesinde
kıvranır. Ayrıca ahirete varınca dünyadayken
içine düştüğü bu "cezanın"
cezası olarak oraya özgü azabını da çekecektir.
Ahirete inanmak bir nimet, bir rahmettir. Yüce Allah bu nimeti
ve bu rahmeti bunları hakkeden kullarına verir. Bunun için
temiz bir kalple Allah'a bağlanmak, gerçeği aramak ve
doğru yolu bulma arzusu taşımak gerekir. Bana göre
ahirete inanmayanların hem koyu bir
sapıklığın ve hem de azabın pençesinde
olduklarını belirten bu ayetin anlatmak istediği
gerçek budur.
UYARICI GÖRKEMLİ BİR SAHNE
Bunu izleyen ayette ahirete inanmayanlar sert bir uyarı
ile karşılaşırlar. Bu