1- Hamd, göklerdeki ve yeryüzündeki tüm varlıkların
sahibi olan Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O
her işi yerinde yapar ve her şeyden haberdardır.
2- O yeraltına giren ve oradan çıkan, gökten inen
ve oraya yükselen her şeyi bilir. O merhametli ve
bağışlayıcıdır.
Sure, Allah'a hamd ederek söze giriyor. Bu başlangıç
müşriklerin Allah a ortak koştuklarını, O'nun
peygamberini yalanladıklarını, ahireti şüphe
ile karşıladıklarını ve yeniden dirilmeye
ihtimal vermediklerini anlatan bu sure için son derece uygun bir
başlangıçtır. Yüce Allan aslında, özü
itibarı ile övgüye lâyıktır. Bazı insanlar
O'na karşı hamd görevlerini yerine getirmeseler de
O'nun övgüye lâyık oluşu gölgelenmez. O kendisini
överek tesbih eden şu varlık aleminin tümünün
övgüsüne muhatap olduğu gibi birçok canlı
varlıkların da övgüsüne muhataptır.
İnsanlar bu genel kuralın dışında
kalsalar da fark etmez.
Yüce Allah'a hamd edildikten sonra O'nun göklerdeki ve
yerdeki tüm varlıkların sahibi olduğu gerçeği
vurgulanıyor. Hiçbir şey hem O'nun hem de
başkasının değildir. Göklerde ve yeryüzünde
hiç kimse O'nun ortağı değildir. Göklerde ve
yeryüzünde ne varsa hepsi O'nun tekelindedir. İnanç
sisteminin birinci temel prensibi budur. Allah'ın
birliğini dile getirme ilkesi yani. Her şeyin sahibi yüce
Allah'dır ve şu engin evrende O'nun
dışında hiç kimse hiçbir şeyin sahibi ve
egemeni değildir.
"Ahirette de hamd O'na mahsustur."
Hem doğal hamd ve hem de kullardan yükselen hamd ahirette
de O'na özgüdür. Hatta dünyada O'nu inkâr edenler yada sapık
bir yaklaşımla O'na başkalarını ortak
koşanlar bile ahirette O'na hamd ederler. Orada gerçek
meydana çıkacağı için bütün hamdler ve
övgüler, ortaksız olarak sırf O'na yöneltilir. Ayetin
son cümlesini okuyoruz:
"O her işi yerinde yapar ve her şeyden
haberdardır."
"Hakim"dir; yani yaptığı her işin
kesinlikle bir hikmeti vardır, dünyayı ve ahireti
hikmet ilkesine göre yönetir; varlık aleminin tüm gelişmelerini
hikmet ilkesi uyarınca tasarlar. Ayrıca O her şeyi
her işi eksiksiz, sınırsız, köklü bir bilgi
ile bilir ve her tasarısı bu geniş kapsamlı
bilgisini yansıtır.
Sonra yüce Allah'ın bilgi kitabının bir
sayfası önümüze açılır. Bu engin bilginin alam
gökler ile yeryüzü kadar geniştir. Okuyoruz:
"O yeraltına giren ve oradan çıkan, gökten
inen ve oraya yükselen her şeyi bilir."
İnsan, birkaç cümle halinde önüne açılan bu
sayfanın karşısında dikilince neler görür,
neler! Acayip nesnelerin, hareketlerin, hacimlerin,
şekillerin, biçimlerin, anlamların ve
yapıların yığın yığın görüntüsü
ve çağrışımı zihnine üşüşür.
Bunları hayale sığdırmak bile mümkün değildir.
Eğer bu ayetin işaret etmek istediği
olayların ve gelişmelerin sadece bir an içinde olup
biten bölümünü araştırmak ve sayıya vurmak
üzere bütün insanlar biraraya gelseler ve tüm hayatlarını
bu işe adasalar, kesinlikle "o bir an içinde" kaç
nesne gökten yere iniyor ve aynı tek anlık süre
içinde kaç nesne yerden göğe yükseliyor?
Acaba yeraltına nice şeyler giriyor? Bu yerin
bağrına nice tohumlar düşüyor, ya da ekiliyor? Bu
yerin altında nice kurtlar, nice böcekler, nice sinekler ve
nice sürüngenler barınıyor? Bu uçsuz-bucaksız
toprağın nice su damlaları, nice gaz molekülleri
ve nice radyo-aktif ışınlar sızıyor? Evet,
nice nice şeyler geçiyor toprağın altına! Yüce
Allah'ın sürekli ve uyuklama nedir bilmez gözetimi altında!
Topraktan nice şeyler çıkıyor? Nice bitkiler
filizleniyor? Nice kaynaklar fışkırıyor? Nice
yanardağlar, volkanlar lâv püskürtüyor? Nice gazlar
buharlaşıyor? Nice saklı nesneler ortaya çıkıyor?
Nice böcekler gizli yuvalarından yeryüzüne çıkıyor?
Görülebilen ve görülemeyen nice nice şeyler.
İnsanın bir bölümünü bildiği
ve
çoğunu
bilmediği nice cansız nesneler ve hayvanlar!
Acaba gökten nice şeyler yere düşüyor? Nice yağmur
damlaları, nice yıldız mermileri, nice
yakıcı ışınlar, nice
aydınlatıcı ışınlar? Nice "kaza"
okları ve nice belirlenmiş "kader"ler? Nice tüm
varlıklara yaygın, fakat bazı kulları
özellikle kucaklayan "rahmet"ler? Yüce Allah'ın
bazı kullarına oluk oluk türleri? Sayısını
yüce Allah'dan başka hiç kimsenin bilmediği nice
cansız-canlı varlıklar?
Peki nice şeylerin göğe yükseldiğini acaba hiç
düşündük mü? Nice bitki, hayvan, insan ve insanın
tanımadığı başka bir tür canlı
soluğu? Yüce Allah'a yöneltilen ve O'ndan başka hiç
kimsenin işitmediği nice gizli-açık dualar?
Bildiğimiz ve bilmediğimiz nice ölmüş
canlıların ruhları? Cebrail'in emri üzerine
yücelen nice melekler? Yüce alemine süzülen ve yalnız yüce
Allah'ın bildiği nice ruhlar?
Sonra denizden nice buhar kabarcıkları havaya
karışıyor? Cisimlerden nice gaz zerrecikleri
atmosferin enginliğine karışıyor? Yüce
Allah'dan başka hiç kimsenin bilmediği nice nice
nesneler?
Bunların hepsi bir an içinde olup bitiyor. Acaba bir tek
anın olaylarını insan bilgisi kavrayabilir mi, uzun
ömürler verse bile bu olayları sayıya geçirebilir mi?
Oysa yüce Allah'ın sınırsız, akla
sığmaz, engel tanımaz bilgisi bütün bu olayları-nerede
ve ne zaman olurlarsa olsunlar-kapsamı içine alır.
Niyetleri, duyguları, kasılmaları ve
atışmaları ile bütün kalpler yüce Allah'ın
gözetimi altındadırlar. Buna rağmen O görmezlikten
gelir, bağışlar. Çünkü
"Merhametli
ve affedicidir."
Kur'an'ın bunun gibi tek bir ayeti bile bu kitabın
insan sözü olmadığını anlatmaya,
kanıtlamaya yeter. Çünkü kalbinden geçmez. Yine
böylesine evrensel bir düşünce doğal olarak hiçbir
insanın aklının ucundan geçmez.
Bir tek dokunuşta bu kadar çarpıcı ve
yaygın bir etki meydana getirebilmek, ancak tüm evrenin
yaratıcısı olan yüce Allah'ın
sanatının işidir. Kulların sanatı buna
benzeyemez.
KIYAMETİ YALANLAYANLAR
Yüce Allah bu temel gerçeği bunca çarpıcı,
geniş ufuklu ve engin alanlı biçimde açıkladıktan
sonra bize kıyamet gününü inkâr eden kâfirlerin olumsuz
tutumlarını anlatıyor. Bu adamlar yarın
başlarına ne geleceğini bilmeyecek kadar
zavallıdırlar. Oysa yüce Allah gaybın bilicisidir.
Ne göklerdeki, ne yerdeki hiçbir nesne O'nun bilgisi dışında
değildir. Öte yandan kıyamet günü mutlaka gerçekleşmelidir.
Çünkü iyilerin ve kötülerin dünyadaki davranışlarının
ödülünü ve cezasını alabilmeleri için o günün
gerçekleşmesi şarttır. Okuyoruz: