O |
Saffat
|
O |
|
94- Bunun üzerine puta tapanlar koşarak İbrahim'in
yanına geldiler.
95- İbrahim onlara "Elinizle yonttuğunuz
şeylere mi tapıyorsunuz?"
96- "Oysa sizi de, yaptığınız bu
şeyleri de Allah yaratmıştır" dedi.
97- Puta tapanlar: "Onun için bir bina yapın da onu
ateşe atın" dediler.
98- İbrahim'e bir tuzak kurmak istediler, biz de
onların tuzaklarını boşa çıkardık,
onları alçalttık.
99- İbrahim dedi ki: "Ben Rabb'ime gidiyorum, O beni
doğru yola iletecek. "
Halk eğlenceden dönmüş ve putların paramparça
olmuş kırıntılarına
rastlamıştır. İlahi ifadenin
akışı burada, hikâyenin başka surede açıklandığı
üzere, bu işi ilahlarına yapanın kim olduğunu
sormaları ve sonunda bu cesur suçluyu ortaya çıkarmaları
kısmına değinmiyor. Onların İbrahim ile yüz
yüze gelmelerine geçiyor.
"Bunun
üzerine puta tapanlar koşarak İbrahim'in yanına
geldiler." Haberi
dinlerler, bu işi yapanın kim olduğunu anlarlar;
koşar adımlarla üzerine giderler ve çevresini çabucak
çevirirler. Onlar kızgın, heyecanlı büyük bir
topluluk, İbrahim ise, bir tek kişidir... Fakat O, mü'min,
inanmış bir tek kişi. Yolunu bilen bir kişi.
İlahı hakkında açık tasavvurlu bir kişi...
Akidesi kendince belli ve malum, onu kendi benliğinde
özümlenmiş ve çevresindeki kâinatta onu görmüş bir
kişi. İşte bu tek kişi o heyecanlı,
azgın, akidesi bulanık tasavvuru çelişik olan bu
çoğunluktan daha güçlüdür. Bundan dolayı Hz.
İbrahim onların karşısına basit ve
fıtri hak ile dikilmekte, onların çokluğuna,
azgınlığına ve birbirlerine girerek üzerine
gelmelerine hiç de aldırmamaktadır.
İbrahim onlara: "Elinizle yonttuğunuz
şeylere mi tapıyorsunuz?"
Bu düşündüğünü yüzlerine dobra dobra vuran fıtrat
mantığıdır. Gerçek ma'budun yaratıcı
olması, yoksa yaratık olmaması gerekir.
"Oysa sizi de yaptığınız bu
şeyleri de Allah yaratmıştır" dedi.
O, ma'bud olmaya lâyık yegâne yaratıcıdır.
Bu mantık bu kadar açık ve yalın olmakla birlikte,
İbrahim'in kavmi gafletlerine dalmış, O'nu
dinlemiyorlar bile! -Zaten batıl,yalın olan hakkın
sesine ne zaman kulak vermiştir ki-? İçlerindeki
emredip yasaklayabilecek olanlar da en çirkin şekli ile
azgınlıklarını sürdürüyorlar:
Puta tapanlar: "Onun için bir bina yapın da onu
ateşe atın" der. Zalimler apaçık güçlü
hak söz karşısında
sıkıştıklarında ve delil dayanaktan
yoksun olduklarında bu mantıktan
başkasını, ateş ve demir
mantığından başkasını
tanımazlar. Onların bu sözlerinden sonra ilahi ifadeler,
Allah'ın samimi kullarına vaadi ve düşmanlarına
tehdidini gerçekleştiren akıbeti sergile-. meye geçiyor
:
"İbrahim'e bir tuzak kurmak istediler, biz de
onların tuzaklarını boşa çıkardık,
onları alçalttık."
Allah dilerse, kulların tuzakları neye yarar? Allah
samimi kullarını kendi himayesine alınca,
zayıf, çelimsiz olan azgınların, böbürlenenlerin,
otorite sahiplerinin ve buralara yardım eden kibirli
yardımcılarının,ellerinden ne gelir ki?
İSMAİL VE KURBAN
Bundan sonra İbrahim'in hikâyesinin ikinci bölümü
gelmekte... Artık babası ve kavmi ile işi
bitmiştir. Onu alevli ateş dedikleri ateşe atarak
öldürmek isterler. Yüce Allah ise -aksine- onların
kaybeden taraf olmalarını diler ve onu onların
hilelerinden kurtarır.
İbrahim işte o anda, hayatından bir bölümü
geride bırakır. Ve yeni bir merhaleyi kucaklayıp
bir sayfayı kapatıp yeni bir sayfa açar.
"İbrahim dedi ki: Ben Rabb'ime gidiyorum, O beni
doğru yola iletecek.
İşte böyle... Ben Rabb'ime gidiyorum. Bu bir
hicrettir. Yer ve mekân hicretinden önce, bir iç alemi
hicretidir. Bir hicret ki, bununla İbrahim
hayatının tüm geçmişini terk edip
bırakmaktadır. Babasını, kavmini, ailesini,
evini, vatanını, kendini şu toprağa
bağlayan her şeyi ve bütün şu insanları
bırakmaktadır. Kendini engelleyen, kafasını
meşgul eden, her şeyi arkasında bırakmakta,
her şeyden sıyrılarak, her şeyi geride
bırakarak Rabb'ine hicret etmektedir. Benliğinden hiçbir
şeyi geri bırakmadan her şeyi ile, bütün benliği
ile Rabb'ine teslim olmaktadır. Rabb'inin kendisine yol göstereceğinden
kesinlikle emindir.
Bu bir hicrettir... Bir halden diğerine, bir durumdan
ötekine, bu benliğinde başka bağların ortak
olmadığı yalnız bir bağa hicrettir. Bu
"soyutlanmanın, samimiyetin, teslimiyetin, iç huzurun
ve kesin bir imanın" ifadesidir.
|
|
O |
|
O |
|