Kalacak ve duracak yer olarak şu ebedi cennetmi daha
hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Zakkum
ağacı nedir? "O, cehennemin dibinde çıkan
bir ağaçtır. Tomurcukları, şeytanın
başı gibidir." İnsanlar,
şeytanların başlarının nasıl
olduğunu bilmezler. Ancak şüphe yok, başları
korkunç olsa gerek. Şeytanların başını
sadece tasavvur etmek bile insana korku ve ürperti veriyor. O
halde, bir de bunun, yedikleri ve karınlarına
doldurdukları meyve olduğunu düşünün.
Yüce Allah bu ağacı zalimler için bir deneme aracı
kılmıştır. Çünkü ağacın
adını duyduklarında eğlenceye
dalmışlar ve "Cehennemde ağaç yanmadan nasıl
yetişir? demişlerdir. Aralarından
Hişamoğlu Ebu Cehil alay etmiş,
şaşırmış ve "Ey Kureyş
halkı! Muhammed'in size korku verdiği zakkum
ağacının ne olduğunu biliyormusunuz? diye
sormuştu. Onlar "Hayır" deyince, Ebu Cehil
"Zebed'deki Medine hurmasıdır. Vallahi, onu elimize
geçirirsek çiğner çiğner yutarız"
demişti. Fakat burada söz konusu olan zakkum ağacı,
onların bildikleri yemişten başka bir şeydir. "İşte
cehennemlikler bundan yer ve karınlarını bununla
doldururlar." Bu ağacın meyvesi, onların
boğazlarına takılınca -çünkü
şeytanların başları gibidir- içtiklerinde karınlarını
yakıp kavurunca, çünkü cehennemin ortasından bitip çıkmakta
yanmaktadır -çünkü ana maddesi cehennemdendir- işte
bu esnada onlar susuzluğu giderecek ve susuzluğun
alevini söndürecek bir içeceğin soğukluğunu
ararlar. Ve onlara bu yemeğin üstüne bulanık, çok sıcak,
kaynar bir sıvı içerler. "Sonra bu yemeğin
üzerine kaynak, su katılmış içki onlar içindir."
Bu günlük öğünlerinden sonra, bu sofrayı
terk edip devamlı kalacakları yerlerine giderler.
Konakları ne fena bir konak ve akıbetleri ne fena bir
akıbet! "Sonra dönüşleri yine cehennemedir."
Bu eşsiz sahne, bunlarla bitiyor. Surenin birinci
kısmı son buluyor. Sanki bu kısım gözle
görülen gerçeğin parçası...
SAPIKLIK VE HİDAYETİN ÖYKÜSÜ
Bu derste ilahi ifadeler, ahiret alanında, nimet ve azap
vadilerinde birinci bölümde yapılan ilk gezintiden sonra,
bu dünyadan ilk zamanlarda göçüp gitmiş olanların
arkasından, beşer tarihine başka bir gezinti düzenliyor.
Bundan àmaç, bu gezinti esnasında ilk insanoğlunun
azıp günaha dalmasından bu yana, "sapıklık
ve hidayet öyküsünü" bizlere sunmaktır. Bu hikâyelere
baktığımızda bir de ne görelim, bunlar bugün
de işlenip tekrar-tekrar yapılan şeyler
değiller mi?.. Resulullah'ın karşısına
Mekke'de küfür ve sapıklıkla dikilen hemşehrileri
işte eski zamanlarda sözü edilen ve ilahi mesajı yalan
sayıp, sapıtan insanların
kalıntıları değiller mi? İşte ilahi
ifadeler bunlara, kendilerinden önce yaşamış
olanlar için neler olup bittiğini açıklamakta ve
tarihin derinliklerine dürülmüş olan bu sayfalarla
onların kalplerine dokunmakta, öte yandan mü'minlere de
geçmişte Allah'ın mü'min olanlardan asla yardımını
esirgemediği mesajı vererek, kalplerine güven
vermektedir.
Yüce Allah bundan sonra Nuh, İbrahim, İsmail,
İshak, Musa, Harun, İlyas, Lût ve Yunus -selâm
üzerlerine olsun- peygamberlerin öykülerinden birer kesit
sergiliyor. Hz. İbrahim ve İsmail'in öyküsü üzerinde
biraz daha uzun durmakta, bu öyküde imanın, fedakârlığın
ve itaatin büyüklüğünü bizlere sunmakta, İbrahim ve
İsmail'in gönüllerinde yeraldığı gibi,
İslamın gerçek yüzünü başka bir surede ve
bundan başka bir yerde- sunmadığı bir
şekilde ele alıp sunmaktadır. Bu öyküler eşsiz
ve şerefli dersin, dayanağıdır.