Verilen bu ilahi vaad gerçekleşmiş ve yüce Allah'ın
sözü üstün gelmiştir. Tüm engellere, yalanlayanların
olanca yalanlamalarına rağmen, akide yeryüzüne kök
salmıştır. Kâfir ve müşriklerin inançları
yeryüzünden silinmiş, galibiyet ve üstünlükleri gitmiştir.
Peygamberlerin getirmiş oldukları inanç sistemi ayakta
kalmış ve bu sistem, insanların gönül ve
kalplerini ele geçirmiş, onların düşünce ve
zihinlerine şekil verir olmuştur. Ve halâ her türlü
engele rağmen, yeryüzünde insanoğluna egemen olan inanç
sistemleri içinde bu ilahi sistem en üstünü ve en kalıcı
olanıdır. Peygamberlerin getirmiş olduğu ilahi
inanç sistemi (akaid)in ortadan kaldırmak ve başka
fikir ve felsefeyi üstün kılmak girişimlerinin tümü
başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Evet bu girişimler hatta doğduğu yerde bile
yapılmaya fırsat bulamadan
başarısızlığa
uğramıştır. Yüce Allah'ın
peygamberlerine vermiş olduğu söz gerçekleşmiştir.
Onlar galip gelmişler ve yüce Allah'ın ordusu üstün
olmuştur.
Bu söylediklerimiz, genel olarak, tüm yeryüzünde ve bütün
çağlarda ortaya çıkan manzara ve kaidedir.
Ve bu, Allah'a yapılan çağrılarda; gönül
erleri o çağrıda samimi olurlar ve davetçiler o dava
için kendilerini verirlerse, yine gerçekleşecek bir görüntüdür.
Bu ilahi inanç sistemi, (akaid) yoluna ne kadar set çekilirse
çekilsin, önüne ne kadar engel çıkarsa çıksın,
batıl güçler demir ve ateş gücü ile propaganda ve
iftira gücü ile, savaş ve karşı mukavemet gücü
ile ne kadar pusu kurarsa kursunlar, bu ilahi inanç sistemi
üstün ve galip geleceklerdir. Bu savaş, sonuçları her
zaman aynı olmayan bir savaştır. Fakat sonunda bu
savaşlar Allah'ın peygamberlerine vaadinin gerçekleşmesi
ile son bulur. Bu öyle bir vaaddir ki, yeryüzünün bütün
güçleri yoluna dikilse, yine bozulmaz. Bu vaad üstünlük,
zafer ve yardım vaadidir.
Bu vaad, Allah'ın kâinatta uyguladığı bir
kanundur. Şu yıldızlar ve gezegenler nasıl yörüngelerinde
hiç şaşmadan dönüyorlarsa, yeryüzünde zaman gece,
ile gündüz nasıl birbirini izliyorsa, yağmur alan
ölü topraktan hayat nasıl fışkırıyorsa,
bu da böylesine devam eden ilahi bir kanundur. Fakat gerçekleşmesi
yüce Allah'ın takdirine bağlıdır. Onu Allah
dilediği zaman gerçekleştirir. Fakat açık
neticeleri, insanoğlunun sınırlı ömrüne kıyasla
yavaştır. Fakat asla bozulmaz, geri kalmaz, bazen de
insanoğlunun hissedemeyeceği bir şekilde gerçekleşir.
Çünkü insanoğlu, zafer ve galibiyeti kendi
alışmış olduğu şekilde ister. Yüce
Allah'ın kanununun yeni biçimi ile gerçekleşmiş
olduğunu ancak bir süre sonra fark eder.
İnsanoğlu, Allah'ın erlerinin ve peygamberlerin
izinden gidenlerin zafer ve galibiyetlerinin belli bir zafer biçimi
ile gerçekleşmesini ister. Oysa yüce Allah, başka bir
biçim, daha mükemmel, daha kalıcı olmasını
ister. Bu, orduda bekledikleri daha çok çileye ve uzun bir
zamana mal olmuş olsa bile, sonunda ardım Allah'ın
dilediği şekilde gerçekleşir. Müslümanlar, Bedir
savaşından hemen önce, Kureyş'in
kervanını ele geçirmek istemişti. Oysa yüce Allah
bu karlı ve kolay kafileyi kaçırmalarını ve güçlü
kuvvetli zümre ile savaşmalarını dilemişti
Allah'ın onlar için dilemiş olduğu kendileri ve
İslam için daha hayırlı idi. Yüce Allah'ın
peygamberi için, onun ordusu ve çağrısı için,
uzun vadede dilemiş olduğu şey "zafer"
idi.
Allah erleri herhangi bir savaşta yenilebilir. Mağlup
olabilirler. İmtihanları sert olabilir. Çünkü yüce
Allah, kendilerine daha büyük bir savaşta zafer vaad
etmiştir. Çünkü yüce Allah, çevrelerinde
"zafer" meyvesini, daha geniş bir alanda, daha sürekli
bir nasip içinde ve daha kalıcı bir neticede versin
diye hazırlamıştır. Allah'ın vaadi
önceden gerçekleşmiş, yüce iradesi vaadine yönelmiş,
bozulmayan ve şaşmayan ilahi adeti sabit olmuştur. "Andolsun
ki, peygamber kullarımıza şu sözleri vermişizdir.
Mutlaka kendilerine yardım edilecektir. Ve galip gelecek
olanlar, mutlaka bizim ordumuzdur." Bu kesin
vaadin, bu daha önce geçmiş olan kelimenin ilanı
esnasında yüce Allah peygamberine onlardan yüz
çevirmesini, onları kendi vaadi ve sözü ile baş
başa bırakmasını, onların
akıbetlerini görmek için, onları gözetlemesini, akıbetleri
nasıl olacakmış, ayan beyan kendileri de görsünler
diye onları bırakmasını emretmektedir.