Bu kısa kesit, Nuh'un hikâyesine dair kısa kesite
benzemektedir. Bu kısa kesit, Lût'un peygamberliğine
işaret etmektedir. Lût'un hanımı
dışında yakınları ile birlikte
kurtulmasını, sapık olan
yalanlayıcıların yok olmalarını ifade
etmektedir. Ve bu kısa kesit, Lût kavminin yaşadığı
yerlerden sabah akşam geçip de uyumakta olan kalbi uyanmayan,
o ıssız diyarın sesine kulak vermeyen ve
onların hazin akıbeti bizlerin de başına gelir"
diye korkmayan Araplar'ın kalbine bir dokunuş ile son
bulmaktadır.
Kur'an'da Yunus'un kavminin nerede yaşadığı
belirtilmiyor. Fakat anlaşılan; deniz
kıyısına yakın bir yerde
yaşamaktaydı. Rivayete göre; kavminin yalanlamasından
üzülmüş ve canı sıkılmıştı.
Onları yakında gelecek olan bir ceza ile korkutmuş
ve hiddet içinde kaçarak aralarından
ayrılmıştı.
Kızgınlığı Yunus'u deniz kenarına götürmüş,
orada dolu bir gemiye binmişti. Denize açıldıklarında,
dalga ve rüzgârlar, gemiye hücum etmiş ve gemi batma
tehlikesi göstermişti. Bunun anlamı, onlara göre,
yolcular arasında, işlemiş olduğu günahtan
dolayı Allah'ın gazabına uğramış
birinin varolması anlamına geliyordu. Geminin batmaktan
kurtulması için, o günahkârın denize
atılması gerekirdi. Gemiden atılacak kişiyi
belirlemek için kura çekerler. Kura Yunus'a çıkar. Yunus
onların arasında iyi birisi olarak tanınıyordu.
Fakat kura ona çıkmıştı. Bunun için
gemidekiler onu denize atarlar. Veyahut Yunus kendisini denize
atar. Ve hemen bir balık kendisini yutar. Yunus
kınanmayı haketmişti. Çünkü O, Allah'ın
kendisine vermiş olduğu görevden çekilmişti.
Allah kendisine izin vermeden, öfkeli olarak kavmini bırakmış,
aralarından ayrılmıştı.
Balığın karnında sıkışınca,
Allah'ı tesbih eder, O'ndan
bağışlanmasını diler ve kendisinin "zalimlerden
olduğu"nu hatırlar. Ve "Senden başka
hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Ben haksızlık
edenlerden oldum" (Enbiya Suresi, 87) der. Cenab-ı
Hak onun duasını işitir ve kabul eder. Bunun
üzerine balık onu ağzından çıkarır. "Eğer
Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı. İnsanlar
yeniden dirileceği güne kadar balığın
karnında kalırdı." Yunus,
balığın karnından hasta ve çıplak olarak
denizin sahiline çıkar. "Üzerine gölge yapması
için geniş yapraklı bitki yetiştirdik." Bu
bitki kabaktır. Bu kabak geniş yaprakları ile
Yunus'u gölgeliyor ve O'na yaklaşan sineklere engel oluyordu.
Söylendiğine göre sinekler bu bitkiye yaklaşmazmış.
Bu olay, yüce Allah'ın tedbir ve lütfunun eseri idi. Yunus
sağlığına kavuşunca, yüce Allah, O'nu
öfke ile terk ettiği kavmine tekrar gönderir. Onlar,
Yunus'un korkutmuş olduğu o cezadan onun arkasından
korkmuşlar, iman etmişler, bağış
dilemişler. Allah'dan af dilemişlerdi. Yüce Allah da
onları işitmiş ve onlara yalanlayanlara vermiş
olduğu cezayı vermemişti. "İnandılar,
biz de onları belli bir süreye kadar geçindirdik." Ona
inananlar yüzbinden çoklardı az değillerdi. Top yekün
iman etmişlerdi.
Daha önce geçen hikâyeler iman etmeyenlerin akıbetini açıklarken
bu kısa kesit, burada iman edenlerin akıbetini açıklamaktadır.
Böylece Hz. Muhammed'in kavmi iki akıbetten hangisini
diliyorlarsa onu tercih etsinler diye...
Böylece surenin ikinci bölümü de, Nuh'dan bu yana tarih
boyu gerek mü'min ve gerek mü'min olmayan korkutulanlara geniş
bir gezintiden sonra son bulur.
Bu surenin ikinci kesiminde yer alan hikâyeler ve bunların
kapsamış olduğu "Allah ile kulları
arasındaki bağ"ın gerçek yüzü ve bu gerçeğe
göre Allah'dan başkasına tapanları veya
yarattıklarından bazılarını kendisine
şirk koşanları cezalandırması...
İşte bunların ışığı
altında, bu surede yer alan birinci dersin de içermiş
olduğu aynı gerçeğin
ışığı altında... Surenin bu son bölümünde,
Resulullah'dan, uydurdukları meleklerin Allah'ın
kızı olduğu safsatasını, Allah ile cinler
arasında akrabalık olduğu düzmecesini tartışması
istenmektedir. Ve kendilerine, peygamberlik gelmezden önce ve
"eğer bir peygamber gelirse, hidayete ermeye hazır
oldukları" şeklindeki sözleri ile karşılarına
geçmesini ve kendilerine bir peygamber gelince niçin inkâr
ettiklerini sormasını istemektedir. Ve sure,
Allah'ın elçilerine "Asıl galip geleceklerin"
kendileri olduğunu ve Allah'ın onların
niteledikleri sıfatlardan yüce o1duğunu ifade ile ve
alemlerin Rabb'i olan Allah'a hamd ile son bulmaktadır.