O |
Säd
|
O |
|
80- Allah: "Haydi sana mühlet verildi.
81- O belli vaktin gününe kadar.
82- İblis: senin izzet ve şerefine andolsun ki,
onların tümünü azdıracağım dedi.
83- Yalnız onlardan ihlas sahibi kullar hariç.
Bununla metodunu ve yolunu belirlemiştir. O Allah'ın
yüceliğine yemin ederek tüm insanları
saptıracağını söylüyor. Üzerlerinde hiçbir
otoritesi olmayan insanların dışında kimseyi müstesna
tutmuyor. Bunları dışarıda
bırakırken de keyfinden değil, onları
saptırmaktan aciz düştüğü için istisna ediyor!
Böylece kendisi ile onun tuzağından ve
aldatmasından kurtulanlar arasındaki engeli, kendisi ile
onlar arasındaki koruyucuyu açıklamış oluyor.
Bu koruyucu da onları sırf Allah'a bağlayan kulluk
bilincidir bu. İşte bu kurtuluş dizgini ve hayat
ipidir. Hayata doğru çeken bağ budur... Kurtuluş
ve kaybedişte yine yüce Allah'ın iradesine ve takdirine
uygun olarak gerçekleşmektedir... Bu nedenle yücè Allah
iradesini açıklamış, yolunu ve
programını belirlemiştir.
84- Allah: "İşte bu doğrudur. Ben gerçeği
söylüyorum.
85- Sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi
dolduracağım dedi.
Yüce Allah zaten her zaman doğruyu, gerçeği söyler.
Kur'an-ı Kerim bu olguyu bu surenin değişik
yerlerinde ve değişik vesilelerle belirtip
pekiştirmektedir. Duvarların üzerinden atlayarak Hz.
Davud'a gelen davacılar ona şöyle demişlerdi: "Şimdi
sen aramızda hak ile hükmet, adaletten ayrılıp
bize zulmetme" (Sad Suresi, 22). Yüce Allah kulu olan
Hz. Davud'a şöyle demişti. İnsanlar
arasında adaletle hükmet, keyfine uyma (Sad Suresi, 26)
Bundan sonra da göklerin ve yerin yaradılışında
gizli olan gerçeğe değinmişti: "Biz göğü,
yeri ve ikisi arasında bulunanları boşuna
yaratmadık." (Sad Suresi, 27) Sonra yüce güç
ve kudret sahibinin diliyle hak'tan söz ediliyor.
"İşte bu doğrudur. Ben gerçeği söylüyorum."
Bu yerleri ve
şekilleri farklılık gösterse de yapısı
ve karakteri değişmeyen Hak'tır. İşte bu
doğru söz de onun bir parçasıdır. "Sen ve
sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım."
Demek ki, bu şeytan ile Ademoğulları
arasındaki mücadeledir. Bilerek bu mücadeleye girişiyorlar.
Sonuç yüce Allah'ın apaçık ve şaşmayan sözünde
ifade edildiği için kesin olarak bilinmektedir. Bu apaçık
durumdan sonra herkes yaptığı tercihinin sonucuna
katlanmak zorundadır. Allah'ın rahmeti onları cahil
ve habersiz bırakmak istemediğinden kendilerine
uyarıcı peygamberler göndermiştir.
Bu bölümün ve aynı zamanda Surenin sonunda Hz.
Peygamber'e -salât ve selâm üzerine olsun- onlara son sözünü
söylemesi için emir veriliyor.
86- Ey Muhammed! De ki; "Buna karşılık
sizden bir ücret istemiyorum, kendimden bir şey teklif
edenlerden de değilim. "
87- Bu Kur'an, alemler için bir öğüttür.
88- Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra
gayet iyi anlayacaksınız.
Bu sonucu açıkladıktan ve uyarıcı gönderdikten
sonra kurtuluş için yapılan içtenlikle çağrıdır.
Öyle içli bir çağrı ki, bu çağrıyı
yapan adam hiçbir ücret talep etmemektedir. Bu sağlıklı
yaratılışa sahibi olan davetçidir. Normal diliyle
konuşuyor. Zorlanmaya yapmacık hareketlere baş
vurmuyor, insana yakın olan fıtrat (yaradılıştan
gelen) mantığının gereği
dışında hiçbir şey istemiyor. Bu Kur'an
insanlara bir hatırlatmadır. Çünkü insanlar
unutabilirler, habersiz kalabilirler. Bu gün ona kulak vermeseler
de geçekten o en büyük haberdir. Bir süre sonra onun haberini
öğreneceklerdir, onlar. Hem bu yeryüzündeki haberini
-zaten birkaç sene sonra bu sözün doğruluğunu öğrendiler-
hem de bilinen gündeki haberini yüce Allah'ın kesin sözü,
gerçekleştiği zaman öğreneceklerdir: "Sen
ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım"
dedi.
İşte bu surenin girişi, konusu ve ele
aldığı meselelerle tam uyum sağlayan bir
sondur. Derinlerde yankılanan ve ilerde meydana geleceklerin
dehşetini ortaya koyan bir sarsma meydana getiriyor: "Onun
haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra gayet iyi
anlayacaksınız."
|
|
O |
|
O |
|