69- Mele-i A'la'da kendi aralarındaki
tartışmaları hakkında benim hiçbir bilgim
yoktu.
70- Ben gelecek tehlikeleri apaçık uyarıcı
olduğum içindir ki, bana
vahy
olunuyor.
Bundan sonra surenin akışı
insanlığın kıssasına dönüyor. Ta başta
yüceler aleminden onların seyir çizgisini belirleyen,
kaderlerini ve sonlarını şekillendiren olaylarla
ilgili açıklamaya geçiyor. İşte Hz. Muhammed'in
-salât ve selâm üzerine olsun- dünyanın son döneminde
insanlara açıklamak ve onları uyarmak için
görevlendirildiği gerçek de budur.
71- Rabb'im Meleklere demişti ki; ben çamurdan bir insan
yaratacağım.
72- Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman
derhal ona secde edin.
73- Meleklerin hepsi birden secde ettiler.
Biz insanlar yüce Allah'ın meleklerle nasıl
konuştuğunu, nasıl konuşacağını
bilemiyor, anlayamıyoruz. Meleklerin Allah'tan nasıl
emir aldıklarını ve onların nasıl bir
varlık olduklarını kavrayamıyoruz. Tek
bildiğimiz yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerimde onlara
ilişkin bize verdiği bilgilerdir. Aslında kesin bir
sonuç alınmayan ve bir yararı da olmayan bu tür
konulara dalmaya da gerek yoktur. Biz sadece Kur'an'ın
anlattığı biçimde kıssanın esprisi,
temel amacı üzerinde yoğunlaşmalıyız.
Yüce Allah bu insan denen varlığı çamurdan
yaratmıştır. Yani insanın tüm organizması
çamurdandır. Sadece nereden geldiği ve nasıl
geldiği bilinmeyen "Hayat Sırrı" hariç.
İnsan denen bu varlığın, adı geçen bu sırrın
dışında bütün organları çamurdandır.
Bu çamurun bir insan olmasını sağlayan "Kutsal
Soluk" dışındaki her şeyi çamurdandır.
Vücudunun bütün elementleri çamurdandır. Yani
insanın anası topraktır. İnsan bu
toprağın ana maddelerinden meydana gelmiştir.
Gizemli olan bu ilahi sır ondan
ayrıldığında söz konusu organlar tekrar toprağa
dönüşeceklerdir. Hayatta insanın seyir çizgisini
belirleyen bu "Kutsal Soluğun" etkileri ondan
ayrılınca tümüyle toprağa dönüşecektir.
Biz bu "Kutsal Soluğun" niteliğini,
niceliğini bilemiyoruz. Sadece etkilerini, izlerini biliyoruz.
İşte bu kutsal soluğun etkileri insan denen bu
varlığı yeryüzündeki diğer varlıklardan
ayırmıştır. Akli ve ruhi yönden yükselmeye
elverişli olan özel yeteneğiyle onu diğer
varlıklardan farklı kılmıştır.
İşte bu özellik insan aklının geçmişin
deneyimlerinden yararlanmasını, geleceğini ona göre
planlamasını, programlamasını
sağlamıştır. Bedenin akıl ve duyu
organları ile algılanan varlıkları aşarak
akıllara ve duyulara kapalı olan gizemli (bilinmez) dünya
ile iletişim kurmasını temin etmiştir.
Akli ve ruhi yönden yükselebilme özelliği sadece
insanlara özgü bir özelliktir. Bu, yeryüzünde diğer
canlılar bu özelliğe sahip değildir. İlk
insanın yaratıldığı sırada
değişik türlerden ve cinslerden canlılar
vardı. Bu uzun tarih süreci boyunca hiçbir tür veya cins,
akli ve ruhi yönden bu tür bir gelişme gösterip ilerleme
kaydetmemiştir. Bunların hiçbir türünde ilerleme
görülmemiştir. Organik ilerlemenin
varlığını kabul ettiğimiz takdirde bile
hiçbir şey değişmemektedir.
Yüce Allah bu insan denen varlığa ruhundan bir soluk
üflemiştir. Zira O'
nun
iradesi
insanın yeryüzünde halife olmasını
dilemiştir. Belirlediği sınırlar dahilinde bu
evrenin anahtarlarını, yeryüzünün imarını
ve bunun için gereken güç ve enerjileri ona teslim etmeyi uygun
görmüştür.
Yüce Allah, insana bilgide ilerleme gücü vermiştir. O gün,
bugündür insan bu ilahi soluğun kaynağı ile
bağını sağlamlaştırdıkça ve sağlıklı
bir biçimde bu kaynağa başvurdukça ilerlemiştir.
Ne zaman, bu yüce kaynaktan sapmışsa
yapısındaki ve hayatındaki bilgi
akımlarının ahengi bozulmuş ve onu ileriye
doğru yönlendirecek uyumlu-eksiksiz yönelişin
istikameti değişmiştir. Bu birbiriyle çelişen
akımlar onun yönelişindeki düzgünlüğü
gölgelemeye başlamıştır. Onun insani
özelliklerinin ters tepki yapmasına yol açmasa da, gerçek
yükseliş merdiveninden onu aşağıya doğru
yuvarlatmıştır. İsterse hayatın herhangi
bir alanındaki bilimleri ve deneyimleri geniş bir yer
tutmuş olsun, fark etmez.
Kütlesi küçük, gücü sınırlı, ömrü kısa,
bilgisi sınırlı olan insanın bu şerefli
Rabb'ini lütuf olmadan bu onurlu derecesine ulaşması mümkün
değildir. Yoksa o kim bu derece kim? İnsan bu dünya
gezegeni üzerinde yaşayan milyonlarca . canlı türünden
canlı cinsinden sadece biri olan küçük, değersiz
basit bir yaratıktır. Dünya gezegeni de yıldızlardan
sadece birinin uydularından biridir. Allah'tan
başkasının genişliğini ve büyüklüğünü
dahi kavrayamadığı uzayda bu türden milyarlarca yıldız
vardır... Öyleyse insan denen bu varlığı
Rahman'ın meleklerinin kendisine secde etmesi derecesine
ulaştıran bu büyük latif sırdan başka nedir
ki? İnsan işte bu ilahi sır ile
onurlanmış, şereflenmiştir. İlahi
sır kendisinden ayrılınca veya ondan elini
eteğini çekince değersiz olan aslına, yani çamura
dönecektir!
Melekler, yaratılışları gereği
Rabb'lerinin emrine kulak verdiler, gereğini yaptılar:
"Meleklerin hepsi birden secde ettiler."
Nasıl? Nerede? Ne zaman? gibi soruların hepsi
yalnız Allah'ın bildiği gayb konularına girer.
Bunların bilinmesi kıssanın amacına ve ana
fikrine etki etmez. Çünkü burada önemli olan çamurdan yaratılan
insanın değerini takdir etmek, yüce Allah'ın
ruhundan ona üflemekle onu asıl kaynağı olan
çamurdan ne kadar yükselttiğini ortaya koymaktır.
Melekler, Allah'ın emrine
bağlılıklarından ve O'nun emirle mutlaka bir
hikmeti ortaya koymak istediği bilincinde olduklarından
hemen secdeye kapanmışlardır.