O gerçekten yakın olan dış görünüşünden
çok daha büyük bir olaydır. Çünkü O, bütün bu evrenin
içinde yüce Allah'ın eşsiz işlerinden biridir. Bütün
bu evreni ilgilendiren önemli işlerinden biridir. Bu
varlık aleminde o Allah'ın kaderinden bir parçadır.
Göklerin ve yerin durumundan kaybolup giden geçmişin ve
uzakta bulunan geleceğin halinden kopuk ve uzak bir şey
değildir.
Bu büyük haber, Mekke'deki Kureyş'i, yarımadadaki
Arapları, o zaman yeryüzündeki yaşayan çağdaş
kuşağı aşmak, yer zaman olarak
belirlenmiş, sınırlandırılmış
ortamı aşmaya, tüm çağlara ve nesillere
ulaşıp insanlığın geleceğini
etkilemeye, sonlarını ona göre belirlemeye gelmişti.
Hem de yeryüzüne ulaştığı ilk günden
itibaren ve Allah'ın kendisi için belirlediği zaman
dilimi dolana kadar... Bu Kur'an bütün bir evrenin düzeni
içinde kendisi için belirlenen zamanda inmiştir ki,
Allah'ın kendisi için belirlediği bu zaman diliminde görevini
yapsın, fonksiyonunu icra etsin.
İnsanlığın seyir çizgisi, kudret elinin bu
büyük haberle belirlediği yola girmiştir. Bu konuda
O'na iman etsinler veya ona engel olsunlar, yanında
savaşsınlar veya ona karşı dirensinler fark
etmez. İster O'nun indiği kuşaktan olsunlar, istér
sonra gelen kuşaklardan olsunlar. Yolun seyri
değişmez. İnsanlık tarihinde hiçbir olay veya
hiçbir haber bu büyük haberin geride bıraktığı
izler gibi kalıntı bırakmamıştır.
Kur'an-ı Kerim öyle değerler, öyle düşünceler
ortaya koymuş, bu yeryüzünün hepsini, insanlık
nesillerinin tümünü kuşatan öyle ilkeler öyle sistemler
yerleştirmiştir ki, Araplar bunları asla düşünememişlerdi.
Araplar o zamanlar bu haberin yeryüzünün çehresini değiştirmek,
tarihin akışına yön vermek, bu hayatın
geleceğine ilişkin ilahi takdiri gerçekleştirmek,
insanlığın hem vicdanını hem de günlük
hayatını etkisi altına almak ve bunların
hepsini bütün bir evrenin seyir çizgisi göklerin, yerin ve bu
ikisi arasında bulunan her şeyin
yaradılışında gizli olan gerçek ile bütünleştirmek,
temasa geçirmek için geldiğini ve bunun kıyamete kadar
süreceğini, insanların ve hayatın takdirini yönlendirmedeki
görevini eksiksiz yapacağını
kavrayamıyorlardı.
Bu günkü müslümanlar da bu haber karşısında
tıpkı Arapların durdukları gibi
durmaktadırlar. Onun karakterini ve onun
varlığın karakteriyle ilgili bağını
kavrayamıyorlar, onda gizli olan gerçeği düşünmüyorlar
ki, bunun evrenin yapısında gizli olan gerçeğin ta
kendisi olduğunu anlasınlar. Onun
insanlığın tarihinde ve onun seyir çizgisinde
meydana getirdiği etkileri gerçekçi olarak ortaya koyamıyorlar.
Bu haber'in insanlığın hayatını
belirlemede ve tarihin çizgisini yönlendirmede etkisini
azaltmaya, oynadığı rolü sürekli olarak basitleştirmeye
özen gösteren düşmanlarının ortaya koyduğu
bir anlayışla değil, özgürce bir anlayışla
Kur'an'ın bu eylemini ortaya koyamıyorlar...
İşte bu nedenle müslümanlar kendi görevlerinin
gerçek değerini anlamıyorlar. Geçmişteki, şu
andaki ve gelecekteki görevlerinin değerini... Bu görevlerinin
yeryüzünde dünyanın sonuna kadar devam edeceğini
anlayamıyorlar...
Kur'an'la muhatab olan ilk Araplar sanıyorlardı ki,
bu mesele sadece kendilerini ve Abdullah'ın oğlu
Muhammed'i -salât ve selâm üzerine olsun- ilgilendirmektir.
Onların aralarından Muhammed'in seçilip ona Kur'an'ın
indirilmesinden ibaret sanıyorlardı olayı. Onlar bütün
güçlerini bu yüzden hep böyle yüzeysel bir
şekilciliğe
sıkıştırmışlardı. Şimdi
Kur'an bununla onların dikkatlerini çekmekte, bakış
açılarını bu sığlıktan kurtarmaya
çalışmaktadır. Yani mesele bu bakış açısından
çok daha büyük, çok daha önemlidir. Olay hem kendilerini hem
de Abdullah'ın oğlu Muhammed'i -salât ve selâm
üzerine olsun- çok çok aşmaktadır. Muhammed bu
haber'in sadece taşıyıcısı ve insanlara
duyurucusudur. O bunu kendisi uydurmamıştır.
Eğer Allah'ın öğretmesi olmasaydı bunun
ötesinde ne olacağını bilemezdi. Yüceler aleminde
neler olup bittiğini bilmiyordu. Bunları sadece yüce
Allah ona bildirmiştir.