9- Yoksa, gürlü ve çok ihsan sahibi olan Rabb'inin rahmet
hazineleri, onların yanında mıdır?
Allah'a karşı edeplerini
takınmadıkları, kulları aşan meselelere
burunlarını soktukları için eleştiriliyor. Yüce
Allah dileğine verir, dilediğinden de alır. Üstün
ve güç sahibi olan 0'dur. Hiç kimse O'nun iradesine karşı
duramaz. Yine O çok bağışlayan ve cömert olandır.
O'nun bağışı asla tükenmez.
Onlar, Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine olsun- Allah
tarafından elçi olarak seçilmesini çok görüyorlar. Peki
onlar, hangi hakla ve hangi sıfatla
Allah'ın bağışını
dağıtıyorlar? Halbuki onlar Allah'ın
rahmetinin hazinelerine sahip değiller?!
10- Yahut, göklerin, yerin ve ikisi arasında
bulunanların hükümranlığı, onların
elinde midir? Öyle ise sebeplere sarılıp ta göğe
yükselsinler (de hükümranlığı ele geçirsinler
bakalım).
11- Onlar derme çatma hiziplerden meydana gelmiş ordudur
ki, işte şurada bozguna
uğratılmışlardır.
Bu onların ileri sürmeye yeltenemeyecekleri bir iddiadır.
Göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin sahibi ancak
bağışlayabilir, vermeyebilir. Dilediği kimseyi
öne çıkarabilir, seçebilir. Onlar göklerin, yerin ve bu
ikisi arasında bulunan varlıkların sahipleri
olmadıklarına göre ne diye sahip olan, tasarruf hakkı
olan Allah'ın dilediğini yapmasına
burunlarını sokuyorlar?
Aşağılama ve susturma yöntemi gereği göklerin,
yerin ve bu ikisi arasındaki varlıkların sahibi
olmalarına ilişkin sorudan sonra eğer siz bunlara
sahip iseniz: "Öyle ise sebeplere sarılıp ta göğe
yükselsinler (de hükümranlığı ele geçirsinler
bakalım)" yani göklere, yere ve bu ikisi arasında
bulunan varlıklara el koyun, Allah'ın hazinelerine hükmedin.
Dilediklérinize verin, dilemediklerinize vermeyin. Zira dilediğini
yapma yetkisine sahip bulunan, mülkün ve tasarrufun elinde
bulunduğu yüce Allah'ın seçmesine karşı
koymanın gereği budur!
Onları aşağılamayı amaçlayan bu
varsayım, onların gerçek durumları gözlerinin
önüne serilerek sona erdiriliyor:
"Onlar derme çatma hiziplerden meydana gelmiş
ordudur ki, işte şurada bozguna
uğratılmışlardır."
Onlar yenilgiye uğratılmış, `oraya' bir köşeye
atılıvermiş bir ordu olmaktan öteye gidemezler.
Bunlar, az önce sözü edilen mülkü ve onca hazineyi kullanma
imkânına kavuşamazlar. Allah'ın mülkünde meydan
gelen işler onları ilgilendirmez. Onlar Allah'ın
iradesini değiştiremezler. Allah'ın dilediği
şeye karşı gelmeye güçleri yetmez onların.
Onlar
"derme-çatma
bir ordudurlar" Tanınmayan,
hoşlanılmayan, basit bir ordudurlar. "Bozguna
uğramışlardır." Sanki yenilgi bu
ordunun en belirgin sıfatıdır. Ona
yapışmıştır. Yapısında
vardır bu yenilgi! "Hiziplerden oluşan bir ordu"
yönelişleri ve arzuları farklı olan gruplardan!
Allah'ın ve peygamberinin düşmanları ne kadar güçlü
olurlarsa olsunlar, imkânları ne kadar geniş olursa
olsun ve yeryüzünde bir süre zorbalıkla hakimiyetlerini sürdürürlerse
sürdürsünler, sonuçta Kur'ani ifadenin burada tasvir ettiği
durumdan öteye geçemezler. Yüce Allah bu zorbaların tarih
boyunca nice örneklerini veriyor. Bir de bakıyoruz ki, hepsi:
"Onlar derme
çatma hiziplerden meydana gelmiş ordudur ki, işte
şurada bozguna uğratılmışlardır"
12- Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad kavmi ve sarsılmaz bir
saltanat sahibi Firavun'da yalanlamıştı.
13- Semud kavmi, Gut kavmi ve Eyke halkı da
yalanlamıştı. İşte bunlar da
peygamberlerine karşı birleşen kabilelerdir.
14- Hepsi peygamberleri yalanladılar da azabımı
hak ettiler.
Bunlar tarihte Kureyş'ten önce yaşayan milletlerin
örnekleridir: Hz. Nuh'un toplumu, Ad toplumu, yere kazıklar
gibi çakılan Ehramların sahibi Fira'avn, Semud toplumu,
Lut'un toplumu, sık orman içinde yaşayan ve Eykeliler
diye bilinen Hz. Şuayb'ın toplumu. "İşte
bunlar da peygamberlerine karşı birleşen
kabilelerdir." Bunların hepsi peygamberlerin
mesajlarını yalan saymışlardı.
Azgın, taşkın ve zalim olan bu toplulukların
halı nice oldu? "Yalanladılar da
azabımı hak ettiler."
Hakkettikleri cezaya çarptırıldılar. Yok olup
gittiler. Geride yenilgilerini ve
yıkılışlarını simgeleyen
kalıntılar dışında hiçbir şey
bırakmadılar!
İşte tarihte gelip geçmiş olan
birleşmiş orduların sonu buydu. Şimdikilere
gelince, bunlar genel olarak kıyamet gününün arifesinde
yeryüzünde hayatı sona erdirecek olan "çığlığa"
havale edilmiştir.
15- Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık
beklemektedirler.
Onun geri dönmesi yok. Bu çığlık
gelince ansızın gelir. Onlara sağılan devenin
memesinden akan sütün iki damlası arasındaki zaman
aralığı kadar bile bir süre tanımaz. Zira bu
çığlık kendisi için belirlenen ve ne ileri ne
geri alınamayan zamanda gelir. Nitekim yüce Allah İslam
ümmeti için de bunu takdir etmiştir. Onu bekletmiş ve
zaman tanımıştır. Daha önceleri,
peygamberlerine karşı gelen müşrikleri
cezalandırdığı gibi onları
yıkıma uğratıp yok etmemiştir.
Bu yüce Allah'ın onlara rahmetinden,
acımasından kaynaklanıyordu. Fakat onlar bu
rahmetin değerini bilemediler, bu bağışa
karşı ona şükretmediler. Hemen cezaya çarptırılmalarını
istediler. Allah'ın kendileri için belirlediği günden
önce paylarını ve nasiplerini vermesini istediler!