Aslında bu konuda hayret edilecek bir olay yoktu. Sadece
kıskançlık vardı ortada olan, İnatçılığa,
büyüklük taslamaya ve düşmanlığa neden olan
kıskançlık. İbn-i İshak der ki: Bana Muhammed
İbn-i Şihad ez Zühri haber verdi. Kendisine şöyle
haber verilmiş: Ebu Süfyan İbn-i Harb, Ebu Cehil
İbn-i Hişam ve Zühre oğullarından müttefiki
Ahnes İbn-i Şürayk İbn-i Amr İbn-i Vehb
es-Sakafi evinde namaz kılmakta olan Peygamberimizi -salât
ve selâm üzerine olsun- dinlemek için çıkıp gittiler.
Her biri kendisine uygun bir yer bulup dinlemeye koyuldu. Kimsenin
kimseden haberi yoktu. Bütün gece boyunca şafak atana kadar
onu dinlediler. Tanyeri ağarınca ayrılıp
gittiler. Yolda karşılaştılar. Birbirlerini
kınadılar. "Bir daha böyle yapmayalım.
Eğer milletin alt tabakasından bazıları sizi böyle
yaparken görürlerse bu onları etkiler" deyip
ayrıldılar. İkinci gecede tekrar herkes gelip
yerini aldı. Yine onu dinlemeye koyuldular. Sabah olana kadar
onu dinlediler. Tan yerinin ağarması üzerine dağıldılar.
Yolda yine karşılaştılar. Birbirlerine önceki
gün söylediklerinin aynısını söylediler. Sonra
ayrılıp gittiler. Üçüncü gece olunca yine herkes
eski yerini aldı. Bütün bir gece onu dinlediler. Tan yeri ağarınca
oradan ayrıldılar. Yolda tekrar
karşılaştılar. Birbirlerine: "Bir daha böyle
bir iş yapmayacağımız üzerine anlaşmadan
buradan ayrılmayacağız" deyip bu konuda
anlaştılar. Sonra ayrılıp gittiler... Sabah
olunca Ahnes İbn-i Şurayk bastonunu aldı,
kalktı. Ebu Süfyan'a gitti. Ebu Süfyan evindeydi Ahnes: Ey
Ebu Hanzele Muhammed'den duydukların hakkındaki görüşün
nedir? Söyle bakalım" dedi. Ebu Süfyan dedi ki: Ey Ebu
Sa'labe; Allah'a yemin ederim ki; bildiğim ve
anlamını anladığını şeyler
işittiğim gibi, anlamını
anlamadığım ve ne demek olduğunu çıkaramadığım
şeyler de duydum" Ahnes dedi ki: Yemin ettiğin
Allah'a ben de yemin ederim ki, ben de öyleyim!.. Ahnes daha
sonra oradan ayrıldı. Ebu Cehil'e gitti. Onu da evinde
buldu. "Ey Ebu Hakem, Muhammed'den duydukların
hakkındaki kanaatın nedir? diye sordu. Ebu Cehil: Ne
işitmişim? diye söze girdi. Biz Abdumenaf oğulları
ile şan-şerefte yarışıyorduk. Onlar
yedirdiler biz de yedirdik, onlar taşıdılar (yüklendiler),
biz de taşıdık (yüklendik), onlar verdiler, biz de
verdik. Nihayet her alanda onlarla eşit biçimde atbaşı
gidiyorduk. Yarışan iki süvari gibiydik. Onlar tam bu sırada:
"Gökten kendisine vahiy gelen bir peygamberimiz var"
dediler. Buna ne zaman ulaşacağız? Allah'a yemin
ederim ki, asla ona inanmayacak ve onu
doğrulamayacağız! Bunun üzerine Ahnes kalktı
ve çekip gitti...
Gördüğümüz gibi bu kıskançlıktan öte bir
şey değildir. Ebu Cehil üç gün boyunca kendisiyle
mücadele ettiği ve her defasında yenik düştüğü
bu gerçeği kıskançlığından dolayı
kabul edemiyor! Bu, Hz. Muhammed'in hiç kimsenin ulaşmasına
imkân bulunmayan yüce bir makama ulaşmasını
çekememekten başka bir şey değildir.
Aşağıdaki cümlede ifadesini bulan anlayışın
temel mantığı da budur:
"Kur'an, aramızda O'na mı indirilmeliydi?"
Şu sözleri söyleyenler de bunlardı: "Bu
Kur'an iki şehirden büyük bir adama indirilmeli değil
miydi?" (Zuhraf Suresi, 31) Onlar "iki şehir"
demekle Mekke ve Taif'i kastediyorlardı. Müşriklerin
ileri gelenleri, hakimiyeti, yönetimi ellerinde bulunduran
büyükleri, bu iki şehirde yaşıyorlardı.
Bunlar her yeni bir peygamberin gelme zamanının
yaklaştığını duyduklarında hemen din
yolu ile liderliği elde etmeye çalışıyorlardı.
Yüce Allah'ın bilerek Hz. Muhammed'i -salât ve selâm
üzerine olsun- peygamber olarak seçtiğini, rahmetinin
kapılarına ona açtığını, diğer
insanların değil, yalnız onun bu işe lâyık
olduğunu bildiği için rahmetinin hazinelerini, ona açtığını
duyduklarında kıskançlıklarından dolayı
sarsılanlar da bunlardı.
Az önce ki sorularına aşağılama,
uyarı ve tel,dit kokan bir cevap veriliyor. "Doğrusu
bunlar Kur'an hakkında şüphe içindedirler. Hayır,
onlar azabımı henüz tadmadılar."
Onlar soruyorlar:
Sanki onlara şöyle deniyor: Onlar şimdi
dilediklerini söylüyorlar. Zira azaptan uzakta bulunuyorlar. Ama
onu bir tattılar mı artık böyle bir şeyi asla
söylemezler. Çünkü o zaman onlar her şeyi
anlayacaklardır...
Sonra, yüce Allah'ın onların aralarından Hz.
Muhammed'i kendisine peygamber olarak seçmesini çok görmelerine
sıra geliyor. Bu konuda onlara bir soru yöneltiliyor: Allah'ın
rahmetinin hazineleri sizin elinizde mi ki, onu kime
vereceğine, kime vermeyeceğine siz karar veriyorsunuz?