Bu bir harftir... "Saad" Yüce Àllah,
şanı yüce olan bu Kur'an'a yemin ettiği gibi harfe
de yemin etmektedir. Ve bu harf Allah yapısıdır.
O'nu yoktan var eden O'dur. İnsanın
gırtlağında bir ses olarak onu yaratan ve Kur'an
ifadesinin kendi benzerlerinden oluştuğu hece
harflerinden biri olarak onu var eden de O'dur. Bu harfler
insanın elinin altında olduğu halde, Kur'an
onların eli altında değildir. Çünkü onun kaynağı
Allah'dır. Ve o ses, insanlığın ne Kur'an
konusunda, ne de Kur'an dışındaki konularda bir
benzerini yapmaya güç yetiremediği Allah yapısı
bir belgedir. Bu ses "Saad" insan
gırtlağının çıkardığı bir
sestir. Ve ancak insan gırtlağından eşsiz bir
şekilde yaratan Allah'ın kudretiyle çıkar. Zira
Allah hem gırtlağın hem de çıkardığı
seslerin yaratıcısıdır. İnsanlar bu
sesleri çıkaran canlı gırtlağı yapma gücüne
sahip değillerdir. Eğer insanlar, bünyelerinin,
vücutlarının en küçük parçasında dahi mevcut
olan harika mucizeleri düşünüp görebilselerdi bu gırtlağın
da harika bir mucize olduğunu anlarlardı!? Eğer düşünebilselerdi,
yüce Allah'ın kendi içlerinden seçtiği bir adama
vahiy göndermesine hayret etmez, dehşete
kapılmazlardı. Zira vahiy, onların bedenlerini her
biri bir mucize olan özelliklerle donatılmış halde
yaratmaktan daha garip, daha akıl almaz bir olay
değildir.
"Sad, zikir sahibi şanlı Kur'an'a
zikri de
kapsamaktadır. Yalnız zikr ve Allah'a yöneliş ön
planda gelmektedir. Kur'an-ı Kerim'de en temel gerçek budur.
Hattâ hukuki yasamalar, kıssalar ve bunların
dışındaki konular bu zikrin bir bölümünden öte
bir şey değildir. Bunların hepsi bir bütün olarak,
Kur'an-ı Kerim'de Allah'ı hatırlatır ve kalbi
O'na doğru yönlendirir. Ayette geçen -ziz-zikr- cümlesi,
sözü edilen, herkesçe bilinen, Kur'an anlamına da
gelebilir. Zira zikir kavramı Kur'an'ın en temel
özelliklerinden biridir:
"İnkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler."
İfadedeki bu ani değişiklik, dikkatleri üzerine
çekmektedir. Sanki buradan birinci konu olan "Saad"
hecesine ve zikir sahibi Kur'an'a yemin konusundan ayrı bir
konuya geçiliyor. Halbuki birinci yemin, ifadenin dış görünüşüne
bakılırsa, henüz tamamlanmış değildir.
Çünkü sadece kendisine yemin edilen nesneden söz edilmiş,
niçin yemin edildiği belirtilmemiştir. Sonra hemen müşriklerden,
içinde bulundukları böbürlenmeden ve zorluk çıkarmalarından
söz edilmeye başlanmıştır. Aslında
birinci konunun bu şekilde kesik bırakılması
zahiri bir kesikliktir. Bu da, ardından gelecek konunun
önemini arttırmaktadır. Çünkü, yüce Allah "Saad"
hecesine ve "zikir" içerikli Kur'an'a yemin etmiştir.
Bu da Kur'an'ın yüce bir değeri olduğunu, yüce
Allah'ın kendisine yemin etmesinin bu değerinden
kaynaklandığını göstermektedir. Bunun yanında
müşriklerin bu Kur'an hakkında büyüklük taslamaları
ve zorluk çıkarmaları sergilenmiştir. Demek ki bu
konu, ifade değişikliğini belirten "Bel"
edatından önce de sonra da bir bütünlük gösteren tek bir
konudur. Yalnız üslûptaki bu ifade değişikliği,
dikkatleri yüce Allah'ın bu Kur'an'a değer
verişiyle müşriklerin ona
Karşı büyüklük taslamaları ve zorluk çıkarmaları
arasındaki farklılığa yöneltmektedir. Bu ayırım
gerçekten önemli bir gerçeği yansıtmaktadır!
Büyüklük taslama ve zorluk çıkarmaları dile
getirildikten sonra kendileri gibi ilahi mesajı yalan sayan,
büyüklük taslayan, işi yokuşa süren önceki
milletlerin yıkılış ve yok oluş
sayfasına yer veriliyor. Onların hallerini ortaya koyan
bu sahne ilginçtir. Yardım diliyorlar;
yardımlarına koşan yok. Büyüklük taslayacak
halleri kalmamış artık. Zillet üzerlerine çökmüş,
işi zora koşmaktan vazgeçmişler. Merhamete
sığınmışlar... Fakat iş işten
geçtikten sonra...
"Onlardan önce, nice nesilleri helak ettikte feryat
ettiler. Oysa artık kurtuluş zamanı değildi."
Umulur ki, onlar bu manzara ile
karşılaştıklarında gururlarından, böbürlenmelerinden
vazgeçerler, zorluk çıkarmadan dönüş yaparlar. Daha
önceki milletlerin başlarına geleni düşünüp,
kendi başlarına da aynı şeylerin
geleceğini hesap ederken bağrışmalarına,
feryatlarına, imdat istemelerine, bakıp ders
alırlar. Çünkü önlerinde feryat etme, ve imdat isteme
konumuna düşmeden önce geniş bir fırsat var. Henüz
iş işten geçmemiş, imdadın ve kurtuluşun
imkânsız hale geleceği gün gelip çatmamıştır!
..
Müşriklerin nasıl bir üstünlük tasladıklarını,
işi nasıl zora koştuklarını, detaylı
olarak vermeden, onların kalplerini bu şekilde
titretiyor ve bu şekilde ağır baskı ve etki
altına alıyor. Sonra meseleyi açıyor ve
onların içinde bulundukları büyüklük taslama ve karşı
çıkma olayını anlatıyor: