54- Sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra
kuvvetli yapan, sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz
ve ihtiyar yapan Allah'dır., Çünkü O, dilediğini
yaratır; bilendir ve kudret sahibidir.
55- Kıyamet koptuğu gün, suçlular dünyada bir
saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler.
İşte onlar dünyada da aldatılıp haktan böyle
dönüyorlardı.
56- Kendilerine bilgi ve iman verilenler dediler ki; "Andolsun
siz, Allah'ın yazgısınca tayin edilen yeniden
dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu
yeniden dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz. "
57- Artık zulmedenlere o gün mazeretleri fayda vermeyecek,
onlardan Allah'ı hoşnut etmeleri de istenmez.
Uzun bir gezinti. Başlangıç bölümlerini, yaşadıkları
hayatta görüyorlar. Son bölümlerini ise, sanki önlerindeymiş
duygusu veren tasvirlerde görüyorlar. Doğrusu bu; kalbi
olan, tanık olan ve kulak verenleri doğrudan etkileyecek
bir gezi.
"Sizi güçsüzlükten yaratan" sizi güçsüz
olarak veya güçsüz durumda yarattı demiyor da "sizi
güçsüzlükten yaratan" diyor. Sanki yapılarının
oluştuğu hammaddeleri güçsüzlüktür... Ayetin değindiği
bu `güçsüzlük' insanın yaratılmasında çeşitli
aşamalar ve anlamlara temel oluşturur.
O, ceninin oluştuğu ince küçük hücrede temsil
edilirken güçsüzdür. Ardından gelen cenin ve
aşamaları döneminde ve ta gençlik dönemine kadar olan
çocukluk döneminde de güçsüzdür.
Diğer yandan yaratıldığı madde açısından
da güçsüzdür. Eğer çamur, Allah'ın ruhundan
üflediği soluk olmasa idi, maddesellik veya
hayvansallık düzeyinde kalacaktı. Bu da
insanlığı oluşturan yapıya kıyasla
çok zayıftır.
O, iç dürtüler, eğilimler, şehvetler ve arzular
karşısında psikolojik yapı açısından
da güçsüzdür. Eğer yüce soluk ve bu bünyede yarattığı
irade gücü ve yetenekleri olmasaydı, bu varlık içgüdüye
mahkûm hayvandan daha güçsüz kalırdı.
"Sizi güçsüzlükten yaratan, güçsüzlükten sonra
kuvvetli yapan." Güçsüzlüğün güce dönüştürülmesi
olayında, organik, insana özgü, psikolojik yapılar ve
düşünsel oluşuma ilişkin tüm güçsüzlük öğeleri
dönüşmüştür.
"Sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz ve
ihtiyar yapar." İnsani yapının tümü
güçsüzleştirilmiştir bu aşamada. Bilindiği
gibi, ihtiyarlık tüm görünümleriyle çoğunluğa
dönüşür. Kimi durumlarda ona, irade güçsüzleşmesinden
kaynaklanan psikolojik çöküş eşlik eder. O kadar ki,
kimi kez o da çocuk gibi coşkuya kapılır, iradesi
onu koruyamaz. İhtiyarlıkta saçlar ağarır. Görüldüğü
gibi ihtiyarlığı psikolojik ve nesnel açılardan
tüm yönleriyle veriyor.
Bu evrelerden kimse kurtulamaz. Ömrü oldukça bu aşamalar
hiçbir kimsede işlevlerinden geri kalmaz, yavaşlamaz ve
kararlaştırılan düzenin dışında da
gelmezler. Evreler insan yaratığını dönüşümlü
olarak ele alırlar. Ki dilediğini yaratan, dilediği
kaderi belirleyen, güvenilir bilgi ve duyarlı takdir
çerçevesinde tüm yaratıklar için ecellerini,
vaziyetlerini ve yaşam aşamalarını
kararlaştıran bir avucun içinde olduğunu
anlasın. "O dilediğini yaratır, O bilendir
ve kudret sahibidir."
Bu planlanmış kusursuz yaratmanın, gene
planlanmış bir sonu olması gerekir. Bu sonu,
Kur'ani metodla, hareket ve diyalog yüklü kıyamet
sahnelerinden bir sahnede veriyor:
"Kıyamet koptuğu gün, suçlular dünyada bir
saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler."
Kavrayışlarında o günün dışındaki
zamanlar o ölçüde değersizleşirler ki, dünyada kısa
bir anın dışında kalmadıklarına
yemin ederler. Kalışlarının yeryüzünde diri
ve ölü olarak geçirdikleri zamanın tümü olabildiği
gibi, yeminlerinin mezarda kalış süreleri için
söylenmiş olması olasılığı da
vardır. "İşte onlar dünyada da aldatılıp
haktan böyle dönüyorlardı." Doğru bilgi
sahipleri onları doğru değerlendirmeye iletseler
bile, haktan ve doğru değerlendirmeden
ayrılıyorlardı:
Kendilerine bilgi ve iman verilenler dediler ki; "Andolsun
siz, Allah'ın yazgısınca tayin edilen yeniden
dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu
yeniden dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz."
Sözü edilen bu bilgi sahipleri, kıyamet gününe iman
eden, dünya hayatının dış görünüşünün
ötesini kavrayan mü'minler olup, gerçek bilgi etkin iman ehli
onlardır. İşte onlar işi Allah'ın takdiri
ve bilgisine dayandırmaktalar. Kendilerine bilgi ve iman
verilenler dediler ki:
İste bu, o planlanmış andır. Uzun veya
kısa olması önemli değildir. Kuşku yoktur ki,
bu, o vaad edilen buluşma zamanıdır ve gerçekleşecektir.
"İşte bu yeniden dirilme günüdür. Fakat siz
bilmiyordunuz."
Perde, din gününü yalanlayan zalimlerin başlarına
gelenleri tasvir eden latif, özet ve genel bir yargıya
ulaştırarak kapanıyor.
"Artık zulmedenlere o gün mazeretleri fayda
vermeyecek, onlardan Allah'ı hoşnut etmeleri de istenmez."
Artık mazeretleri kabul edilmez, kimse
yaptıkları konusunda onları uyarmaz veya
özür dilemelerini istemez. Çünkü bu, uyarma değil,
cezalandırma günüdür.
Onları bu umut kırıcı, can
sıkıcı tablodan, içinde bulundukları inat ve
yalanlamaya çeviriyor ki; seyrettikleri tablo bu inat ve
yalanlamanın sonucu idi: