46- Rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi, size
rahmetini tattırması, buyruğu ile gemilerin yürümesi,
lütfundan rızık istemeniz O'nun
varlığının delillerindendir. Belki şükredersiniz.
47- Andolsun ki, biz senden önce de elçileri kavimlerine
gönderdik, onlar belgeler getirdiler; dinleyip suç işleyenlerden
öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak
olmuştur.
48- Rüzgârları gönderip, bulutları yürüten,
onları gökte dilediği gibi yayan ve
kısım-kısım yığan Allah'dır.
Sen de aralarından yağmurun çıktığını
görürsün. Derken onu kullarından dilediğine verince
hemen sevinirler.
49- Oysa onlar, daha önce üzerlerine yağmur
yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi.
50- Allah'ın rahmetinin belirtilerine bir bak. Nası1
yeri ölümden sonra diriltiyor? Şüphe yok ki, o ölüleri
diriltir. O her şeye kadirdir.
51- Andolsun bir rüzgâr göndersekte ekini sararmış
görseler, hemen nankörlüğe başlarlar.
Kur'an bu ayetlerde, rüzgârların müjdeleyici,
peygamberlerin kanıtlarla gönderilmeleri, peygamberler aracılığı
ile mü'minlerin zafere erdirilmeleri, ölü toprağı
canlandırıcı yağmur indirilmesi, ölülerin
diriltilmeleri ve mezardan çıkarılmalarını
bir araya getiriyor. Bunun amacı var... Onların hepsi de
Allah'ın bağışı olup, Allah'ın
yasaları çerçevesinde oluşmaktadırlar. Evrenin
sistemi ile peygamberlerin hidayeti içeren mesajları ve mü'minlerin
zafer kazanmaları arasında güçlü bir bağ
vardır. Hepsi Allah'ın ayeti, rahmeti ve nimetini temsil
ederler. İnsanların hayatı onlara
bağlıdır ve onların tümü evrenin özgün
sistemiyle bağlantılıdırlar.
Yağmurun çağrıştırdığı
toprağın verimlenmesi ve bitkilerin gelişmesi
kanalıyla lütfundan rızık istemeniz "buyruğu
ile gemilerin yürümesi" rüzgârların onları
itmesi veya yürüyecekleri nehirleri oluşturması açılarından
gerçeğe bağlı görünürler. Allah'ın evreni
yarattığı yasası ve gemilerin su üstünde kalıp
yürümeleri, rüzgârların onları suyun
akıntısı yönünde veya akıntının
ters yönünde yürütmesi de bu gerçeğe
bağlıdır. Her şeyin özellik ve görevini
belirleyen takdirin çerçevesinde yürümektedirler. Ticari
geziler, tarım uğraşısı ve
alışveriş aracılığı ile "lütfundan
rızık istemeniz" ve Allah'ın bunlar
aracılığı ile
ulaştırdığı nimetlerine "şükretmeniz"
için, "rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi
"O'nun varlığının delillerindendir.
Yağmuru müjdelerler. İnsanlar deneyim ve edindikleri
uzmanlık sayesinde yağmur getiren rüzgârı
tanır, sevinirler. Görüldüğü gibi, bu çok bağışla
Allah'ın nimetine gereğince karşılık
verilmesi konusunda da teşviktir.
Rüzgârların müjdeleyici olarak gönderilmesi,
peygamberlerin kanıtlarla gönderilmesinin benzeridir.
"Andolsun ki, biz senden önce de elçileri kavimlerine
gönderdik, onlar belgeler getirdiler."
Fakat insanlar -daha önemli iken- Allah'ın bu rahmetini,
ne müjdeleyici rüzgârları
karşıladıkları gibi
karşıladılar, ne de -daha yararlı ve sürekli
olmasına karşın- yağmur ve sudan
yararlandıkları gibi ondan yararlandılar!
İnanmayan, sonlarını düşünüp taşınmayan,
peygamberlere eziyet eden ve insanları Allah yolundan
engellemekten geri kalmayan suçlular ve Allah'ın ayetlerini
kavrayan, rahmetine şükreden, vaadine güvenen ve suç işleyenlerin
(cürümkârların) eziyetlerine katlanan mü'minler olarak
peygamberlerin karşısında iki grup oldular... Sonuç
Allah'ın adaleti ve güvenilir vaadi ile uyumlu oldu:
"Dinleyip suç işleyenlerden öç aldık, zira
inananlara yardım etmek bize hak olmuştur."
Mü'minlerin zafere erdirilmelerini kendisine gerekli kılan
ve keremi ile onlara hak kılan Allah, eksikliklerden beridir.
O, onlara tanıdığı hakkı kuşku
olasılığına yer vermez bir anlatımla
pekiştirmektedir. Zaten eksikliklerden uzaktır. O'nun
geri çevrilmez iradesi, işlevinden geri kalmaz sistemi ve
varlığı yöneten yasasına açıklık
kazandırmak kabilinden söylemektedir.
İnsanların değerlendirmesi açısından
kimi kez bu zafer gecikmektedir. Bu yöndeki yargıların
oluşmasına; onların işlerin hesabını
yaparken Allah'ın hesabını göz önüne almamaları,
durumları değerlendirirken Allah'ın
değerlendirdiği gibi değerlendirmemeleri yol açmaktadır.
Oysa Allah her şeyi bilen, yaptığına tam
egemen olandır. Vaadi, istediği ve bildiği zamanda,
dilediği ve sistemi çerçevesinde gerçekleşmektedir.
Zamanlaması ve insanlara biçtiği kaderin hikmeti, kimi
kez açığa çıkmakta, kimi kez de gizli
kalmaktadır. Fakat her zaman hayır O'nun istediği
ve doğru olan da O'nun zamanlamasıdır. Vaadi somut
biçimde gerçekleşir. Sabredenler, içleri yatışmış,
güven içinde gözlerler.
Ayetlerin akışı ilerleyerek, rüzgârları gönderenin,
yağmuru indirenin ve ölümünden sonra toprağı
diriltenin Allah olduğunu vurguluyor.. Ölülerin de aynı
sistem, aynı metod ve genel yasa zincirindeki halkalar
çerçevesinde toprağın diriltilmesi gibi
diriltileceklerini gözler önüne seriyor!
Evreni yaratması, sistemleştirmesi ve yönetmesindeki
yasa doğrultusunda "Allah rüzgârları gönderir"
onlar yerdeki su kütlesinden yükselen su buharı yüklü
"bulutları yürütürler" ardından Allah "Onları
gökte dilediği gibi yayar" ve "Kısım
kısım yığar" bir araya gelmeleri,
yoğunlaşmaları üst üste yığılmaları
veya birbiriyle çarpışmadan veyahut tabakalar, parçalar
arasında elektrik kıvılcımı
akışını sağlar. Şimşek
olayının ardından bulutun "Aralarından
yağmurun çıktığını görürsün."
Ayette geçen "vedga" sözü bulutun arasından
inen yağmur anlamındadır. "Onu
kullarından dilediğine verince sevinirler." Bu
müjdeleme olayı, yağmurun
yağışını doğrudan
yaşayanların algıladığı gibi
algılanamamaktadır. Araplar, hayatları gökten inen
yağmura bağlı olduğu için, bu işareti en
iyi kavrayan insanlardı. Şiir ve söylentilerinde, sevgi
ve saygı ile söz edilirdi!
"Oysa onlar, daha önce üzerlerine yağmur
yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi."
Bu ifade onları umutsuzluk ve sönüklükten kurtarıp,
sevinç ve hareketliliğe götüren, yağmur inmeden
önceki durumlarını tesbit ediyor. "Allah'ın
rahmetinin belirtilerine bir bak" onun etkileri;
umutsuzluğun ardından sevince gark olmuş nefisler,
sönüklüğün ardından insana gülen yeryüzü, toprak
ve kalplerde harekete geçen hayatta görün.
"Allah'ın rahmetinin belirtilerine bir bak."
Kuşkusuz bu, anlaşılması için bakmak ve
düşünmekten öte bir şey gerekmeyen gözle görülen
somut bir gerçektir. Diğer yandan ayet bu olguyu; kendisine
görünen varlık sahneleri ile somut hayat
olgularını, geniş evreni tartışma
alanı edinen Kur'an'i tartışma metodu içerisinde,
ölümden sonra dirilme ve mezardan çıkış konusu için
kanıt olarak ileri sürmektedir.
"Şüphe yok ki O, ölüleri diriltir. O her şeye
kadirdir."
İşte Allah'ın rahmetinin yerdeki etkileri, bu
vaadin doğruluğunu söylüyor ve bu sonucu teyid ediyor.
Bu gerçeğin belirlenmesinin ardından, su yüklü
rüzgârlarla müjdeleşen ve gökten indiğinde
Allah'ın rahmetinin verileriyle rahatlığa
kavuşan toplumun durumunun tasvirine yöneliyor...
Rüzgârları, su ve bulut değil de toprak ve kum
taşımasından ötürü -bu tarım ve
hayvancılığı mahveden bir rüzgâr- sarı
olarak veya onun etkisiyle yeşillikleri sararır gördükleri
zamanki durumlarının tasviri yönünde ilerliyor.
"Andolsun bir rüzgâr göndersek de ekini sararmış
görseler, hemen nankörlüğe başlarlar."
Allah'ın hükmüne teslim olup, belayı
kaldırması için boyun eğerek O'na yönelecekleri
yerde, kızgınlık ve umutsuzluğa kapılarak
nankörlük ederler. Bu, Allah'ın takdirine inanmayan,
basiretle Allah'ın tedbirindeki hikmetine yönelmeyen ve
tümüyle bu evreni düzenleyen, birbiri ile bağlantılı
cüzlerden oluşan varlığın kapsamlı düzeni
çerçevesinde her olay ve pozisyonu takdir eden, olayların
arkasındaki Allah'ın elini göremeyenlerin durumudur.
GÖRENLER VE KÖRLER
İnsanların, psikolojik eğilimlerinin güdümünde
dengelerini kaybetmelerini, çevrelerindeki varlıkta somut
olarak görürler. Allah'ın ayetlerinden ders
almamaları, gördükleri olaylar ve oluşumların
arkasındaki Allah'ın hikmetini
kavrayamamalarının tasvirinde ulaşılan bu
noktada hitabı, Allah'ın Resulüne yöneltiyor.
Çevresindekilerin hidayete erdirilmeleri yönündeki gayretinin
onların ekseriyetinde başarısız kalması
konusunda O'nu teselli ediyor. Ve bunu, onların
değişmeyen yapılarına ve basiretlerinin
aşınması ile körlüklerine bağlıyor: