29- Göktekiler ve yerdekiler hep O'ndan bir şey isterler.
O her gün (her an) yeni bir işle meşguldür.
30- Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?
31- Ey insanlar ve cinler, yakında sizinle
hesaplaşmak için özel vakit ayıracağız.
32- Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz:
33- Ey cinler ve insanlar, eğer göklerin ve yerin sınırlarını
aşarak kaçmaya gücünüz yetiyorsa kaçınız.
Fakat ancak özel bir gücünüz varsa bunu başarabilirsiniz.
34- Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?
35- Üzerinize dumansız alev ve bakır eriyiği püskürtülür
de bu azaptan sizi kurtaran bulunmaz.
36- Peki, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
Evet, göktekiler ve yerdekiler her şeyi O'ndan isterler.
O'nun kapısı dilek kapısıdır. O'ndan
başkasından hiç bir şey istenmez. Çünkü o
"başkası" kim olursa olsun, ölümcüldür,
fanidir; dilek kapısı olmaya elverişli
değildir. Herkes dileğini O'na yöneltir; dilekleri tek
O karşılayabilir. Sırf O'nun
kapısını çalanın eli boş dönmez. O'ndan
başkasına el açan kimse dilek kapısını
şaşırmış, umut kulpunu elinden kaçırmış
ve cevap alma şansını yitirmiştir. Çünkü
ölümcül bir varlığın, başka bir ölümcül
varlığa verecek nesi olabilir? Kendisi ihtiyaç içinde
olan bir zavallı başka bir "muhtaç"ın
derdine nasıl çare olabilir?
Yüce Allah sürekli meşguldür, her an yeni bir iş
yapıyor. Sınırı olmayan bu evrenin tümü
O'nun plânına dayanır, O'nun dileğine
bağlıdır. O'dur bu evreni çekip-çeviren. Bu
çekip-çeviricilik, bu yöneticilik bu evreni hem bir bütün
olarak ve hem de evrenin her bireyini, her birimini teker teker
içerir. Hatta her canlı organ, her hücre, her atom bu
ortaksız yönetimin şemsiyesi altındadır. Her
şeyi O yarattığı gibi her şeyin
fonksiyonunu da O belirler. Sonra da her nesneyi, fonksiyonunu
yerine getirirken gözetimi altında tutar.
Bu kapsamlı yönetim filizlenen her tomurcuğu,
dalından düşen her yaprağı, yerin
derinliklerinde gizlenen her tohumu, yaş-kuru her şeyi,
denizlerdeki tüm balıkları, deliğindeki her kurtçuğu,
kuytu köşesindeki her böceği, inindeki her vahşi
hayvanı, yuvasındaki tüm kuşları, her
yumurtacığı, her civcivi, her kanadı, her tüyü
ve tüm canlı organizmaların her hücresini izler.
Bu kapsamlı ve ayrıntılı yönetimin yüce
sahibini, hiçbir işi öbür işinden alıkoymaz; görünür-görünmez
hiçbir şey O'nun bilgisinin kapsamı
dışında kalmaz. Yeryüzünde yaşayan cinlerin
ve insanların tüm işleri de O'nun bu faaliyet
alanı içindedir. Bundan dolayı O, insanlara ve cinlere
bu nimetini hatırlatıyor, tescil etme ve tanık
tutma amacı ile bu nimeti dile getiriyor. Okuyalım:
"Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?"
KIYAMET
Böylece ölümcüllüğün ötesindeki sürekli kalıcılık
gerçeği vurgulanmış oldu. Arkasından her
şeyin o tek kalıcı varlığa yöneldiği
gerçeği hatırlatıldı. Arkasından tüm
varlıklara ilişkin faaliyetlerin, plânlamaların ve
yönetilmelerin O ortaksız yöneticinin dileğine
bağlı olduğu, bunun kullara yönelik bir lütuf,
bir dilek olduğu açıklandı.
Bu genel gerçeğin ve onun türevleri olan öbür
gerçeklerin vurgulanması ile evrenin gözler önüne
serilmesine ve insanlar ile cinlerin karşısına
dikilmesine son verilerek surenin yeni bir kesitine geçiliyor. Bu
kesit tehdit ve korkutma içeriklidir. Tehdit, ürkütücü ve
tüyler ürperticidir. Korkutma sarsıcı ve dehşet
uyandırıcıdır. Bu tehditli ve korkutmalı
cümleler, surenin bundan sonraki akışı boyunca
insanların ve cinlerin karşısına çıkarılacak
olan kıyamet dehşetine zihinleri
hazırlayıcı bir nitelik taşır.
Evet;
"Ey
insanlar ve cinler, yakında sizinle hesaplaşmak için
özel vakit ayıracağız: '
Aman Allah'ım! Ne korkunç, ne sarsıcı bir
dehşet! Buna insanlar ve cinler şöyle dursun; sıradağlar,
yıldızlar ve gezegenler bile dayanamaz.
Allah... Yüceler yücesi Allah. Allah güçlü, her şeyi
yapabilen, ezici iradeli, buyruğuna karşı durulmaz,
büyük, ulu Allah. Evet, yüceler yücesi Allah, şu iki
zavallı, küçücük varlık türü ile, insanlar ve
cinler ile hesaplaşmak üzere başbaşa
kalacağını bildiriyor. Hem de tehdit ve intikam
yansıtan bir dille.
Bu çok önemli bir olay. Büyük bir dehşet. Her türlü
düşünceyi, her türlü ihtimali aşan çarpıcı
bir gelecek.
Aslında yüce Allah'ın meşgul olması sözkonusu
değildir ki, vakit ayırması, zamanını
boşaltması sözkonusu olsun. İfadenin amacı
olayı insanın idrakine yaklaştırmak, tehdide
sarsıcı ve dehşet saçan bir somutluk kazandırmak,
bu tabloyu hayalinde canlandıran herkesi tepeden
tırnağa titretmektir. Yoksa tüm evren bir tek sözle
yaratılmıştır. Bir tek "ol" sözü
ile. Buna göre yokedilişi, mahvedilişi için de bir tek
söz yeterlidir, o söz üzerine herşey göz açıp
kapayıncaya kadar yok olur. Peki yüce Allah sırf
insanlarla ve cinlerle başbaşa kalıp da
onların hesabına el koyduğunda, onları
cezalandırmaya hazırlandığında bu
zavallıcıkların halleri nice olur?
Bu korku dolu dehşet tablosunun gölgesi altında yüce
Allah bu zavallılara yine soruyor:
"Peki, Rabbinizin hangi nimetini
yalanlıyorsunuz?"
Arkasından korkutmanın ve sarsmanın dozajı
arttırılarak insanlara ve cinlere meydan okunuyor. Bu
meydan okuyuşta ellerinden geliyorsa göklerin ve
yeryüzünün boyutları dışına kaçarak Allah'ın
sillesinden kurtulmaları öneriliyor.
"Ey insanlar ve cinler, eğer göklerin ve yerin sınırlarını
aşarak kaçmaya gücünüz yetiyorsa kaçınız: '
Nasıl ve nereye kaçacaklar?
"Fakat ancak özel bir gücünüz varsa bunu başarabilirsiniz."
Oysa böyle bir güç, ancak onun ortaksız sahibinin
elinde vardır. İnsanlar ile cinler bir kere daha
aynı soru ile karşı karşıya geliyorlar:
"Peki, Rabbinizin hangi nimetini
yalanlıyorsunuz?"
Acaba zavallıların yalanlamaya kalkışacak,
hatta ağızlarını açıp bir şey söylemeye
yeltenecek en ufak bir güçleri, bir cesaret kırıntıları
kaldı mı?
Fakat bu ezici saldırı kampanyası son
noktasına kadar sürüyor. Korkunç tehdidin soluğu bu
zavallıların ense kökünü yoklamaya devam ediyor. Yüz
kızartıcı akıbetleri somut olarak gözleri
önüne seriliyor. Okuyalım:
"Üzerinize dumansız alev ve bakır eriyiği
püskürtülür de bu azaptan sizi ku
rtaran
olmaz.
Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?"
Bu tablo, insanların ve tüm varlıkların
alışageldiklerinin ötesinde, insanların ve tüm
varlıkların hayallerindeki imajları aşan
korkunçlukta bir dehşet tablosudur. Benzerine rastlanmayan,
orjinal bir tablodur. Kur'an'da buna yakın içerikte birkaç
tablo çizilmiştir. Ama onlar buna benzemekle birlikte tam
olarak bunun gibi değildirler. Nitekim yüce Allah şöyle
buyuruyor:
"Varlıklı yalanlayıcıları benimle
başbaşa bırak." (Müzzemmil suresi, 11)
"Şu tek olarak yarattığım adamla beni
başbaşa bırak." (Müddessir suresi, 11)
Fakat "Ey insanlar ve cinler, yakında sizinle
hesaplaşmak için özel vakit ayıracağız"
ayeti, yine de bu ayetlerden daha sert, daha etkileyici, daha
korkunç ve daha dehşet saçıcıdır.
Bu noktadan itibaren surenin sonuna kadar kıyamet günü
sahneleri ile yüzyüze geleceğiz. Kıyamét günü
evrenin alt-üst oluşunu canlandıran tablo ile bunu
izleyecek olan hesap verme, azaba çarpılma ve ödül alma
tabloları gözlerimizin önüne getirilecek.
Bu tabloların sunuluşu, surenin girişinin genel
havası ve evrensel alanı ile uyumlu bir evrensel tablo
ile başlıyor. Okuyalım: