O |
Rahman
|
O |
|
14- O insanı pişmiş çamuru andıran kuru
balçıktan yarattı.
15- Cinleri de dumansız alevden yarattı.
16- Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?
Yaratma ve yoktan varetme nimeti, bütün nimetlerin temelini
oluşturur. İlke olarak varolmak ile yokolma
arasındaki mesafenin boyutları, insanoğlunun
tanıdığı, bildiği hiçbir ölçü ile
ölçülemez. İnsanoğlunun elinde olan ya da aklı
ile kavrayabildiği bütün ölçüler bir varlık ile
başka bir varlığı
karşılaştırmaya yarar. Var olan ile "yok"
olan arasındaki mesafeye gelince bunu insan aklı asla
kavrayamaz. Aynı imkânsızlığın cinler için
de geçerli olduğunu sanıyorum. Çünkü onlar da
yaratıklara
özgü karşılaştırma kriterlerini kullanan bir
yaratık türüdürler.
Buna göre yüce Allah, cinlere ve insanlara yaratma ve yoktan
varetme nimetini hatırlatırken aslında onlara
kavrama sınırlarını aşan bir nimetten sözetmiş
olmaktadır.
Yüce Allah bu hatırlatmanın arkasından
insanların ve cinlerin hangi hammaddelerden
yaratıldığını açıklıyor.
İnsanoğlunun yaratılış hammaddesi de bir
başka yaratıktır, yani sertçe dokunulduğunda
ses veren, çınlayan kuru balçıktır. Kuru balçık,
çamurdan ya da topraktan yaratılma sürecinin bir halkası
olabileceği gibi insanın ve toprağın aynı
elementlerden oluştuğu gerçeğini vurgulayan
sembolik bir ifade de olabilir.
"Modern bilim, insan organizmasının,
toprağın içerdiği elementleri
aynılarını içerdiğini
kanıtlamıştır. İnsan organizması
karbondan, oksijenden, hidrojenden, fosfordan, kükürtten,
azottan, kalsiyumdan, potasyumdan, sodyumdan, klordan,
magnezyumdan, demirden, manganezden, bakırdan, florinden,
kobalttan, çinkodan, silisyumdan ve alüminyumdan oluşur. Bu
elementler, aynı zamanda toprağı da oluşturan
elementlerdir. Gerçi bu elementlerin oranı insandan insana
değiştiği gibi insan ile toprak arasında da
değişiktir. Fakat oranlar bir yana, elementler aynı
elementlerdir."
Yalnız modern bilimin bu buluşunu bu ayetin kesin açıklaması
saymak doğru değildir. Kur'an'da dile getirilen gerçeğin
amacı pozitif bilimin bu buluşu olabileceği gibi
başka bir şey de olabilir. Yani bu benzeri ayetlerde
insanın topraktan çamurdan ya da kuru balçıktan
yaratıldığı gerçeği ile
bağdaşan çok sayıdaki oluşum
tarzlarından biri kastedilmiş olabilir.
Burada bir noktayı ısrarla vurgulamak istiyoruz. Bu
nokta Kur'an'ın ifadelerini insan ürünü bilimsel buluşlarla
sınırlamaktan kaçınılmasının
gereğidir. Çünkü bilimsel buluşlar hem doğru,
hem de yanlış olabilecekleri gibi insanın bilgi
ufku genişledikçe,
bilgi edinme yöntemleri çoğalıp olgunlaştıkça
değişmeye, başkalaşmaya açıktırlar.
Bazı iyi niyetli araştırmacılar Kur'an'daki
ifadelerin anlamları ile bilimsel buluşlar arasında
-bu buluşların deney sonucu mu, yoksa teori mi
olduklarına bakmaksızın- uyum sağlamak için
can atarlar. Bunun Kur'an'ın ileri görüşlülüğünü,
mucizevi niteliğini kanıtlamak niyetiyle yaparlar. Oysa
Kur'an, değişmez ifadeleri değişken bilimsel
buluşlarla uyuşsa da, uyuşmasa da mucizedir. Onun
ifadelerinin anlamları her zaman değişmeye ve
başkalaşmaya açık olan, hatta temelden
doğruya da yanlış sayılma ihtimali ile sürekli
karşı karşıya bulunan bilimsel
buluşların dar kalıplarına
sıkıştırılamayacak derecede geniş
kapsamlıdır. Bilimsel buluşların
Kur'an'ın ifadelerini açıklamaya ilişkin tek
faydası vardır. O da Kur'an'ın kafamızdaki
anlamını genişletmektir. İnsanın gerek iç
dünyasına, gerekse dış dünyasına
ilişkin bir konuya ayetler kısaca değinmekle
yetinmiş ise o konudaki bilimsel buluşlar ayetin
anlamını düşünürken düşünce ufkumuzu
zenginleştirebilir. Fakat bu durumlarda "filânca ayetin
anlatmak istediği şey işte şu bilimsel
buluştur" diye kestirip atmaktan kaçınmalıyız.
Bunun yerine ' `şu bilimsel buluş, falanca ayetin
anlamının bir bölümü olabilir" dememiz gerekir.
Cinlerin dumansız alevden yaratıldıkları
konusuna gelince bu, insan ürünü bilimlerin sınırları
dışında kalan bir meseledir. Bu konudaki tek kaynak,
işte bu Kur'an'dır. Yani tüm varlıkları yaratan
ve
yaratıklarını herkesten daha iyi bilen yüce Allah'ın
verdiği bilgidir. Ayetin orjinalinde geçen "meric"
sözcüğü "rüzgârların hareket ettirdiği
dil biçimindeki ateş alevi" demektir. Cinler şu
yeryüzünde insanlarla birlikte yaşayabilen bir canlı türüdürler.
Fakat onların nasıl yaşadıkları konusunda
hiçbir bilgimiz yoktur. Yalnız kesin olarak şunu
biliyoruz. Onlar da tıpkı insanlar gibi, bu
Kur'an'ın muhataplarıdırlar. Nitekim incelemekte
olduğumuz bu surenin yanısıra
aşağıdaki ayet de bu gerçeği dile getirir:
"Hani cinlerden bir grubu, Kur'an'ı dinlesinler diye
sana göndermiştik..."(Ahkaf suresi, 29)
Yukarıdaki ayette cinlere ve insanlara yöneltilen seslenişin
amacı onlara varoluşları nimetini hatırlatmak,
hangi hammaddeden yaratıldıklarını
bildirmektir. Bu nimet bütün dïğer nimetlerin temelini
oluşturur. Bu yüzden hemen arkasından bu surede
sık sık tekrarlanan belgeleme ve tanık tutma içerikli
değerlenme ayeti geliyor. Okuyalım:
" Peki,
Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?
|
|
O |
|
O |
|