23- Bu mutlu akıbet, Adn cennetleridir. Kendileri ile
birlikte iyi davranışlı ana-babaları,
eşleri ve çocukları bu cennetlere girerler. Melekler
her kapıdan yanlarına girerek;
24- "Sabrettiğinizden dolayı selâm size.
Dünyayı izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel!"
derler.
"Onlar" makamların en yücesindedirler. Bu
dünyanın karşılığı olarak Adn
cennetlerinde kalacaklardır.
Bu cennetlerde, salih ameller işleyen babaları,
eşleri ve sülaleleri ile biraraya gelirler. Bunlar da salih
ameller işledikleri ve bunu hakettikleri için cennete
girerler. Bununla birlikte, akrabalarıyla biraraya gelmek,
ahbaplarıyla bakışmak suretiyle büyük bir
lütufla karşılaşırlar. Gönüllerin duyumsadığı
lezzeti de daha bir arttırmaktadır bu.
Biraraya gelmenin, kavuşmanın coşkunluğuna
melekler de sevecen ve tatlı bir davranışla ikramda
bulunarak, onları ağırlayarak
katılıyorlar.
"Melekler her kapıdan yanlarına girerler."
Ayetin akışı burada bizi canlı bir sahneyle
karşı karşıya bırakmaktadır. Sahneyi
şu anda seyrediyor gibiyiz. Grup grup gelen meleklerin
seslerini işitiyor gibiyiz:
"Sabrettiğinizden dolayı selâm size. Dünyayı
izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel."
Buluşmalar, selamlaşmalar, sürekli bir hareketlilik
ve karşılıklı ikramlaşmalarla dolu bir
kutlama şenliğidir bu.
Karşı tarafta da düşünecek akılları
ve görecek gözleri olmayanlar yer alıyor. Her bakımdan
akıl sahiplerinin tersine bir durum sergilemektedirler:
25- Allah'a vermiş oldukları sözü kesin bir
taahhüt haline getirdikten sonra bozanlara, Allah'ın sürdürülmesini
emrettiği ilişkileri kesenlere ve yeryüzünde
bozgunculuk çıkaranlara gelince onlara lânet vardır ve
dünyayı izleyecek olan kötü akıbet kendilerini
beklemektedir.
Onlar ezeli yasa uyarınca fıtratları itibariyle
yüce Allah'la yaptıkları anlaşmayı,
dolayısıyla diğer tüm anlaşmaları da çiğnemişlerdir,
bozmuşlardır. Çünkü ilk anlaşma bozulduğu
zaman ona dayanan diğer anlaşmalar da temelden
bozulmuş olur. Allah'la vardığı anlaşmaya
riayet etmeyen biri, artık hiçbir sözleşmeye ve
anlaşmaya bağlı kalmaz. Bunlar, genel anlamda ve
her zaman yüce Allah'ın birleştirilmesini
emrettiği şeyleri de kesip atarlar. Akıl
sahiplerinin sabretmelerine, namazı kılmalarına,
gizli açık Allah yolunda mali harcamada bulunmalarına
ve kötülüğü iyilik yaparak ortadan kaldırmalarına
karşılık bunlar, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar.
Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak bütün bunların
karşıtıdır. Akıl sahiplerinin
niteliklerinden birini terketmek bozgunculuğa nedendir.
"İşte onlar"
uzaklaştırılmışlar... Kovulmuşlar...
"Onlara lanet vardır." Buradaki kovma, bir önceki
tablodaki ikrama karşılıktır. "Dünyayı
izleyecek olan kötü akıbet kendilerini beklemektedir."
Burasını detaylıca anlatmaya gerek yok. Oradaki
karşılığına bakıp da oranın
nasıl bir yer olduğunu görmek mümkündür.
Onlar dünya hayatı ve onun geçici zevkleriyle oyalanmışlardı.
Ahiretten ve oradaki kalıcı nimetlerden habersizdiler.
Halbuki dünyadaki rızıkları belirleyen
genişletip daraltan yüce Allah'dır:
Ayrıca her şey eninde sonunda ona dönecektir.
Şayet ahireti arzulamış olsalardı, yüce Allah
onları dünya zevklerinden yoksun bırakacak değildi.
Çünkü dünyadaki nimetleri de onlara bahşeden yüce
Allah'dır.
26- Allah dilediğine bol rızık verir ve
dilediğinin rızkını kısıtlar. Onlar
dünya hayatı ile böbürlendiler. Oysa dünya hayatı,
ahiretin yanında basit bir metadan başka bir şey
değildir.
Daha önce Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun-
Rabbi tarafından indirilen kitabın içeriğinin gerçek
olduğunu bilen birisi ile kör birisinin arasındaki
korkunç farka işaret edilmişti. Şimdi de surenin
akışı, yüce Allah'ın evrene
yerleştirdiği harikuladelikleri göremeyenlerin ve bu
Kur'an'la yetinmeyip mucize isteyenlerin körlüklerine değinmektedir.
Surenin ilk bölümünde buna benzer bir olaya değinilmiş,
bunun üzerine de Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun bir
uyarıcıdan başka bir şey
olmadığı, mucizelerinse, yüce Allah'ın
yetkisinde olduğu değerlendirmesi
yapılmıştı. Surenin akışı
şimdi de bu olayı anlatmakta ve hidayetle
sapıklığın nedenlerini açıklamak
suretiyle sorunu değerlendirmektedir. Bunun yanında da,
Allah'ı anmakla huzura kavuşan, gelen baskılar
karşısında bunalmayan, bu Kur'an elinde olduğu
halde, inanmak için mucize gösterilmesini istemeyen kalplerin
tablosu önümüze konmaktadır. Evet bu gönüller Kur'an dışında
bir kanıt, bir mucize istemiyorlar. Çünkü Kur'an son
derece derin bir etkinliğe sahiptir. Neredeyse
dağları yerinden çökertecektir, yeri yaracaktır.
Sahip olduğu güç sayesinde, içerdiği kanıtlar
nedeniyle, etkisi ve canlılığı ile adeta
ölüleri konuşturmaktadır. Başlarına
musibetler gelmesini isteyen ve çeşitli mucizeler gösterilmesini
dileyen bu adamları sözkonusu eden ayetler; mü'minlerin
onlardan ümitlerini kesmelerini istiyor. Aynı zamanda
onları geçmişteki örneklere, çevrelerinde yaşayıp
da gerçekleri yalanlayanların başlarına zaman
zaman gelen felaketlere bakmaya yöneltiyor: