O |
Ra´d
|
O |
|
21- Yine onlar, Allah'ın sürdürülmesini emrettiği
ilişkileri sürdürürler. Rabblerinden korkarlar ve kötü
hesaplaşmadan ürkerler.
22- Yine onlar, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak
amacı ile sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine
verdiğimiz rızıktan gizlice ve açıkça hayır
yolunda harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar.
İşte geçici dünyanın ardından gelecek olan
mutlu akıbet onları bekliyor.
Bu şekilde genel bir ifadeyle; yüce Allah'ın sürdürülmesini
emrettiği bütün ilişkileri sürdürürler. Bu,
eksiksiz bir itaat, sürekli bir doğruluk ve eğrilip bükülmeden,
sağa sola sapmadan, evrensel yasa uyarınca ve
Allah'ın koyduğu kanun doğrultusunda hareket etmek
demektir. Kanunun bu şekilde genel bir ifadeyle
sunulması ve yüce Allah'ın sürdürülmesini emrettiği
ilişkilerin ayrıntılı olarak belirtilmemesi bu
yüzdendir. Çünkü ayrıntılar uzun sürer. Oysa amaç
da bu değildir. Amaç, sağa sola sapmayan, kesin
doğruluğu, gevşemeyen sürekli itaati, kopmak
bilmeyen mutlak bağlılığı tasvir etmektir.
İşte bu kesintisiz itaatten dolayı, ayetin
devamı bu itaatkâr duygularda bir şimşek gibi
parlamaktadır.
"Rabblerinden korkarlar ve kötü hesaplaşmadan
ürkerler."
Bu Allah korkusu ve O'nun huzuruna çıkılacak, o
korkunç günde karşılaşılacak kötü cezadan
duyulan ürpertidir. Onlar hesaplaşma gününden önce
hesaplaşacaklarını düşünen akıl sahibi
kimselerdir.
"Yine onlar, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak
amacı ile sabrederler."
Birçok şekli vardır sabrın. Aynı
şekilde sabretmenin bazı kaçınılmaz gerekleri
de vardır. Allah için amel etmek, cihad etmek, Allah'ın
dinine davet etmek ve bu uğurda çalışmak gibi
anlaşmanın getirdiği yükümlülüklere sabretmek
gerekir. Hem bollukta hem yoklukta sabır...
Şımarmadan nankörlük etmeden bolluk zamanında
sabreden çok az kişi vardır. İnsanların can
sıkıcı ahmaklıklarına, cahilliklerine
karşı sabretmek... sabır... sabır...
sabır... Tümü de Allah'ın hoşnutluğu içindir.
Ne insanların "korkaktırlar" demelerinden
çekinirler. Ne de "sabrediyorlar" demelerini sağlamak
için gösteriş yaparlar. Sabretmenin ötesinde bir çıkar
beklentisi içinde değildirler. Paniğe
kapılmanın sebep olacağı bir zararı
bertaraf etmek için de sabretmezler. Sabrederken Allah'ın
hoşnutluğunun dışında bir hedef gözetmezler.
Allah'ın verdiği nimetlere ve O'nun sorumlu tuttuğu
imtihanlara karşı sabır... O'nun takdirine teslim
olmak, O'nun iradesine kayıtsız şartsız
bağlanmak, O'nun verdiğinden hoşnut olmak ve O'na
boyun eğmek suretiyle sabır...
"Namazı kılarlar."
Namaz da yüce Allah'la yapılan sözleşme ve
anlaşmanın kapsamı içindedir. Ancak burada ön
plana çıkarılmasının nedeni anlaşmaya
bağlılığın ilk şartı
oluşudur. Çünkü namaz, Allah'a yönelişin saf ve
eksiksiz belirtisidir. Kul ile Rabb arasındaki açık ve
katıksız bağdır namaz. Namazda Allah'dan
başkasına yönelik bir davranış ve söz yoktur.
"Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizlice ve
açıkça hayır yolunda harcarlar."
Allah'ın verdiği rızıklardan bir
kısmını gizli ve açık olarak Allah yolunda
harcamak da yüce Allah'ın sürdürülmesini istediği
ilişkiler arasında yer alır. Anlaşmanın yükümlülüklerine
bağlı kalmanın bir ifadesi de budur. Ancak burada
bu eylemin ön plana çıkarılmasının,
belirginleştirilmesinin nedeni Allah'la kul arasında
önemli bir bağ oluşudur. Bu bağ, insanları
hayat sürecinde Allah için
biraraya
getirmektedir. Allah için Allah'ın kullarına
yapılan bu karşılıksız harcama verenin
nefsini cimrilikten, alanın nefsini de kinden
arındırır. Böylece müslüman toplumda hayat,
Allah adına dayanışma ve yardımlaşma içinde
olan, saygın insanlara yaraşır bir nitelik
kazanır. Karşılığını Allah'dan
bekleyerek yapılan mali harcama hem gizli olur hem de açıktan
olur. İnsanın onurunun kırılmasından
korkulduğu, sadece iyilik yapmak düşüncesi ön planda
olduğu ve nefis, açıktan harcama yapmanın gösterişinden
sakındırılmak istendiği zaman gizli
yapılır. İyi örnek olmak istendiği zaman
şeriatın uygulanması gözönünde bulundurulduğu
ve kanuna uyulduğu zaman da açıktan yapılır:
Hayatın akışı içinde her iki uygulama da
yerine göre gereklidir.
"Kötülüğü iyilikle savarlar."
Yani günlük ilişkilerinde kötülüğe iyilikle
karşılık verirler. Yoksa Allah'ın dininde
değil. Ama ifade, başlangıcı aşıp
sonucu dile getiriyor. Kuşkusuz kötülüğe iyilikle
karşılık vermek nefislerin
azgınlığını kırar. Onları
iyiliğe yöneltir. Kötülüğün alevini söndürür.
Şeytanın kışkırtmasını bertaraf
eder. Dolayısıyla kötülüğü karşılar
ve en sonunda kötülüğü savar. Ayet-i kerime bu sonucun
elde edilmesi
için çabuk davranmış ve sonucu ifadenin
başında zikretmiştir. Amaç kötülüğe
iyilikle karşılık vermeyi teşvik etmek ve bu
davranışın sonucunu gözetlemektir. Sonra bu
ifadede de kötülüğe iyilikle karşılık
vermeye yönelik gizli bir işaret vardır. Ancak kötülük
ortadan kaldırılacaksa böyle yapılır. Yoksa
bu davranışın amacı, kötülüğe yüreklendirmek
ya da kötülüğü şımartmak değildir. Ama kötülük
kötek istiyorsa, şer defedilmeyi gerektiriyorsa bu durumda
iyilikle karşılık vermeye yer yoktur. Böylece
kötülüğün kabarması, küstahlaşması,
üstünlük sağlaması önlenmiş olur.
Kötülüğe iyilikle karşılık verme
olayı genellikle iki kişi arasındaki
karşılıklı ilişkilerde sözkonusu
olabilir. Allah'ın dininde böyle bir kural geçerli değildir.
Çünkü büyüklük taslayan zalim despotlara en sert tepkiyi
göstermek gerekir. Yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlara
karşı kesin bir tavır takınmak kaçınılmazdır.
Kur'an'ın direktifleri, durum değerlendirmesine, görüş
alışverişine, en iyiyi, en doğruyu tercih
etmeye açık direktiflerdir.
|
|
O |
|
O |
|