2- Allah gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz olarak
yükseltti. Sonra Arş'a kuruldu, güneş ile ayı
buyruğu altına aldı, her biri belli bir sürenin
sonuna kadar yörüngesinde hareket eder, o bütün bu gelişmeleri
düzenler. Rabbinizin karşısına çıkacağınıza
kesinlikle inanasınız diye O, size ayetlerini
ayrıntılı biçimde açıklar. .
3- O yerin alanını geniş yaptı; orada köklü
dağlar ve nehirler varetti; bütün ürünleri, bütün
bitkileri çift olarak yarattı; O geceyi gündüzün üzerine
örter. Hiç kuşkusuz bunlar da düşünen kimseler için
ibret dersleri vardır. ·
4- Yeryüzünde biribirine bitişik, farklı
yapıda toprak parçaları; üzüm bağları,
ekinler ve çatallı-çatalsız hurma ağaçları
vardır; hepsi aynı su ile sulanır, fakat ürünleri
arasında fark gözetiriz. Hiç kuşkusuz bunlarda
aklı erenler için birçok ibret dersleri vardır.
5- Eğer şaşacaksan, kâfirlerin `Biz ölüp
toprak olunca mı yeniden diriltileceğiz?' demelerine
şaşmak gerekir. Onlar Rabb'lerini inkâr edenlerdir,
onların boyunlarına demir halkalar geçirilecektir;
onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere, cehennemliktirler.
6- Müşrikler senden iyilikten önce kötülük isterler,
çarptırılacakları cezanın bir an önce başlarına
gelmesini dilerler. Oysa onlardan önce nice ağır ceza
örnekleri yaşanmıştır. Hiç kuşkusuz
Rabb'in, insanların zalimliklerine rağmen onlara
karşı bağışlayıcıdır ve
yine hiç kuşkusuz Rabbinin cezası da pek
ağırdır.
7- Kâfirler "Muhammed'e, Rabb'inden bir mucize
indirilseydi ya" derler. Oysa sen sadece bir uyarıcısın
ve her toplumun bir doğru yol göstericisi vardır.
Gökler -hangi anlamda olursa olsun ve değişik çağlardaki
insanlar bu sözden neyi anlıyorlarsa anlasınlar- gözler
önüne serilmiştir. İnsanlar biraz olsun gökleri düşünmeye
başlayınca, kuşkusuz ne denli dehşet verici
olduklarını görürler. Aynı zamanda gökler
herhangi bir şeye dayanmıyor da.
"Direksiz"
yükseltilmişlerdir.
Apaçık ortadadırlar, gözlerinizle "görüyorsunuz."
Bu, dehşet verici evren boyutunda gerçekleştirilen
ilk fırça darbesidir. Bu aynı zamanda, şu
dehşet verici sahnenin önünde durup düşünen ve
göklerin değil direksiz, direkli olarak dahi Allah'dan
başka hiçbir kimse tarafından yükseltilemeyeceğini
kavrayan insanın içinde bir ürpermenin meydana gelmesini sağlayan
bir iç uyanıştır. İnsanların topraktan
daracık bir temel üzerine direkli ya da direksiz
yükselttikleri şu küçük, değersiz ve cılız
yapılar bu yüce yapının karşısında
çok basit kalıyor. Sonra, kendilerini çepeçevre kuşatan
kendilerinden yüce ve direksiz yükseltilmiş göklere dikkat
etmeyen insanlara bu yapılardaki görkem, dayanıklılık
ve sağlamlıktan söz ediliyor. Bunun da ötesinde yer
alan gerçek kuvvetten, gerçek büyüklükten ve insan hayalinin
uzanamadığı sağlamlıktan ve
dayanıklılıktan söz ediliyor.
İnsanların gördüğü bu dehşet verici
manzaradan akılların ve bakışların
algılayamadığı, yetersiz
kaldığı olağanüstü gayb manzarasına geçiliyor:
"Sonra arşa kuruldu."
Üstünlükse, işte üstünlük. Yücelikse, işte yücelik.
Ve bu sınırsız bir yüceliktir. Sınırsız
şeyler insanın sınırlı
kavrayışına bir tablo halinde
canlandırılıyor.
Bu, harikalar yaratan sanat fırçasının müthiş
dokunuşlarından bir diğeridir. Gözle görülen
yüceliğe ilişkin dokunuşun yanında
sınırsız yüceliği ortaya koymada son derece
maharetli bir diğer dokunuştur bu. Her ikisi yanyana ve
surenin akışında güzel bir uyum oluşturuyorlar...
Sınırsız yücelikten boyun eğdirilmeye geçiliyor.
Güneş ve ayın boyun eğdirilmesi... Bunca çekiciliği
ve yüceliği ile birlikte gözle görülen yüceliğin
insanların emrine verilişinden söz ediliyor. Daha ilk
dokunuşta bu manzara akıllarını
başlarından almıştı. Ve birden bu yüceliklerin
yüce Allah'ın emrine boyun eğdikleri gerçeği gözler
önüne seriliyor.
Sahneyi gözlemlememize son vermeden önce sahnede birbirine
girmiş karşılıklı tablolara bir göz
atmakta yarar vardır. Birden kendimizi gözlemlenebilen uzayın
yücelikleri önünde buluyoruz, karşısında da
bilinmez gayb yücelikleri yer alıyor. Sonra yükseliş,
onun karşısında da boyun eğdiriliş
sahnesi önünde buluyoruz kendimizi. Sonra cisim olarak karşılıklı
duran güneş ve ayla karşı karşıya
kalıyoruz. Güneş ve ayın zaman açısından
karşılıklı oluşları gece ve gündüz
şeklinde beliriyor önümüzde.
Ayetlerin akışına kaptırmış
gidiyoruz... Bu yükseliş ve boyun eğdirilişte bir
hikmetin, çok ince bir planlamanın
varlığını kavrıyoruz böylece.
Her biri belli bir sürenin sonuna kadar yörüngesinde hareket
eder."
Çizilmiş sınırlar içinde, önceden belirlenmiş
bir kanun uyarınca hareket ederler. Hem kendi yörüngelerindeki
senelik ve günlük turlarında, hem de gözlemlenen evrenin
yok olmasından önce kendileri için belirlenen yolculuklarında
bu kanuna uyarlar:
"O bütün bu gelişmeleri düzenler."
Bütün işleri, her biri kendi yörüngesinde belli bir
süre için yüzen güneş ve ayı boyun
eğdirmesindeki ince planlamasında olduğu gibi düzenler.
Uzay boşluğunda akıl almaz yörüngeleri, yüzen
cisimleri dengede tutan, aşılmaz bir çizgide akışlarına
yön veren yüce planlama, bu dehşet verici taktirdir
kuşkusuz.
Yüce Allah'ın işleri düzenlemesinden biri "O
size ayetlerini ayrıntılı biçimde açıkl
ar."
Onları düzenlemesi,
ahenkli bir şekle sokmasıdır. Herbirini en uygun
zamanda, bir nedene dayalı, bir amaca yönelik olarak sunmasıdır,
"Rabbinizin karşısına çıkacağınıza
kesinlikle inanasınız diye." Ayrıntılı
biçimde açıklanmış, bir ahenk
oluşturmuş ayetleri gördüğünüzde bunların
da ötesinde evrende yer alan ayetleri seyrettiğinizde...
Bunları ilk defa yaratıcı el meydana getirmiş,
yoktan varetmiştir... Onun yoktan varetmesinin ötesinde yer
alan planlama, takdir ve hikmetleri, Kur'an ayetleri sizin için
tasvir etmiştir. Bütün bunlar gösteriyor ki, insanların
amellerinin değerlendirilmesi, bu amellere
karşılık verilmesi için dünya hayatından
sonra tekrar yüce yaratıcıya dönmek bir zorunluluktur.
Bir hikmet ve planlamaya dayalı olarak gerçekleşen ilk
yaratmanın da işaret ettiği gibi bu zorunluluk yüce
Allah'ın takdirinin kusursuzluğunun gereğidir.
Bundan sonra olağanüstü çizgi tasviri gökten yere
iniyor. Önce geniş bir tablo çiziyor:
"O yerin alanını geniş yaptı; orada köklü
dağlar ve nehirler varetti; bütün ürünleri, bütün
bitkileri çift olarak yarattı; O geceyi gündüzün üzerine
örter. Hiç kuşkusuz bunlarda düşünen kimseler için
ibret dersleri vardır."
Yer tablosundaki geniş çizgiler yeryüzünün gözler
önündeki yayılmışlığı, uzayıp
giden enginliğidir. Bir bütün olarak yerin şekli gerçekte
o kadar önemli değildir. Çünkü yeryüzü tüm şekil
farklılıklarına rağmen yine de
uzatılmış, yaydırılmış ve
geniş kılınmıştır. Perdede beliren
ilk manzara budur işte...
Sonra sağlam ve köklü dağların ardından
yeryüzünde akan nehirlerin manzarası çiziliyor. Böylece
yer sahnesindeki temel ve geniş çizgiler, güzel bir ahenk
oluşturarak karşılıklı olarak çiziliyor.
Tablodaki bu temel ve genel çizgilerin karşılığı
yeryüzünün içerdiği genel manzaralar ve bir de yeryüzündeki
hayatın gerektirdiği temel koşullardır.
Birincisi, yeryüzünde yetişen bitkilerin
varlığında somutlaşmaktadır. "Bütün
ürünleri, bütün bitkileri çift olarak yarattı." İkincisi
de gece ve gün düz fenomenleri ile temsil edilmektedir.
İlk sahne insanların kendi bilgileri ve
araştırmaları aracılığı ile
ancak yakın çağlarda öğrenebildikleri bir gerçeği
kapsamaktadır. Buna göre bütün canlılar, en
başta da bitkiler erkek ve dişi türlerden oluşurlar.
Hatta erkek türü bulunmadığı sanılan
bitkilerin bile kendi yapılarında eşlerini
barındırdıkları ortaya çıkmıştır.
Bir çiçekte hem erkeklik hem de dişilik organının
birlikte bulunduğu ya da bu organların ayrı
ayrı dallarda yer aldığı belirlenmiştir.
Sahneyle birlikte bu gerçek dış görünüşünü
algıladıktan sonra insan aklını
yaratılışın sırlarını
etraflıca düşünmeye zorlamaktadır.
İkinci sahne birbirini izleyen ve olağanüstü bir
düzen içinde biri diğerini bürüyen gece ve gündüz
sahnesidir. Bu da insanı tabiat sahnelerini etraflıca düşünmeye;
sırlarını çözmeye zorlayan bir etkendir. Çünkü
gecenin yaklaşıp gündüzün uzaklaşması ya da
tan yerinin ağarıp, gecenin dağılmâsı
olayının meydana gelişine
alışılmış olmasından dolayı
basit bir olay gibi algılanmaktadır. Oysa
alışkanlığın yol açtığı
hissizliği ve uyuşukluğu bir kenara atıp bu
olguyu tekrarın donuklaştırmadığı
taze bir bilinçle algılayan bir kimse olağanüstü
olaylardan biri olduğunu anlar. Gece vè gündüzün meydana
gelişini sağlayan bu şaşmaz dolaşım
sistemi de evrenin uyduğu yasayı kavramaya, bu evreni
yoktan vareden, onu yönlendirip gözeten gücü düşünmeye
zorlayıcı bir etkendir.
"Hiç kuşkusuz bunlarda düşünen kimseler için
ibret dersleri vardır."
Öteki ayetlere geçmeden önce sahnede yer alan karşılıklı
sanatsal olguların üzerinde kısaca duralım. Köklü
dağlar ile akan nehirler... Her üründeki erkek ve dişi
çiftler... Gece ve gündüz... Sonra bütün yer sahnesi ile
geçen gök sahnesi arasındaki karşıtlık olma
gerçeği... Nitekim yer ve gök sahneleri büyük evren
sahnesinde birbirlerini bütünlemektedirler. Her ikisini kapsayan
ve bütün olarak onlardan meydana gelen evren sahnesi...
Ardından harikalar yaratan sanat fırçası, yeryüzünün
karakteristik çizgilerini belirlemeye devam ediyor. Ama bu sefer
temel ve geniş çizgilerden daha ince ve daha ayrıntılı
çizgiler çiziyor:
"Yeryüzünde biribirine bitişik, farklı
yapıda toprak parçaları; üzüm bağları,
ekinler ve çatallı-çatalsız hurma ağaçları
vardır; hepsi aynı su ile sulanır, fakat ürünleri
arasında fark gözetiriz. Hiç kuşkusuz bunlarda
aklı erenler için birçok ibret dersleri vardır."
Ruhun yaratılıştaki
canlılığına dönmesi, bir parçası olup
da kendisini algılamak ve içinde yoğrulmak üzere kopup
geldiği evrenle ilgi kurması dışında, çoğumuz
şu yeryüzü sahnelerini içimizde durup düşünme
duygusu bile uyanmadan görür geçeriz.
"Yeryüzünde biribirine bitişik, farklı
yapıda toprak parçaları."
Bunların özellikleri farklıdır. Yoksa parça
parça oldukları anlaşılmayacaktı.
Birbirlerine benzer olsalar da tek bir parça olacaklardı.
Kimisi güzel ve verimlidir. Kimisi çorak ve verimsizdir. Kimisi
susuz ve kuraktır. Kimisi kayalık ve serttir. Her
birinin de farklı türleri, renkleri ve dereceleri vardır.
Kimisi bayındır kimisi de ekime elverişsizdir.
Kimisi ekili ve canlıdır, kimisi de terkedilmiş ve
ölüdür. Kimisi kuru, kimisi yaştır .. Bütün bunlar
yeryüzünde birbirlerine komşu toprak parçalarıdır-...
Ayrıntılı çizimin ilk ve temel dokunuşlarıdır
bunlar. Sonra ayrıntıya geçiliyor: "Üzüm bağları."
...
"Ekinler"
ve "çatallı-çatalsız hurma ağaçları"...
Burada üç bitki
türü temsil ediliyor. Üzüm, asma türünü; hurma, ağaç
türünü; ekin de baklagiller, çiçek ve benzeri şeyleri
temsil ediyor. Bütün bunlar tabloyu renklendirmek, doğal
sahnedeki boşlukları doldurmak ve değişik
bitki türlerini temsil etmek için yer alıyorlar.
İşte şu hurma ağaçları... Kimisi tek,
kimisi çift köklüdür... Bazısı tek gövdeli bazısı
aynı köke bağlı iki veya daha fazla gövdelidir.
Hepsi "aynı su ile sulanır."
Toprakları birdir. Ama ürünlerinin lezzetleri farklıdır.
"Fakat ürünleri arasında fark gözetiriz."
Yaratan, yarattığını yönlendiren ve
özgün iradeye sahip yüce Allah'dan başkası
mıdır bunları yapan? Hangimiz aynı toprak parçasında
yetişen farklı bitkilerin, değişik
meyvelerinden tatmamışızdır. Ve hangi birimiz
Kur'an'ın akılları ve kalpleri yönelttiği bu
gerçeklere bu şekilde dikkat etmişiz? İşte
bunun için Kur'an hep yeni ve ebedi kalıyor. Çünkü Kur'an
insanın içinde ve evrende yer alan sahnelerle, tablolarla
insanın duygularını yeniliyor. Bunlar bitmez tükenmez
gerçeklerdir. Hiçbir insan sınırlı ömründe
bunları bir bir ele alıp araştıramaz.
Aynı şekilde insanlık süreci belirlenmiş
hayatında bunları tümüyle algılayamaz.
"Hiç kuşkusuz bunlarda aklı erenler için
birçok ibret dersleri vardır."
Üçüncü defa sahnede yer alan birbirine komşu, ama
birbirinden farklı toprak parçalarının
karşılıklılığı önünde
buluyoruz kendimizi. Örneğin tek ve çift köklü hurma ağaçları,
değişik tatlar, ekinler, hurmalıklar ve üzüm bağları...
Uçsuz bucaksız evrenin ufuklarında süren bu dehşet
verici gezintiden sonra surenin akışı, ufuklarda
yer alan bunca kanıtın kalplerini
uyaramadığı, akıllarını
başlarına getiremediği, bunların ötesindeki
yüce Allah'ın planını ve gücünü görmelerini sağlayamadığı
kimselerin sergiledikleri şaşırtıcı
tutumlarını gözler önüne seriyor. Sanki bunların
akılları kilitlidir, kalpleri
bağlanmıştır. Bu kanıtları düşünecek,
algılayacak durumda değildirler.
"Eğer şaşacaksan, kâfirlerin `Biz ölüp
toprak olunca mı yeniden diriltileceğiz?' demelerine
şaşmak gerekir. Onlar Rabblerini inkâr edenlerdir,
onların boyunlarına demir halkalar geçirilecektir, onla
r,
orada ebedi olarak kalmak üzere, cehennemliktirler."
Doğrusu bu dehşet verici sunuştan sonra
bazı kimselerin "Biz ölüp toprak otunca mı
yeniden diriltileceğiz?" şeklinde soru
sormaları son derece tuhaf ve
şaşırtıcı bir şeydir.
Bu görkemli evreni yaratan, onu bu şekilde yönlendiren
yüce Allah, kuşkusuz insanları yeniden diriltme gücüne
sahiptir. Bu soruyu sormalarının sebebi kendilerini
yaratan ve işlerini düzenleyen Rabblerini inkâr etmeleri,
kalplerinin ve akıllarının kilitlenmiş
olmasıdır. Buna verilecek ceza da boyunlarına
zincir vurulmasıdır. Böylece akla vurulan zincir ile
boyuna vurulan zincir arasında bir uyum oluşur. Onlara
verilecek ceza ateşe atılmadır. Orada sonsuza kadar
yanmadır. Yüce Allah'ın insanı
onurlandırdığı değerleri işlevsiz
hale getirmişlerdi. Çünkü dünyada görevlerini yerine
getirmedikleri için, ahirette dünyadaki hayatlarından daha
bayağı bir hayata yuvarlanmayı hakediyorlar. Onlar
dünyadayken düşünme, algılama ve duyma yeteneklerini
köreltmişlerdi.
Yüce Allah'ın kendilerini yeniden dirilteceğini
şaşkınlıkla karşılayanlar
(aslında onların bu tutumuna şaşmak gerekir)
Allah'ın hidayetini isteyeceklerine, onun rahmetini
dileyeceklerine Allah'ın azabını çabucak
kendilerine ulaştırmanı istiyorlar.
"Müşrikler senden iyilikten önce kötülük
isterler."
Onlar evrenin ufuklarına, göklere ve yere serpiştirilmiş
Allah'ın ayetlerine bakmadıkları gibi, geçmiş
milletlerin yaşadıkları felâketlere de bakmıyorlar.
Onlar da Allah'ın azabının çabucak gelmesini
istemiş, sonuçta azaba çarptırılmışlardı.
Kendilerinden sonra gelecek nesillere ibret alınacak bir
örnek olarak bırakılmışlardı.
"Oysa onlardan önce nice ağır ceza örnekleri
yaşanmıştır."
Onlar kendileri gibi insan olanların akıbetinden bile
habersizdirler. Oysa ders almasını bilenler için onların
akıbetleri bir örnektir.
"Hiç kuşkusuz Rabb'in insanların zalimliklerine
rağmen, onlara karşı
bağışlayıcıdır.""
Yüce Allah bir dönem zulüm işlemiş olsalar bile
kullarına karşı son derece merhametlidir. Tevbe
yolu ile bağışlanma yurduna kavuşsunlar
diye,.mağfiret kapısını onlara açar. Fakat
zulüm işlemede ısrar edenleri, inat edenleri açık
kapıdan bağışlanma yurduna
sığınmayanları dayanılmaz, şiddetli
cezasına çarptırır.
"Hiç kuşkusuz Rabbinin cezası da pek
ağırdır."
Hidayetten önce kendilerinin azaba çarptırılmasını
öncelikle isteyen bu beyinsizlerin tutumuna karşılık
ayetlerin akışı bağışlanmayı,
cezalandırmadan önce dile getiriyor. Amaç, yüce Allah'ın
onlar için dilediği iyilikle onların kendileri için
istediği kötülük arasındaki büyük ve korkunç
uçurumu gözler önüne sermektir. Bunun da ötesinde gözlerin
görmezliği, kalplerin körelmesi ve ateşin en alt
tabakasını hakeden dejenere olma durumu
vurgulanmaktadır.
Ardından ayetlerin akışı, evrende yer alan
bunca kanıtı kavrayamayan ve yüce Allah'ın
peygamberine indireceği bir tek kanıt isteyen, evet
çevrelerindeki evren bütünüyle yüce Allah'ın gücüne
kanıt oluştururken bir tek kanıt isteyen kimselerin
bu tutumlarının nedenli
şaşırtıcı olduğunu vurgulamakla sürüyor.
"Kâfirler `Muhammed'e, Rabbinden bir mucize indirilseydi
ya' derler. Oysa sen sadece bir uyarıcısın ve her
toplumun bir doğru yol göstericisi vardır."
Onlar mucize istiyorlar. Oysa mucize göstermek, peygamberin işi
değildir, böyle bir yetkisi de yoktur. Sadece yüce Allah
hikmeti uyarınca, gerek gördüğü zaman peygamberle
birlikte mucize gönderir.
"Sen
ancak bir uyarıcısın." Sakındıran
ve doğruyu gösterensin. Sen de daha önce gönderilmiş
peygamberler gibisin. Kuşkusuz yüce Allah toplumlara yol
göstericilik yapsınlar diye göndermiştir
peygamberleri... "Her
toplumun bir doğru yol göstericisi vardır." Olağanüstü
kanıtlar göstermek, mucizeler gerçekleştirmek ise,
evreni ve kulların işlerini düzenleyen yüce Allah'a
aittir.
Bu gerçeklerle ufuklarda çıkılan gezinti ve bu
gezintiden elde edilen sonuçlar üzerinde yapılan
değerlendirmeler sona eriyor. Artık surenin
akışı bir başka vadide yeni bir gezintiye çıkacaktır.
Canlıların iç alemlerinde ve duygu dünyalarında
çıkılan bir gezintidir bu.