O |
Nür
|
O |
|
60- Evlenme ümidi olmayan, doğurganlık çağını
geride bırakmış yaşlı
kadınların, süslerini göstererek erkeklerin ilgisini
çekme amacı taşımamak şartı ile ev
dışında giyilecek elbiselerini giymemelerinin
sakıncası yoktur. Fakat kapalı giyim konusunda
titiz davranmaları kendileri için daha iyidir. Allah her
sözü işitir ve her şeyi bilir.
Şu halde mahrem yerlerinin ortaya çıkmaması, süslerinin
görünmemesi şartıyla evlenme ümidi kalmamış,
doğurganlık yaşını geride
bırakmış yaşlı kadınların ev
dışında giyilmesi gereken bol elbiselerini
giymemelerinin sakıncası yoktur. Ne var ki, ev
dışında giyilen bol elbiselerini giymeleri daha
iyidir. Bu ise, iffetli kalmaya özen gösterme şeklinde
tanımlanıyor. Yani iffetliliği istemek ve onu
tercih etmek olarak nitelendiriliyor. Çünkü açıklıkla
fuhuş arasında bir bağ vardır. Bu husus,
fuhuş işleme imkanını en aza indirgemeye,
nefislerle tahrik edici unsurları birbirinden uzak
bulundurmaya ilişkin İslâmın bakış açısının
bir gereğidir.
"Allah her sözü işitir ve her şeyi bilir."
İşitir ve bilir... Dillerin söylediklerini,
kalplerde depreşen duyguları işitir, bilir...
Buradaki sorun vicdandaki niyet ve duyarlılık unsurudur
çünkü.
TOPLUMSAL İLİŞKİLER
61- Körlerin, topalların ve hastaların
anahtarları kendilerine emanet edilmiş evlere girip
yemek yemekten çekinmeleri gereksizdir. Sizler de evlatlarınızın,
babalarınızın, atalarınızın, erkek
kardeşlerinizin, kız kardeşlerinizin,
amcalarınızın, halalarınızın,
dayılarınızın, teyzelerinizin,
arkadaşlarınızın evlerinin veya
anahtarları yanınızda bulunan evle rin
yemeklerinden yiyebilirsiniz. Gerek birarada ve gerekse ayrı
ayrı yemek yemenizin sakıncası yoktur.
Şenlikli evlere girdiğinizde Allah tarafından
yasallaştırılmış kutlu ve hoşnutluk
uyandırıcı bir esenlik dileği olmak üzere
içerdeki dindaşlarınıza selâm veriniz. Allah size
ayetlerini düşünesiniz diye böyle açıklar.
Rivayete göre önceleri müslümanlar sözü edilen evlerde
izin istemeye gerek duymadan yemek yerlerdi, aralarındaki
fakirlerden kör, topal ve hastalar da kendilerine eşlik
ederdi. Daha sonra "birbirinizin
mallarını haksız yollardan yemeyin" (Bakara,
138) ayeti inince
bu evlerde yemek yemekten sakındılar, kör, topal ve
hasta fakirler de ev sahipleri çağırmadıkça ya da
izin vermedikçe onlarla birlikte yemekten çékindiler, çünkü
yüce Allah'ın emirlerine uyma konusunda son derece
duyarlıydılar. Yüce Allah'ın
yasakladığı bir şeyi işlemekten daima kaçınırlardı.
Uzakta da olsa sakıncalı bir şeye eğilim göstermekten
korkarlardı. Bunun. üzerine yüce Allah bu ayeti indirdi ve
kör, hasta, topal, akraba ve benzeri ihtiyaç sahiplerinin bir
akrabanın evinde yemesi konusunda duyulan endişeyi
kaldırdı. Ancak bu, ev sahibinin karşı çıkmamasına,
ayrıca "ne zarar ver ne de zarara uğra" ile
"Gönül hoşnutluğu olmadığı sürece
bir müslümanın malını yemek helal değildir"
(Şafii
rivayet etmiş ve kölenin özgürlüğünü elde etmesi
için efendisi ile yaptığı sözleşme konusunda
söylediği bir sözde bu hadise dayanmıştır.)
genel kuralları uyarınca ev sahibinin zarara
uğramaması şartlarına bağlıdır.
Bu ayet yasa koyan bir ayet olduğu için, sözlü ifadenin,
konu düzenlemesinin ve sıralamasının hiçbir kuşkuya
ve kapalılığa yer vermeyecek şekilde özenle
seçildiğini
ayrıca sözkonusu edilen akrabaları yakınlık
derecesine göre sıralandığını görüyoruz.
Ayet oğulların ve eşlerin evlerinden
başlıyor, ama bunları sözlü olarak ïfade etmiyor.
Tersine ayetin orijinalinde "Evleriniz"
diyor. Bu
ifadenin kapsamına oğul ve eşlerin evleri girer:
Çünkü oğulun evi babanın evidir, eşin evi de
kocasınındır. Bunu babaların sonra
anaların evleri izliyor. Sonra kardeşlerin, sonra
kız kardeşlerin, sonra amcaların, sonra
halaların, sonra dayıların, sonra teyzelerin evleri
sıralanıyor. Bunlara bir de kişinin
malını korumakla görevli bekçi ekleniyor. O da anahtarını
yanında bulundurduğu evlerde normal bir şekilde ve
yemek ihtiyacını aşmayacak oranda yemek yiyebilir.
Bunlara arkadaşların evleri de ekleniyor. Amaç, arkadaşlar
arasındaki bağı, akrabalık bağına
katmaktır. Ama karşı .tarafa eziyet vermemek,
onları zarara uğratmamak şartıyla.
Bilindiği gibi arkadaşlarının kendi
yiyeceklerinden izin istemeye gerek . duymadan yemeleri diğer
arkadaşı memnun eder.
Yemek yenebilecek evler açıklandıktan sonra, yemek
yenebilecek durum açıklanıyor.
"Gerek bir arada ve gerekse ayrı ayrı yemek
yemenizin sakıncası yoktur."
Cahiliye döneminde bazıları yalnız
başına yemek yememeyi gelenek haline getirmişti.
Adam beraber yemek yiyeceği birisi olmasaydı
yemeğini yemezdi. Yüce Allah bu ağır ve
sıkıntı verici durumu ortadan kaldırdı.
Meseleyi her türlü zorlamadan kurtararak basitleştirdi.
Ayrı ayrı ya da beraber yemek yenebileceğini
bildirdi.
Yemek yenebilecek durumun açıklanmasından sonra da
yemek yenebilecek evlere giriş kuralları açıklanıyor:
"Şenlikli evlere girdiğinizde Allah
tarafından yasallaştırılmış, kutlu
ve hoşnutluk uyandırıcı bir esenlik
dileği olmak üzere içerdeki dindaşlarınıza
selâm veriniz."
Bu, ayette sözü edilen kimseler arasındaki
bağın güçlülüğünü dile getiren son derece
latif bir ifadedir. Çünkü akrabalık ve
arkadaşlık adına onlara selâm veren kişi
aslında kendisine selâm vermektedir. Onlara yönelik olarak
dile getirdiği kutlu ve hoşnutluk
uyandırıcı dilek Allah katından bir esenliktir.
O ruhu taşımakta, o kokuyu yaymaktadır. Onları
kopması mümkün olmayan sağlam bir iple birbirine
bağlamaktadır.
Böylece büyük-küçük her konuda mü'minlerin kalpleri
Rabblerine bağlan-maktadır.
"Allah size ayetlerini düşünesiniz diye böyle açıklar."
İlahi hayat sisteminin dayandığı ince
planı ve hikmeti kavrayasınız diye...
HZ. PEYGAMBERİN KONUMU
Surenin akışı akraba ve arkadaşlar
arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinden, başkanı
ve önderi Allah'ın peygamberi Hz. Muhammed -salât ve selâm
üzerine olsun- olan büyük ailenin, yani müslümanlık
ailesinin iç ilişkilerini düzenlemeye ve aile başkanı
Hz. Peygamberin meclisinde müslümanların
takınacağı edep kurallarını açıklamaya
geçiyor.
|
|
O |
|
O |
|