39- Kâfirlerin amelleri ise engin çöllerdeki serap gibidir.
Susuz kimse onu su zanneder, fakat oraya varınca hiçbir
şey bulamaz. Kâfir karşısında Allah'ı
bulur. O da hesabını eksiksiz olarak görür. Zaten
Allah'ın hesaplaşması çabuktur.
40- Kâfirlerin amellerinin bir başka benzeri engin bir
denizin
karanlıklarıdır.
Bu denizi üstüste binen dalgalar ve dalgaları da bulut
örter. Orada karanlıklar üstüste binmiştir. Öyle ki
insan elini uzatsa onu farkedemez bile. Allah'ın nur
vermediği kimsenin nuru olamaz.
İfade kâfirlerin durumlarını ve
akıbetlerini hareket ve canlılık dolu iki ilginç
sahnede canlandırıyor.
Birinci sahne onların amellerini geniş ve açık
bir arazide yanıltıcı bir şekilde
parıldayan bir serap şeklinde canlandırıyor.
Bu serap susuz kişiyi kendine doğru çekiyor. O da
kendisini bekleyen akıbetten habersiz olarak oraya doğru
koşuyor. Aniden sahne hareketleniyor. Şu serabın
peşinde koşan adam, su içmek umuduyla yola düşen
susuz... Orada kendisini bekleyen akıbetten habersiz
kişi... İstediği yere ulaşıyor ama
beklediğini bulamıyor... Aniden aklına bile
getirmediği şaşırtıcı, tüm bağları
koparan, insanı iliklerine kadar titreten korkunç bir
şeyle karşılaşıyor.
"Kâfir karşısında Allah'ı bulur."
İnkâr ettiği,reddettiği hasım
kesildiği, düşmanlık yaptığı
Allah'ı orada kendisini bekler durumda bulur.
İnsanoğlundan bir düşmanı bile bu
şekilde karşısına çıksaydı yine de
çok korkacaktı. Peki şu şaşkın gafil ve
hazırlıksız adam güçlü öç alıcı ve
her şeye gücü yeten Allah'ı karşısında
bulunca ne yapar?
"O
da hesabını eksiksiz görür."
Bu sürpriz ve ani buluşmaya uygun düşecek
şekilde, beklemeden ve çabucak görür hesabını.
"Zaten Allah'ın hesaplaşması çabuktur."
Bu ifade insanı şaşkına uğratan korkunç
sahneye uygun bir değerlendirmedir.
İkinci sahnede, az önceki yanıltıcı
parıltıdan sonra ortalığı karanlık
kaplıyor. Engin bir denizdeki dehşet verici korku
somutlaştırılıyor. Üstüste binen dalgalar,
onları da örten bulut... Böylece karanlıklar birbirine
biniyor. Öyle ki, insan elini gözünün önüne uzatsa korku ve
ka
ranlığın
şiddetinden onu farketmez bile.
Hiç kuşkusuz küfür yüce Allah'ın evrende çağlayan
nurundan kopuk bir karanlıktır. Kalbin en yakın, en
basit bir hidayet belirtisini göremediği bir
sapıklıktır. Huzur ve güvenin bulunmadığı
korkulu bir ortamdır.
"Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz."
Allah'ın nuru kalp için hidayettir, basiret açıklığıdır,.fıtratın
Allah'ın göklere ve yere egemen kıldığı
evrensel yasalar sistemine bağlanmasıdır, yine
fıtratın gökleri ve yeri bürüyen Allah'ın nuru
ile buluşmasıdır. Kim bu nura
bağlanmamışsa o, dağılması sözkonusu
olmayan bir karanlık içindedir, huzur ve güvenden yoksun
karanlık bir ortamdadır, dönüşü olmayan bir sapıklık
içindedir. İşin sonu insanı yok olmaya, azaba sürükleyen
boş bir seraptır. Çünkü inanç sistemine dayanmayan
amelin geçersiz olması sonucu, imansız iyilik de olmaz.
Gerçek yol göstericilik, Allah'ın yol göstericiliğidir.
Esas nur Allah'ın nurudur.
İnsanlık alemindeki küfrün, sapıklığın
ve karanlığın
canlandırıldığı bu sahneyi, uçsuz bucaksız
evrendeki imanın, hidayet ve aydınlığın gözler
önüne serildiği sahne izliyor. Bu sahnede canlısı
ve cansızıyla tüm varlıklar; insanlar, cinler,
melekler, yıldızlar, canlılar, cansızlar
Allah'ı tesbih eder durumda sunuluyorlar. Birden
varlıklar alemi karşılıklı tesbih sesleri
ile çınlıyor, hém de derin düşünüldüğü
zaman vicdanı titreten son derece etkileyici bir sahnede...