Ayette geçen Eyama kelimesi her iki cinsten bekar olanlar
anlamına gelir. Burada özellikle, köle olmayan erkek ve kadınlar
kastediliyor. Çünkü bundan sonra köleler de ayrıca sözkonusu,ediliyorlar.
"iyi davranışlı köle ve cariyelerinizi
evlendiriniz."
Bundan sonraki ifadeden de anlaşılacağı
gibi hepsinin sorunu yoksulluktur:
"Eğer bunlar fakir iseler Allah'ın lütfu ile
zenginleşirler."
Bu toplumun onları evlendirmesine yönelik bir emirdir.
Ancak çoğu alimler buradaki emrin teşvik amaçlı
olduğu görüşündedirler. Bunun için de Hz.
Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- döneminde birçok
bekarın olmasını, buna rağmen
evlendirilmemelerini delil göstererek "şayet bu
ayetteki emir bir zorunluluğu ifade etseydi Hz. Peygamber bu
bekarları evlendirirdi" derler. Biz bu ayetteki emrin
yerine getirilmesi gereken bir görev olduğu düşüncesindeyiz.
Kuşkusuz devlet başkanının bekarları
evlenmeye zorlaması anlamında değil. Bu görev,
evlenmek isteyenlere yardım etmeyi üstlenmesi ve pratik
korunma, ayrıca İslâm toplumunu fuhuştan
arındırma yöntemlerinden biri olması
bakımından korumalarını sağlaması
anlamındadır. Hiç kuşkusuz İslâm toplumunu
fuhuştan arındırmak, yerine getirilmesi zorunlu
olan bir vaciptir. Vacibi yerine getirmek için gerekli olan
yöntem de vaciptir.
Bununla beraber, şu noktayı da vurgulamamız
gerekir: Her şeyi her yönüyle çözümleyen bir düzen
olması nedeniyle İslâm, ekonomik (zorluklar) temelden
çözümler, normal fertlerin, para kazanmalarını,
rızıklarını elde etmelerini, devlet bütçesinden
yardıma ihtiyaç duymayacak duruma gelmelerini sağlar.
ancak bazı özel durumlarda devlet bütçesinden bazı
yardımlarda bulunmayı zorunlu görür. İslâm
ekonomik düzeninde aslolan her ferdin kendi geliri ile kendi
kendine yeterli duruma gelmesidir. İslâm ekonomi düzeni bu
yardımlar esasına dayanmaz.
Bundan sonra İslâm toplumunda yine de kişisel
gelirleri evlenmeleri için yeterli olmayan fakir bekarlar
bulunursa, toplumun onları evlendirmesi gerekir. Erkek köle
ve cariyeler de öyle... Şu kadarı var ki, köle ve
cariyelerin evlenmelerini sağlama işi güçleri yettiği
sürece efendilerine aittir.
Kadın ve erkekler evlenecek durumda olduktan, ayrıca
buna istekli de olduktan sonra fakirlik unsuru evlilik için engel
oluşturmamalıdır. Çünkü rızıklar
Allah'ın élindedir. Onlar,tertemiz iffetlilik yolunu
tercih ettikleri sürece yüce Allah onları
zenginleştirmeyi garantilemiştir. "Eğer
bunlar fakir iseler Allah'ın lütfu ile zenginleşirler."
Bu doğrultuda Hz. Peygamber de şöyle buyurmaktadır:
"Üç kişiye yardım etmeyi yüce Allah üzerine almıştır.
Allah yolunda cihad eden kişi,
karşılığını ödemek koşulu ile
özgürlük için sözleşme yapan köle, bir de iffetini
koruyarak evlenmek isteyen bekar?" (Tirmizi ve Nesai)
Toplumun bekarları evlendirme beklentisi içinde olunduğu
sıralarda, yüce Allah evlilikle onları
zenginleştirene kadar ne kadar namuslu kalmaya özen
göstermeleri emrediliyor:
"Evlenme imkanı bulamayanlar, Allah lütfu ile
kendilerini zenginleştirene kadar namuslu kalmaya özen
göstersinler, zinadan kaçınsınlar."... "Allah'ın
nimeti boldur ve O her şeyi bilir." İffetli
kalmak isteyeni sıkıntıya sokmaz Çünkü O, onun
niyetini ve iyi davranışlı olanı bilir.
İşte İslâm problemi bu şekilde pratik
olarak karşılıyor, evlenecek durumda olan
kişiye, mali bakımdan yetersiz de olsa evlenmesi için
uygun bir ortam hazırlıyor. Bilindiği gibi mal, çoğu
zaman evliliğin önünde ayılması son derece güç
olan bir engeldir.
Toplumda kölelerin varlığı, ahlaki düzeyin düşüklüğüne
uygun bir husus olması, yine kölenin insanlık onuruna
ilişkin duyarlılığının zayıf
olması nedeniyle zinanın rahat ve serbestçe işlenmesine
yardımcı bir konuda olması, ayrıca İslâm
düşmanlarının müslüman esirleri köleleştirmelerine
karşılık olarak o toplumda kölelerin varlığının
bir zorunluluk olması nedeniyle, İslâm fırsat
doğdukça kölelerin özgür olmaları için ortam oluşturmaya
çalışıyordu. Dünya düzeyinde köleliğin
kalkmasını sağlayacak koşullar oluşana
kadar... Bu yüzden özgürlüğünü elde etmek için sözleşme
yapmak isteyen köleye olumlu karşılık verilmesini
zorunlu kıldı. Köle, belli bir miktar mal ödeyip
özgürlüğünü satın alabilir böylece.
"Ödeyecekleri belirli bir bedel karşılığında
özgürlüklerine kavuşmak üzere sizinle sözleşme
yapmak isteyen elinizin altındaki köleler ile, kendilerinde
iyi insan olma belirtileri gördüğünüz taktirde sözleşme
yapınız.
Bu işin zorunluluğu (vacipliği) konusunda
fıkıh bilginleri arasında görüş
ayrılıkları vardır. Biz köle ile sözleşme
yapılmasının zorunluluğu düşüncesindeyiz.
Çünkü İslâmın özgürlüğe, insanlık
onuruna ilişkin başlıca hareket çizgisine paralel
bir görüştür bu. Sözleşme yapıldıktan
sonra artık kölenin malı kendisine aittir. Ödemesi
gereken bedeli biriktirebilmesi için yaptığı
işin ücretini de alır. Ayrıca zekât gelirinden de
kendisine bir pay vermek gerekir. "Allah'ın size
bağışladığı servetinizden onlara
yardım ediniz." Ama bu, efendisinin kölede iyi
bir nitelik görmesi şartına bağlıdır. Bu
iyi nitelik öncelikle müslümanlıktır, sonra da para
kazanabilme yeteneğidir. Özgür kaldıktan sonra
insanlara yük olmaması içindir bu şart. aksi takdirde
köle, yaşayabilmek için, istediğini alabilmek için,
en aşağılık yollara başvurur. İslâm
karşılıklı dayanışmaya dayalı
bir düzendir, aynı zamanda gerçekçi bir düzendir de.
önemli olan "köle özgürlüğüne kavuştu"
demek değildir. İsimlerin, ünvanların
değişmesi önemli değildir. Önemli olan pratikte
yaşanan gerçek durumdur. köle serbest kaldıktan sonra,
mal kazanma yeteneğine sahip olmadığı,
insanlara yük olmaktan kurtulmadığı, yani biçimsel
özgürlükten daha pahalı, daha ağır şeyleri
satmak suretiyle yaşamak için pis yollara düşmekten
kurtulmadığı sürece gerçek anlamda özgür olamaz.
İslâm, toplumu arındırmak için köleyi serbest bırakır,
yeniden ve daha şiddetli, daha tehlikeli bir şekilde
kirletmek için değil. ( Kölelik düzeni, savaş
esirlerinin köleleştirilmesini yasaklayan uluslararası
anlaşmalarla birlikte ortadan kalkmıştır.
Çünkü İslâmda kölelik düzeni geçiciydi ve benzeri ile
karşılık verme ilkesinden kaynaklanıyordu.)
Bazı kölelerin fuhuş bataklığına düşmesi,
toplumda kölelerin bulunmasından daha tehlikelidir. Cahiliye
döneminde herhangi bir adamın cariyesi olsaydı, onu
zina yapmaya gönderirdi, bunun karşılığında
ondan belli bir miktar haraç alırdı. -İşte bu
günümüzde de bilinen fuhuş şeklidir- İslâm,
müslüman toplumu arındırmak isteyince genel anlamda
zinayı yasakladı. Bu durumu da özel bir ifadeyle özel
olarak hükme bağladı.
"Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi dünyalık çıkarları
uğruna fuhuşa zorlamayınız. Kim onları
zorlarsa bilsin ki, uğradıkları zorlamadan sonra
Allah onlar hakkında affedicidir ve merhametlidir."
Cariyelerini bu kötülüğü işlemeye
zorlayanların böylesine iğrenç bir yolla dünya malı
kazanmak amacı ile fuhuş işlemek için onları
tehdit edenlerin bu davranışı yasaklanıyor.
Kendi istekleri dışında zorlanmaları durumunda
zorlanan cariyelere bağışlanma ve merhamet sözü
veriliyor.
Süddi diyor ki, "Bu ayet münafıkların
elebaşısı Abdullah b. Ubeyy b. Selul hakkında
inmiştir. Abdullah b. Ubeyy b. Selul'un Muaze adında bir
cariyesi vardı. Kendisine misafir geldiği zaman
onları onurlandırmak için cariyenin misafirlerle cinsel
ilişkide bulunmasını isterdi. Cariye gidip bu
durumu Hz. Ebubekir'e şikayet etti. Hz. Ebubekir de durumu
Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- açtı. Bunun
üzerine Peygamberimiz cariyenin alıkonmasını
emretti. Abdullah b. Ubeyy b. Selul bağırıp çağırarak:
"Bizi kim Muhammed'den kurtaracak, cariyelerimizi elimizden
alıyor?" dedi. İşte yüce Allah bu ayeti onlar
hakkında indirdi."
İffetli kalmak istedikleri halde, basit bir dünyalık
karşılığı cariyelerin fuhuşa
zorlanmasına ilişkin bu yasaklama, Kuran'ın
İslâm toplumunu arındırma, cinsel birleşmenin
iğrenç yollarını kapatma stratejisinin bir parçasıdır.
Çünkü fahişelerin varlığı,
kolaylığından dolay çoğu insanı zinaya sürükler.
Ama insan eğer fuhuş yoluyla tatmin olmazsa, temiz ve
insana yaraşır yolda tatmin olmaya yönelecektir.
Fahişelerin, emniyet subapı olduğuna, onurlu
aileleri koruduğuna, çünkü evlilik zorlaştığı
zaman bu fıtri ihtiyacı, bu iğrenç yöntemle karşılamaktan
başka çözüm olmadığına, aksi taktirde
doyumsuz kişilerin aç kurtlar gibi temiz ırzlara
saldıracaklarına ilişkin söylentilerin hiçbir değeri
yoktur.
Hiç kuşkusuz bu tür bir düşünce sebep ve
sonuçların yerlerini değiştirmenin ürünüdür.
Çünkü cinsel eğilim temiz, arı yeni kuşaklar
aracılığı ile hayatın sürekliliği
amacına yönelik olmalıdır. Bunun için toplumlar,
fertlerin makul bir hayat sürmesine ve evlenmesine elverecek
şekilde ekonomik sistemlerini düzeltmelidirler. Bundan sonra
yine de kural dışı durumlar baş gösterecek
olursa, bunlar da özel yöntemlerle çözümlenmelidir. Bunun
içinde fahişelere ihtiyaç olmadığı gibi,
toplumun duyup görebileceği bir şekilde
cinselliğin ağırlığını
hafifletmeye ya da fazlalıkları atmak isteyen herkesin
istediği zaman uğrayabildiği iğrenç yerler
açmaya gerek yoktur.
Böyle bir pisliğin yayılması için ekonomik
sistem ıslah edilmelidir. Böylece ekonominin bozukluğu,
insanlığın aşağılık birer
portresi şeklinde olan genel iğrenç yerlerin açılmasına
neden oluşturmamış olur.
Yeri göğü bağlayan, insanlığı
Allah'ın nuru ile aydınlanan parlak ufuklara yükselten
İslâmın, her şeyi her yönüyle çözümleyen
tertemiz ve iffetlilik unsurunu ön planda tutan sistemiyle yaptığı
budur işte.
Bu bölüm üzerine, Kuran'ın konu ve atmosferle uyum
oluşturan bir niteliğinin vurgulanması suretiyle
bir değerlendirme yapılıyor: