Yüce Allah, evleri, insanları
sığındığı, ruhların huzura
kavuştuğu nefislerinin tatmin olduğu, ayıp ve
görülmesi yasak olan yerlerinin açığa çıkması
bakımından güven duydukları sinirleri tahrip eden
sakınma ve korunma yükünü üzerlerinden attıkları
meskenler kılmıştır.
Herhangi bir kimsenin ancak ev halkının bilgisi ve
izni ile, yine onların istedikleri bir zamanda ve
insanları karşılamak istedikleri bir durumda
girebildiği güvenli ve dokunulmaz yerler olmadıkları
sürece evler bu özelliklerini koruyamazlar.
Çünkü yabancı kimselerin izinsiz girip evlerin
dokunulmazlıklarını çiğnemeleri, ev
halkından bazı kimselerin ayıp yerlerini görmelerine
neden olabilir. Şehevi duyguları tahrik eden durumlarla
karşılaşabilirler. Bu da;ani
karşılaşmalar ve kısa
bakışların tekrarlanıp kasıtlı
bakışlara dönüşmesinden kaynaklanan günahı
işlemek için bir fırsat oluşturur. Beklenmeyen ve
kasıtlı olmayan karşılaşmaların
uyandırdığı eğilimlerin harekete geçirdiği
bu duygular, birkaç adım sonra günahkar ilişkilere ya
da psikolojik komplekslere ve sapıklıklara
kaynaklık eden yasak şehevi tatmin yollarına dönüşür.
Cahili Araplar döneminde evlere pervasızca ve adeta
saldırarak girerlerdi. Bir ziyaretçi eve girer sonra da
"Girdim" derdi. O sırada ev sahibi ile eşi
başkasının görmemesi gereken bir durumda
olabilirlerdi. Kadın çıplak olabilirdi veya ayıp
yerleri açıkta olabilirdi: Erkekde öyle. Bu ise, can sıkıcı
ve yaralayıcı bir davranıştı. Evlerin güvenliğini
ve huzurunu bozardı. Ayrıca baştan çıkarıcı
şeyleri görmesi sonucu nefisleri şurda burda fitneye düşürürdü.
Bütün bunlardan dolay yüce Allah, müslümanları bu yüksek
edep kuralı ile edeplendirmiştir. İzin isteyerek
evlere girmeleri, ev halkına selam verip güven ortamını
oluşturmaları; evlere girmeden önce içerdekilerin endişelerini
giderme kuralını getirmiştir:
"Ey mü'minler kendi evlerinizin dışındaki
evlere izin alıp halkına selam vermeden girmeyiniz."'
Ayetin orijinalinde izin isteme ifadesi yerine
yakınlık oluşturma ifadesi kullanılıyor.
Bu ise, izin istemedeki kibarlığı ve gelenin
giriş nezaketini ima etmektedir. Böylece ev halkında
ona karşı bir yakınlık ve onu
karşılamaya hazırlanma isteği uyanır.
Kuşkusuz bu, ruhların durumlarını gözetmeye,
insanların kendi evlerindeki koşullarını ve bu
koşullara eşlik eden zorunlu durumları
değerlendirmeye ilişkin son derece nazik ve kibar bir
yaklaşımdır. Çünkü evlerde öyle durumlar olur
ki, bu yüzden ev halkının gece veya gündüz gelenler
karşısında zor duruma düşmeleri ve mahcup
olmaları doğru değildir.
İzin istendikten sonra evde, ev halkından bir kimse
bulunabilir de, bulunmayabilir de. Eğer evde kimse yoksa,
izin istendikten hemen sonra eve dalmak doğru değildir.
Çünkü evlere izinsiz girilmez.
"Eğer kapısını çaldığınız
evde hiç kimse yoksa size izin verilmedikçe içeriye
Kırılmadan ve ev halkının size kötü
davrandıklarını, sizden nefret ettiklerini düşünmeden
geri dönünüz. Çünkü insanların birtakım
sırları ve mazeretleri olur. Bu yüzden her zamanki koşulların
ve durumların değerlendirilmesi kendilerine
bırakılmalıdır.
"Hiç kuşkusuz Allah,ne yaparsanız onu bilir."
Allah, kalplerin gizli yönlerinden haberdardır,
kalplerdeki itici ve tahrik edici duyguları bilir.
Fakat otel; pansiyon ve misafirlere ayrılmış
evlere, izin istediğinizde bu sizin
ihtiyacınızı gidermenize engel oluşturacaksa,
o zaman bu tür yerlere izinsiz girmenizde bir sakınca yoktur.
"Şenlik olmayan ve içinde eşyanızın
bulunduğu evlere izinsiz girmenizin hiçbir sakıncası
yoktur. Allah sizin gerek açığa vurduğunuz ve
gerekse gizli tuttuğunuz bütün duygularınızı
bilir."
Şu halde mesele, yüce Allah'ın gizli açık tüm
duygularınızı bilmesi ve, gizli açık sizi gözetmesi
ile ilişkilidir. Bu gözetim kalplerin itaatinin ve üstün
edep kuralını örnek edinmelerinin garantisidir. Yüce
Allah bu kuralı, insanın her eğilimi için eksiksiz
bir sistem belirleyen kitabında vurgulamıştır.
Kur'an hayat sistemidir. Bu yüzden sosyal hayatın
ayrıntı sayılan bu yönünü de kapsar, özenle ele
alır. Çünkü Kur'an insan hayatını hem bütün
hemde parça olarak düzenler. Bu düzenleme, hayatın
ayrıntıları ile yüce ve bütünsel düşünce
arasında bir ahengin oluşması içindir. Evlere izin
alarak girmek bir mesken,bir barınak olarak evlerin
dokunulmazlıklarını gerçekleştirir. Bu ev
halkı üzerinde ani baskına uğrama endişesini,
sürpriz gelişlerin meydana getirdiği
sıkıntıyı ve ayıp yerlerinin ortaya çıkması
ile yaşanacak korkuyu giderir. Hiç kuşkusuz, avret (görünmesi
istenmeyen ayıp şeyler) kavramı oldukça geniştir.
Bununla, söylenir söylenmez zihinde uyanan olguların
dışındaki şeyler de kastedilmiştir.
Burada sadece bedensel ayıp kastedilmiyor, bunun yanında
ev halkının, hazırlanmadan, süslenmeden, etrafa
çeki düzen vermeden insanların sürpriz gelişleri ile
görmelerini istemedikleri yiyecek, giyecek ve eşyalara
ilişkin ayıplar da kastediliyor. ayrıca
insanların gizli kalmasını istedikleri psikolojik
duygular ve durumlar da sözkonusudur. Hangi biriniz, etkin bir
duygulanmadan dolayı ağlayacak kadar zayıf bir
durumdayken ya da tahrik edici bir nedenden dolayı son derece
öfkeliyken yahut yabancılardan sakladığı bir
demen acı çekiyorken insanların kendisini görmesini
ister?
İşte Kur'an'ın belirlediği hayat sistemi bu
yüce davranış kuralını, evlere izin isteyerek
girme kuralını. koyarken bütün bu incelikleri gözetmiştir.
Bunun yanında elde olmayan sürpriz bakışların,
ani karşılaşmaların gerçekleşme
imkanın da en aza indirmiştir. Çünkü bu, bakış
ve karşılaşmalar gizli şehvet ve arzuları
uyandırır. İlişkiler ve buluşmalar
onlardan kaynaklanır. Hiç kuşkusuz bunları
şeytan planlar ve koruyucu gözlerin ve uyanık kalplerin
gaflet anında insanı, orada burada bu tür sapık
ilişkilere yöneltir.
Bu ayetlerin inmesi ile birlikte ilk defa bu edep kuralına
muhatap olan mü'minler bunun bilincine varmış ve en
başta da Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- bu
kuralı uygulamıştır.
Ebu Davud ve Nesai, Ebu Amr el-Evzai'nin Kays b. Sâ'd b.
Ubade'den rivayet ettiği şu hadisi naklederler: "Resulullah
bizi evimizde ziyaret etti ve "Es selamu aleyküm ve
rahmetullah" dedi. Sâ'd sessizce selamını
aldı. Kays diyor ki: "Resulullah'a izin vermeyecek misin?"
dedim. Sâ'd "Bırak bize çok selam versin" dedi.
Resulullah tekrar "Es-selamu aleyküm ve rahmetullah"
dedi. Sâ'd yine sessizce selamını aldı. Resulullah
bir daha "Es-selamu aleyküm ve rahmetullah" dedi ve
geri döndü. Sâ'd hemen arkasından koşup "ya
Resulullah ben senin selamını duyuyor ve sessizce cevap
veriyordum. Amacım bize çok selam vermeni sağlamaktı"
dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz Sâ'd'la birlikte geri döndü.
Sâ'd yıkanmasını istedi, Peygamberimiz de
yıkandı. Sonra Sâ'd ona zaferan (sarı) ya da Vers
(kırmızı) renkli bir elbise verdi. Peygamberimiz
elbiseye büründü, sonra ellerini kaldırıp şöyle
dedi: "Allah'ım salat ve selamını Sa'd b.
Ubade'nin soyu üzerine indir."
Ebu Davud Huzeyl'den şöyle rivayet eder: Bir adam geleli
-Osman diyor ki, "o adam Sâ'd idi"- Resulullah'ın
kapısının tam karşısında durdu ve içeri
girmek için izin istedi. O sırada kapının
karşısında duruyordu. -Osman diyor ki, "kapının
tam karşısında dikilmişti"- Peygamberimiz
-salât ve selâm üzerine olsun"Böyle mi yaparsın?"
veya "Böyle mi? Asıl bakmak için izin istenir"
dedi.
Ebu Davud Rabi'den şöyle rivayet eder: Amiroğullarından
bir adam Resulullah'a gelip eve girmek için izin istedi ve "gireyim
mi?" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz -salât ve selâm
üzerine olsun- hizmetçisine "Git şu adama nasıl
izin isteyeceğini, "esselamu aleyküm, girebilir miyim?"
demesini öğret" dedi. Adam Peygamberimizin sözlerini işitti
ve "Esselamu aleyküm, girebilir miyim?" dedi.
Peygamberimiz izin verdi o da eve girdi.
Muğire'nin, Muğire de mücahid'in şöyle dediğini
anlatır. İbn-i Ömer bir işten geliyordu.
Susuzluktan kavrulmuştu. Kureyşli bir kadının
çadırının yanına geldi ve "Esselamu
aleyküm, girebilir miyim?" dedi. Kadın "güvenle
gir" dedi. İbn-i Ömer sözlerini tekrarladı,
kadın da aynı cevabı verdi. Bu arada İbn-i
Ömer ileri geri gidip geliyordu. Kadına "gir de"
dedi. Kadın da "gir"dedi. O da girdi.
Ata b. Rabah İbni Abbas'tan şöyle rivayet eder.
Dedim ki: Aynı evde benimle beraber kalan ve aynı odada
kalan yetim kız kardeşlerimin yanına girmek için
izin istemem gerekiyor mu? "Evet" dedi. Bana ruhsat
vermesi için tekrar sordum, kabul etmedi ve "onları çıplak
görmek ister misin"? dedi. "Hayr"dedim. "O
halde yanlarına girerken izin iste" dedi. Tekrar sordum.
Bu sefer "Allah'a itaat etmek ister misin" dedi.
"Evet" dedim. "O halde izin iste" dedi.
Bir sahih hadiste Resulullah'ın -salât ve selâm üzerine
olsun- erkeğin ansızın evine gelmesini
yasakladığı anlatılır. Bir rivayete göre
de "Geceleyin haber vermeden evine girmesini yasaklamıştır."
Bir başka hadiste Peygamberimizin -salât ve selâm
üzerine olsun- bir yolculuktan dönerken Medine'ye gündüz geldiği,
ama şehre girmeyip dışında
konakladığı ve "yatsıya kadar -yani gündüzün
sonuna kadar- bekleyin, dağınık saçlar taransın,
görünmeyen yerlerdeki kıllar da temizlensin öyle
girelim" dediği anlatılır.
İşte yüce Allah'ın kendilerine öğrettiği
ve Allah'ın nuru ile aydınlanan parlak ve yüce edep
kuralı sayesinde Hz. Peygamberin ve
arkadaşlarının duyguları bu kadar kibar, bu
kadar ince bir düzeye ulaşmıştı.
Bu gün, biz de müslümanız, ne var ki, bu inceliklere
karşı duyarlılığımız
kalmamış,kabalaşmıştır. Adam kalkar
gündüzün veya gecenin herhangi bir saatinde kardeşinin
evine gelir,kapıyı çalar, çalar, çalar. Ev halkı
kapıyı açmak zorunda kalana kadar asla geri dönmez.
Evde telefon da olabilir. Gelmeden önce, bu yolla izin
isteyebilir veya durumun gelmesine uygun olup olmadığını
öğrenebilir. Ama o buna aldırmaz, zamansız ve
yersiz baskın yapmayı tercih eder. Sonra gelenekler de
misafirin geri çevrilmesini hoş karşılamaz.
Çünkü gelmiştir artık. Ev halkı bu béklenmeyen
ve habersiz gelişten hoşnut olmasalar bile içeri almak
zorunda kalırlar.
Bugün biz de müslümanız, ama herhangi bir yemek
saatinde kardeşimizin kapısını çaldığımızda,
şayet bize yemek verilmeyecek olursa, bozuluruz. Aynı
şekilde gece geç saatte kapılarını çaldığımızda
eğer yatıya alıkoymazlarsa yine bozuluruz. Hiçbir
zaman özürlerini takdir etmeyi, onlara hak vermeyi düşünmeyiz.
Bunun nedeni İslâm edebi ile edeplenmemiş
olmamızdır, arzularımızı Hz. Peygamberin
-salât ve selâm üzerine olsun- getirdiği
davranış kurallarına uydurmamamızdır, yüce
Allah'ın doğruluklarını belgeleyecek hiçbir
kanıt indirmediği yalan yanlış geleneklere
kul-köle olmamızdır
Bazan bizim dışımızda; İslâm inancını
benimsemeyen birtakım insanlar görürüz. Bunlar dinimizin
kişisel edep olması, hayat tarzında uyulacak
kurallar olması için getirdiği görgü kurallarına
benzer davranışları korudukları zaman bu gördüklerimiz
bazen hoşumuza gider, bazen de onları
yadırgarız. Ama köklü dinimizi öğrenmeye, ona güven
içinde sığınmaya çalışmayız.
FİTNENİN YOKEDiLiŞİ
Evlere izin isteyerek girme kuralından sonra -ki bu
duyguların arınması ve beklenmeyen fitne
nedenlerinden sakınılması için kural haline
getirilmiş korunma amaçlı bir uygulamadır-
fitnenin önü alınıyor, yolu kapatılıyor.
Tahrik edici fitne yerlerine bakmanın ve baştan çıkarıcı
anlamlı hareketlerin etkisiyle oluşan fitnenin önüne
geçiliyor.