Hataları, günahları ve isyanları yüzünden
suda boğuldular, ateşe sokuldular. Bu ayette bağlaç
olarak "fa" harfinin kullanılmış
olması bir amaca yöneliktir. Çünkü ateşe
sokulmaları ile su da boğulmaları arasında
uzun bir zaman yoktur. Aradaki zaman
farklılığı kısadır, yok gibidir.
Çünkü zaman Allah'ın ölçüsünde bir değer ifade
etmez. Sıralânış ve ardardalık onların dünyada
boğulmaları ve ahirette ateşe sokulmalarından
kaynaklanıyor. Burada dünya ve ahiret arasındaki
kısa dönemdeki kabir azabı da kastedilmiş olabilir.
"Allah'tan başka yardımcı bulamadılar."
Ne evlat, ne mal, ne iktidar ve ne de dost edindikleri düzmece
tanrıları kendilerine yardımcı olamadı.
İki kısacık ayette, isyancı, kıt
anlayışlı sapıkların işi bitiriliyor.
Hayat kütüğünden isimleri siliniyor, defterleri
dürülüyor. Bu, surenin akışının Hz. Nuh'un
onların yok edilmeleri için yaptığı
duayı sunmasından önce gerçekleşiyor. Burada suda
boğulmaları ayrıntılı olarak
anlatılmıyor, onları boğan tufandan da uzun
uzadı ya söz edilmiyor. Çünkü burada kalıcı
olması istenen atmosfer, işlerinin çarçabuk bitirilmiş
olmasıdır. Öyle ki onların suda
boğulmaları ile ateşe sokulmaları
arasındaki mesafe de "fa" bağlacı ile
ortadan kaldırılıyor. Kur'an-ı Kerim'in
olağanüstü tasvirler ve çarpıcı ifadeler yoluyla
mesajlarını iletmede kullandığı genel yöntem
budur. Bu yüzden biz de ayetlerin akışının
oluşturduğu atmosferin önünde duruyor ve suda boğulmaları
ile ateşe sokulmaları kıssasını uzun
uzadı ya anlatarak öteye geçmek istemiyoruz.
Sonra Hz. Nuh'un duası ve mücadelenin sonunda Rabbine
yakarışı sunuluyor:
Hz. Nuh'un kalbi yeryüzünün zamanındaki insanların
ulaştığı önü alınmaz,
katışıksız kötülükten yıkanması
gerektiğini sezmişti... Kimi zaman yeryüzünün
zalimlerden yıkanmasından başka çıkar yol
bulunmaz olur. Çünkü onların varlıkları
Allah'ın davetinin önünde aşılmaz bir engel
oluşturur. insanların kalpleri ile davanın
arasına girerler. İşte Hz. Nuh yeryüzünde tek bir
zalim ve tek bir barınakları kalmamacasına yok
edilmelerini isterken bu gerçeği dile getirmişti: "Doğrusu
sen onları bırakırsan kullarını
saptırırlar." "Kullarım"
ifadesinden Hz. Nuh'un müminleri kastettiği
anlaşılıyor. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de buna
benzer yerlerde bu anlamda kullanılır bu kelime.
Buna göre ya, zalimler sahip oldukları süper güçlerini
kullanarak müminleri inançlarından döndürürler. Veya
zalimlerin büyük bir iktidara sahip olmaları, bunun
yanısıra yüce Allah'ın onları rahat
bırakması müminleri yanıltır, böylece
inançlarından dönerler.
Ayrıca zalimler, kafirlerin doğup geliştiği
bir çevre, bir ortam oluştururlar. Bu çevrede doğan
çocuklar küfrün yaygınlaşmasına aracı
olurlar. Çünkü zalimlerin oluşturduğu ortam
onları kendine göre biçimlendirir. Aydınlığın
doğmasına fırsat vermez. Kendi
oluşturdukları sapık ortamın çevrelerini
bürümesi sonucu gözlerini açamaz olurlar. İşte Hz.
Nuh'un sözleri bu gerçeğe işaret ediyor. Kur'an-ı
Kerim bu sözleri şu şekilde aktarır: "Sadece
ahlâksız ve çok inkarcıdan başkasını
doğurup yetiştirmezler..." Onlar toplumun içinde
batıl ve sapık geleneklerin yayılmasına
önayak olurlar. Bunlara dayalı gelenekler, rejimler, düzenler
ve yasalar oluştururlar. Bunların gölgesinde de Hz.
Nuh'un söylédiği gibi ancak ahlâksızlar, kafirler
yetişir.
İşte bu yüzden Hz. Nuh kırıp geçirmeyi,
taş üstünde taş bırakmamayı temenni eden
ezici duada bulunuyor. İşte bu yüzden yüce Allah duasını
kabul ediyor, yeryüzünü o kötülükten temizliyor, herşeye
gücü yeten, karşı konulmaz gücüyle o pislikleri yıkıyor,
yeryüzünü arındırıyor.
Hz. Nuh duasının sonunda yaptığı yok
etmeyi, kırıp geçirmeyi, ezmeyi öngören bedduasının
yanısıra şunları da söylüyor: "Zalimlerin
de yalnız helakini artır." Yani onları yok
et, köklerini kurut. Bunun yanısıra şu ürpertici,
şu sevimli yakarış yer alıyor: "Rabbim!
Beni, anamı, babamı, evime inanmış olarak
gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla."
Hz. Nuh'un bir peygamber olarak, Rabbinden kendisini
bağışlamasını istemesi, yüceler yücesi
Allah'ın huzurunda saygın bir Peygambere
yaraşır bir edep tavrıdır. Rabbi huzurunda bir
kulun tavrıdır bu. insan olduğunu, hata
ettiğini, kusur işlediğini unutmayan, bununla
beraber itaat eden, kulluk sunan ve Allah lütfu ile kendisini
bürümedikçe amelleri ile cennete giremeyeceğini bilen bir
kulun edep tavrıdır bu. Nitekim peygamber kardeşi
Muhammed de -salât ve selâm üzerine olsun- böyle söylemişti.
İşte Hz. Nuh'un isyancı, suçlu ve büyüklük
taslayan kavmini davet ettiği istiğfar budur. O, bir
peygamber olarak, bunca mücadeleden sonra ve bunca yorucu
çabadan sonra bağışlanma diliyor. Rabbine çalışma
raporunu sunarken bağışlamasını istiyor.
Ve anne-babası için yaptığı dua... Bir
peygamberin mümin anne-babasına yönelik iyiliğinin
belirtisidir. Eğer anne babası mümin olmasalardı,
diğerleri ile birlikte suda boğulan kafir oğlunu
reddettiği gibi onları da reddederdi. (oğlu ile
ilgili meseleye Hud suresinde değinilmiştir.)
Özel olarak evine mümin olarak girenler için yaptığı
dua da bir müminin bir başka mümine yönelik iyilik
temennisinin ifadesidir. Kendisi için istediği gibi
kardeşine de hayır dilemesidir. Evine mü'min olarak
girenlerin Özellikle belirtilmesi, bunun kurtuluş alameti
olmasından ve onların kendisi ile birlikte gemiye
binecek olmasından dolayıdır.
Bundan sonra genel olarak tüm mümin erkek ve kadınlara
dua etmesi de, bir müminin tüm zaman ve mekanlardaki müminlere
yönelik iyi duygularının, zaman ve mekan
farklılığına rağmen aradaki
yakınlık bağının bilincinde oluşunun
ifadesidir. Hiç kuşkusuz bu, zaman ve mekan
farklılığına rağmen
bağlılarını, sağlam sevgi, köklü özlem
bağları. ile birbirine bağlayan bir inanç
sistemine özgü Hayret verici bir sırdır. Yüce Allah
bu sırrı hem inanç sisteminin özüne hem de inanç bağı
ile birbirlerine bağlayan müminlerin kalplerine yerleştirmiştir.
Müminlere yönelik bu sevgiye karşın, zalimlere
karşı da derin bir nefret duyuyor:
"Zalimlerin de yalnızca helâkini artır."
Ve sure sona erdi. Bu surede seçkin peygamber Hz. Nuh'un cihadının
aydınlık bir tablosu sunuldu. Bir de inatçıların,
zalimlerin yanlışta ısrar arını
somutlaştıran karanlık bir tablo çizildi. Bu iki
tablo kalbe bu saygın ruha yönelik bir sevgi, bu soylu
cihada yönelik bir Hayret, zorluklar ve meşakkatler ne
olursa olsun, acılar ve fedakarlıklar ne kadar
ağır olursa bu sarp yolda yürüme isteği ve
kararlılığı uyandırdılar. Çünkü
bu yol, insanı kendisi için yeryüzünde öngörülen
kemal/kusursuzluk düzeyine ulaştıracak biricik yoldur.
Bu yol aracılığı ile insan yüceler yücesi,
ulu Allah'a doğru yol alır.