bilir.
Bu sadece bir görüştür, Allah'ın yasası ile
ilgili karşılaştırmalı gözleme dayalı
bir sonuçtur.
Sure, peygamberlik misyonunun kaynağını
vurgulayan ve bu gerçeği pekiştiren bir ifadeyle
başlıyor. Ardından Hz. Nuh'un sunduğu
mesajın özünü özetleyerek hatırlatıyor.
Mesajın özü, uyarıdır:
"Milletine can yakıcı bir azap gelmezden önce
onları uyar."
Hz. Nuh'un, uzun yıllar verdiği mücadelenin, yaptığı
davetin sonunda Rabbine sunduğu bilançodan anlaşıldığı
kadariyle onun milleti büyüklenme, burun kıvırma,
serkeşlik yapma ve sapıklıkta o kadar ileri
gitmişlerdi ki, onlara yönelik mesajın `uyarı'
kelimesi ile özetlenmesi son derece normaldir. Kavmine yönelik
davetinde ilk önce acıklı azapla başlaması, dünya
veya ahirette veya her ikisinde birlikte başlarına
gelecek olan çetin azabı gündeme getirerek söze girişmesi,
onların durumuna son derece uygundur.
Görevlendirme sahnesinden surenin akışı öz bir
ifadeyle mesajın açıkça duyurulduğu sahneye geçiyor.
Bu mesajın en belirgin özelliği uyarı içerikli
oluşudur. Bununla beraber, işlenen günah ve hataların
bağışlanabileceği, hesaplaşmanın
kıyametteki son hesâplaşmaya kadar
ertelenebileceği ima ediliyor. Bunun yanısıra
kendilerine yöneltilen çağrının temel ilkeleri de
kısa ve öz bir ifadeyle dile getiriliyor:
"Dedi ki: `Ey milletim! Şüphesiz ben, size
gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
Allah'a kulluk edin; O'ndan sakının ve bana itaat edin
ki Allah günahlarımdı size
bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar
ertelesin; doğrusu Allah'ın belirttiği süre
gelince geri bırakılmaz; keşki bilseniz."
"Ey
Uyarıcılığını
açıkça ortaya koyuyor, gerekçesini, kanıtını
gözler önüne seriyor. Kem küm etmiyor, lafı
ağzında gevelemiyor. Mesajını iletme
işini ağırdan almaya kalkışmıyor.
Onları çağırdığı gerçek hususunda
ve sunduğu gerçeği yalanlayanları bekleyen azap
hususunda kapalılığa,
karışıklığa yer vermiyor.
Onları çağırdığı şey son
derece basit, açık ve tutarlıdır: "Allah'a
kulluk edin ondan sakının ve bana itaat edin."
Tek ve ortaksız Allah'a kulluk. Duygu ve
davranışlara egemen olan Allah'tan korkmak. Hayat düzenlerini
ve davranış kurallarını alacakları bir
kaynak olarak öngördüğü peygamberine itaat.
Ana hatlarıyla vurgulanan bu prensiplerle gök menşeli
dinlerin temel özellikleri dile getiriliyor. Bunun ardından
daha geniş boyutlu açıklamalara, ayrıntılara
geçiliyor. imana dayalı düşüncenin büyüklüğü,
derinliği, genişliği,
kapsamlılığı, en ince noktasına kadar
varlıklar aleminin ve insan varlığının
değişik yönlerini içermesini vurguluyor.
Sadece Allah'a kulluk sunmak, eksiksiz bir hayat sistemidir. Bu
sistem, ilahlık ve kulluk gerçeklerine, yaratıcı
ile yaratıklar arasındaki ilişkiye, evren ve insan
hayatındaki güç ve değerlerin gerçek mahiyetine ilişkin
düşünceyi kapsar. Bu yüzden insanlığın
hayat düzeni bu düşünceye dayalı olarak biçimlenir.
Böylece her yönüyle özgün bir hayat sistemi oluşur.
ilahlık makamı ile kulluk makamı arasındaki
ilişkiye, yüce Allah'ın eşya ve canlılara
ilişkin olarak belirlediği değer
yargılarına dönük bir hayat sistemidir bu.
Allah korkusu... insanların bu sisteme bağlı
kalmalarının, sağa-sola sapmamalarının,
çarpıtmaya kalkışmamalarının, uygularken
yanıltmamalarının tek güvencesi... Bu, aynı
zamanda, riyasız, gösterişsiz olarak Allah'ın
hoşnutluğunun gözetilmesini öngören üstün ahlakın
da kaynağıdır.
Peygambere itaat etmek: Allah'ın yolunda dosdoğru yürümenin
aracıdır. Hidayeti ilk merkeze bağlı kaynaktan
edinmenin yoludur. Sağlam, güvenli ve direkt bağlantıyı
sağlayan bir istasyon aracılığı ile göklerle
sürekli iletişim hâlinde olmanın tek seçeneğidir.
Dolayısıyle dünya üzerindeki hayatının
ilk dönemlerinde Hz. Nuh'un milletini çağırdığı
bu geniş çizgiler, ondan sonra her kuşağa yöneltilen
Allah davasının özetidir. Buna karşılık
Hz. Nuh, yine Allah'ın tevbe edenlere, pişman olanlara
vaadettiği ödülü bildirmişti:
"Ki Allah günahlarınızı size
bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar
ertelesin."
Allah'a kulluk sunmaya, O'ndan korkmaya ve peygamberine itaat
etmeye ilişkin çağrıya olumlu
karşılık vermenin ödülü bağışlanma
ve geçmiş günahların sorumluluğundan
kurtulmadır; hesaplaşmanın Allah'ın bilgisinin
kapsamında belirlenen bir süreye kadar ertelenmesidir, kıyamet
gününe kadar hesap sorulmamasıdır. Dünya hayatında
topyekün yok edilme durumunda kalmamalarıdır. (ileride
Hz. Nuh'un Rabbine sunduğu bilançoda da görüleceği
gibi Hz. Nuh, dünya hayatında başka şeyler de
onlara vaadetmiştir.)
Ardından Hz. Nuh, bu sürenin değişmez
olduğunu ve vakti gelince kaçınılmaz olarak gerçekleşeceğini,
dünya azabının ertelenmesi gibi ertelenmeyeceğini
açıklıyor. Amaç, inanç sistemini ilgilendiren şu
büyük gerçeği vurgulamaktır:
"Doğrusu Allah'ın belirttiği süre gelince
geri bırakılmaz; keşke bilseniz."
Nitekim bu ayetin, yüce Allah'ın belirlediği her süreyi
kast etmiş olması da muhtemeldir. Bu durumda güdülen
amaç, genel bir ifadeyle bu ger,:eğin kalplere
yerleşmesidir. Şayet peygambere itaat edip
yanlıştan dönerlerse hesaplarının
kıyamet gününe bırakılacağından söz
edilmişken bu genel prensibin burada vurgulanması
uygundur.
Nuh peygamber hiçbir çıkar gözetmeden, herhangi bir
maddi yarar sağlamayı düşünmeden milletinin doğru
yola gelmesi için onurlu, saygın ve soylu mücadelesini
sürdürüyor. Bu soylu hedefe ulaşmak için burun kıvırmalara,
büyüklenmelere, alaycı saldırılara göğüs
geriyor. Dokuz yüz elli sene boyunca destansı bir sabır
örneği gösteriyor. Çağrısına olumlu
karşılık verenlerin sayısı neredeyse hiç
artmıyordu. Ama gerçekten yüz çevirme, sapıklıkta
ısrar etme ivme kazanıyordu, artarak sürüyordu. Sonra
dönüyor Hz. Nuh mücadelesinin sonunda, kendisine bu soylu
görevi, bu ağır yükümlülüğü veren Rabbine
rapor veriyor. Yaptıklarını ve
aldığı tepkileri anlatıyor. Aslında Rabbi
olup bitenleri biliyor. O da Rabbinden olup bitenlerden haberdar
olduğunu biliyor. Fakat bu, mücadelenin sonunda yorgun düşen
bir kalbin, peygamberlerin, resullerin, gerçek müminlerin
şikayetlerini sundukları biricik merciye, yani Allah'a
sunduğu şikayetlerdir.