Bu hükümden, temel sistemiyle çelişmediği sürece
imkan bulduğu her durumda İslâm'ın
barışı tercih ettiği açıkça
görülmektedir. Ancak tebliğ ve seçme özgürlüğü
bulunmalıdır. Müslümanların güvenliğinin
sağlanmasıyla birlikte davet hareketini engelleme söz
konusu olmamalıdır. Müslümanlar eziyetlere maruz
kalmamalıdır. Bizzat İslâm davası, donukluk
ve tehlikeyle karşı karşıya
bulunmamalıdır.
Bu yüzden -zimmet veya ateşkes gibi- sözleşmeli
toplumlara sığınan, onlara bağlanan ve
aralarında yaşayan kişiler de bu toplumlar statüsüne
tabidirler. Onlar gibi muamele görürler. Onlarla yapılan
barışın kapsamına girerler. Kuşkusuz bu,
şu hükümlerde somutlaşan açık ve belirgin
barış ruhudur.
Aynı şekilde esir alma ve öldürme hükmünden bir
diğer grup da istisna edilmektedir. Bunlar, kavimleriyle müslümanlar
arasında meydana gelen savaşta tarafsız
kalmayı tercilı eden kişiler, kabileler ya da
toplumlardır. Bunlar kavimleriyle birlik olup müslümanlarla
savaşmaktan hoşlanmazlar. Aynı şekilde müslümanlarla
birleşip kendi kavimleriyle de savaşmayı istemezler.
Bu yüzden, şunlara ya da bunlara dokunmaktan dolayı
duydukları sıkıntı yüzünden her iki gruptan
da ellerini çekerler.
"... Sizinle ve tuttukları grupla
savaşmayı içlerine sindiremeyerek size başvuran
yahudiler bu hükmün dışındadır."
Böylece İslâm'ın, müslümanlara ve davalarına
saldırmaktan vazgeçenler ile müslümanlarla yahut onlarla
savaşanlar arasında tarafsız kalmayı
yeğleyenlere karşı savaşmaktan kaçınıp
barışı istediği açıkça görülmektedir.
Ne müslümanlarla ne de kendi kavimleriyle savaşmaktan
hoşlanmayan kişiler Yarımada da, hatta bizzat
Kureyş içinde de mevcuttu. Ancak İslâm, onları
yanında veya karşısında yer almaları için
zorlamadı. Buna rağmen karşısında yer
almalarını da istemiyordu. Kendilerini İslâm'a
girmekten alıkoyan engeller ortadan kalkınca İslâm'a
girmelerini istiyordu. Nitekim öyle de oldu." (Bu hükümler,
pratik denemelerden sonra yarımadada iki dinin bir arada
yaşayamayacağı anlaşılınca Tevbe
suresindeki ayetlerle değiştirilmiştir (nesh
edilmiştir).)
Yüce Allah savaşmaktan hoşlanmayan tarafsızlar
hakkında bu tavrı takınmayı müslümanlara
sevdirirken, durumlarında olabilecek ikinci bir tavrı açıklamaktadır.
Kuşkusuz -bu şekilde savaşmaktan hoşlanmayan
tarafsızlar olacaklarına- yüce Allah onları müslümanlara
musallat edip düşmanlarıyla birlikte onlarla
savaştırabilirdi. Ancak yüce Allah bu şekilde
onları vazgeçirdi. O halde barış en uygunudur. En
iyisi onları bulundukları durumda bırakmaktır.
"Allah dileseydi onları üzerinize saldırtır,
onlar size savaş açarlardı. Eğer size
sataşmaz, savaş açmaz, barış teklifi
getirirlerse Allah onlara karşı herhangi bir eyleme
girişmenize izin vermemiştir."
İşte Kur'an'ın hikmetli eğitim metodu, bu
grup hakkında böyle bir tavır takınmaktan
hoşlanmayan yiğit müslümanların
ruhlarını bu şekilde okşamaktadır. Bu
tavırdaki yüce Allah'ın lütuf ve planını, müslümanların
omuzlarındaki yükü kat kat arttıracak düşmanlık
ve eziyetlerin bir kısmını
kaldırdığını açıklayarak
okşamaktadır. Onlara, sunulan iyiliği
almalarını, tepmemelerini ve kendilerinden uzak bir yol
tutan kötülükten kaçınmalarını ve onunla
karşılaşmamalarını öğretmektedir.
Ancak bunların hiçbiri dinlerinde tefrite kaçtıklarını,
inançlarında gevşek olduklarını ve basit bir
barış uğruna razı olduklarını ifade
etmez.
Kuşkusuz İslâm, ucuz bir barışı müslümanlara
yasaklamaktadır. Çünkü İslâm'ın amacı, ne
pahasına olursa olsun savaştan kaçınmak
değildir. İslâm, dâvânın ve müslümanların
hiçbir hakkını feda etmeyen bir barışı
hedeflemektedir. Ferdî ve kişisel hakları değil
elbette, yüklendikleri ve bu sayede müslüman ismini aldıkları
bu sistemin hakları kastedilmektedir.
Bu sistemin, yolunda çağrısının
duyurulmasına ve yeryüzünün her köşesinde insanlara
ulaşmasına mani olan her engelin
kaldırılması onun başta gelen
hakkıdır. Yeryüzünün her köşesinde -kendisine
bu çağrı ulaşmış- dileyen her kişi
hiçbir zarar ve işkenceye uğramaksızın bu
dine rahatlıkla girebilmelidir. Ayrıca, ne şekilde
olursa olsun ona inananlara zarar vermeyi düşünenleri
korkutacak bir gücün bulunması da zorunludur. Bundan sonra
barış esastır. Cihad ise kıyamete kadar sürecektir
kuşkusuz.
Ancak burada bir diğer grup vardır ki, İslâm
onlara aynı hoşgörüyü göstermiyor. Bunlar ilk grup
gibi zararlı bir münafık grubudur. Ne bir
ant(aşmaya uyuyorlar ne de müslümanlarla antlaşma
bulunan bir kavme bağlanırlar. O halde İslâm
serbesttir. Bunları da önceki münafıklar gibi bir
uygulamaya tabi tutar.