Yahudilerin "Allah'ın seçilmiş halkı"
oldukları şeklindeki iddiaları eskidir. Gerçekten
yüce Allah, onları kutsal emaneti taşımak ve bu
emanetin gerektirdiği misyonu yerine getirmek için seçti.
Onları o dönemde yaşayan diğer milletlere üstün
tuttu. Mısır Firavun'u ile adamlarını
onların hatırı için helâk etti ve kendilerini
"kutsal topraklar"a mirasçı yaptı.
Fakat yahudiler bir süre sonra yüce Allah'ın sisteminden
saptılar, dünyanın amansız zorbaları
kesildiler. Yeryüzü, onların kötülüklerini kaldıramaz
oldu. Hahamları onlara yüce Allah'ın helâllerini
yasaklamaya ve yasaklarını serbest saymaya girişti.
Onlar da bu konuda hahamlarına uydular. Yüce Allah'ın
tekelinde olan yasaklama ve helâl kılma yetkisinin, çizmeyi
aşan hahamları tarafından kullanılmasına
karşı çıkmadılar. Yine bu yahudi
hahamları yüce Allah'ın şeriatında
değişiklik yaptılar. Bu değişiklikleri
bir yandan iktidardakilerin ve seçkin azınlığın
gönlünü yapmak ve bir yandan da halk yığınlarının
isteklerini ve arzularını tatmin etmek için yaptılar.
Böylece yahudiler yüce Allah'ı bir yana bırakarak bu
şımarık din adamlarını ilâh edindiler.
Faiz yemekten kaçınmadılar. Sonunda Allah'ın dini
ile ve Allah'ın kendilerine indirmiş olduğu kutsal
kitap ile aralarındaki bağlar zayıfladı.
Bütün bunlara -ve daha birçok marifetlerine- rağmen
tarihleri boyunca yüce Allah'ın evlâtları ve
sevdikleri olduklarını, birkaç sayılı gün dışında
Cehennem ateşinin kendilerine değmeyeceğini, sadece
yahudi olanların doğru yolda olduklarını ve yüce
Allah tarafından beğenildiklerini ileri sürmeye devam
ettiler. Sanki yüce Allah ile aralarındaki ilişki;
akrabalık, soy ortaklığı ve
kayırmacılık ilişkisi imiş gibi.
Haşa! Yüce Allah bu tür yakışıksız
isnadlardan uzaktır, kuşkusuz. Yüce Allah ile O'nun
hiç bir kulu arasında akrabalık ve soy
ortaklığı ilişkisi söz konusu değildir.
O'nun ile kullar arasındaki bağı doğru inanç,
iyi amel ve İlâhî sisteme kararlı
bağlılık oluşturur. Kim bu bağı, bu
ilişkiyi sarsıntıya uğratırsa yüce
Allah'ın öfkesine çarpılır. Sapıklık dönemlerinde
yüce Allah'ın hidayetine muhatap olan kimseler eğer
tekrar eğri yola saparlarsa yüce Allah'ın kendilerine yönelik
bu öfkesi, bu gazabı daha ağır olur.
Sözünü ettiğimiz yahudilerin, günümüzde, sözde
müslüman olan bazı benzerleri var. Bunlar müslüman
olduklarını ileri sürüyorlar, kendilerini
Peygamberimizin ümmetinden sayıyorlar. Yüce Allah'ın
mutlaka kendilerini destekleyerek işgalci yahudileri
yurtlarından çıkaracağını bekliyorlar.
Ama buna karşılık yüce Allah'ın önerdiği
hayat sistemi olan Hak Din'den tamamen kopmuşlar, bu dini
hayatlarının dışına atmışlar.
Ne aralarındaki anlaşmazlıkların çözüme bağlanmasında
ne ekonomik kararlarında, ne sosyal hayatlarını düzenlemede
ne ahlâklarında ve ne de geleneklerinde Allah'ın
kitabının hakemliğine başvurmuyorlar. Tek müslümanlık
kanıtları, taşıdıkları İslâmî
isimler ile bir zamanlar gerçek müslümanların
doğdukları, Allah'ın dinini uygulamaya geçirdikleri
ve hayat sistemini egemen kıldıkları topraklarda
yaşıyor olmalarıdır!
Okuduğumuz ayette yüce Allah, Peygamberimize kendi
kendilerini temize çıkaran yahudilerin durumunun hayret
verici olduğunu ifade ediyor. Oysa günümüz "müslümanlar"ının
durumu daha hayret verici, daha gülünç ve daha
şaşırtıcıdır!
Sebebine gelince kendilerini aklama, temize çıkarma,
iyiliği Allah'a yakınlığı ve O'nun seçilmiş
kulu olmayı kendine mal etme yetkisi insanların
yetkisinde değildir. Ancak Allah dilediklerini temize çıkarabilir,
aklayabilir. Çünkü O, kalpleri ve davranışları
herkesten iyi bilir. Eğer insanlar bu değerlendirme
yetkisini Allah'a bırakarak iyi ameller işlemeye yönelirlerse,
kof iddialardan uzak dururlarsa yüce Allah (celle celâluhu)
insanlara zerre kadar haksızlık yapmaz. Eğer
insanlar hiç kendilerini övmeden, alçakgönüllülükle,
Allah'tan utanarak, kendilerini aklama ve şişirme
iddialarından kaçınarak iyi ameller işleyecek
olurlarsa Allah katında aldatılacak, herhangi bir iyi
amelleri unutulacak ya da hakları yenecek değildir.
Yüce Allah kendi kendilerini aklayan, Allah'ın
rızasını kazanmış olduklarını
ileri süren yahudilerin yalan söylediklerini, kendisine iftira
attıklarını açıkça belirtiyor ve onların
bu çirkin marifetini kınıyor. Ayrıca bu
davranışın iğrençliğine dikkatleri
çekiyor. Okuyoruz:
"Baksana, Allah adına nasıl yalan uyduruyorlar?
Bu tek başına yeterli bir apaçık günahtır."
Burada yine kendimize dönelim. Bizler İslâm kaynaklı
isimler taşıyoruz diye ve bir zamanlar gerçek
müslümanların yaşadığı topraklarda
oturuyoruz diye müslüman olduğumuzu iddia ediyoruz. Oysa
İslâm, hayatımızın hiçbir kesimine egemen değildir.
Sosyal hayatımızın hiçbir alanında İslâm'a
bu yetkiyi tanımıyoruz. Müslüman olduğumuzu ileri
sürüyoruz, ama görüntümüz ile, realitemiz ile İslâm'ı
lekeliyoruz. yabancılara İslâm'ı antipatik gösteren
somut örnekler oluyoruz. Hz. Muhammed'in ümmetinden olduğumuzu
söyleyerek yüce Allah'ın seçkin kulları
olduğumuzu ileri sürüyoruz. Oysa Hz. Muhammed'in öğrettiği
din, Hz. Muhammed'in uyguladığı sistem,
hayatımızdan bütün-bütüne kovulmuş ve
soyutlanmıştır. Bana kalırsa biz bu halimiz
ile aynen yüce Allah'ın tutumlarını
şaşırtıcı bulduğunu Peygamberimize
anlattığı, Allah adına yalan söylemekle
suçladığı ve büyük günah yükü altına
girdiklerini belirttiği o yahudilere benziyoruz. Allah
yardımcımız olsun!
Yüce Allah'ın dini bir hayat sistemidir. Allah'a itaat
etmek demek, bu sistemi hayata egemen kılmak dèmektir.
Allah'a itaat etmedikçe O'na yakın olunamaz. Şimdi bir
bakalım, yüce Allah, O'nun dini ve sistemi nerede, biz
neredeyiz? Sonra bir bakalım ki, acaba yüce Allah'ın
hallerini hayretle anlattığı, kendi kendilerini
aklamakla yüce şahsına iftira atma günahı
altına girdiklerini belirttiği o şaşkın
yahudiler ile aramızda ne fark var? İlke aynı
ilkedir, durum da aynı durum. Hiçbir kul ile yüce Allah
arasında soy ortaklığı, akrabalık ve
kayırmacılık ilgisi yoktur!
KENDİLERİNİ TEMİZE ÇIKARANLAR
Ayetlerin akışı içinde kendi kendilerini temize
çıkaran bu kimseler hakkında hayret ifade edilmeye
devam ediliyor. Çünkü bu şaşkınlar bir yandan; yüce
Allah'ın şeriatine dayanmayan, O'nun koyduğu
herhangi bir kritere yaslanarak ölçü dışına
taşma tehlikesini bertaraf etmemiş hükümlere, ayetin
deyimi ile "puta ve Tağut'a" inanırken,
öbür yanda; putperestliğe ve putperestlere arka çıkıyor,
onlara yüce Allah'ın kitabına sistemine ve
şeriatına bağlılık bakımından müslümanlara
göre daha doğru yolda olduklarını söylüyorlar.
Okuyacağımız ayetlerde onların tutumları
karşısında hayret ifade edildikten ve bu gülünç
manevraları gözler önüne serildikten sonra sert bir dille
kınanıyorlar, aşağılayıcı bir
ifade ile yerin dibine batırılıyorlar.
Bunların yanısıra karakterlerinde gizli duran
kıskançlığa ve cimriliğe parmak
basılıyor, bağlıları olmakla
övündükleri Hz. İbrahim'in dinine sırt çevirmeleri
yanında bu gülünç tutumu takınmalarına yol açan
diğer sebepler açığa vuruluyor. Bu kınama ve
saldırı kampanyası "Öylelerine alevli
cehennem yaraşır" cümlesi ile noktalanan
kendilerine yönelik bir cehennem tehdidi ile son buluyor.
Şimdi bu ayetleri okuyalım: