171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda aşırılığa
sapmayınız, Allah hakkında gerçek olmayan sözler
söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa-Mesih, Allah'ın
sadece bir peygamberi, Meryem'e sunduğu bir kelimesi ve ondan
gelen bir ruhtur. Allah'a ve peygamberine inanınız.
Allah "üçtür" demeyiniz. Bundan vazgeçiniz, hayrınıza
olan budur. Allah ancak tek bir ilahtır, çocuğu
olmaktan münezzehtir, göklerde ve yeryüzünde bulunan herşey
onundur. Allah insan için yeterli bir vekildir.
O halde bu aşırılıktır,
sınırı ve hakkı aşmaktır. Bu Ehl-i
Kitab'ı, Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söyleten
bir saplantıdır. Bu yüzden O'nun çocuğu
olduğunu zannediyorlar. -Allah çocuk edinmekten
münezzehtir- Allah üçün biridir dedikleri gibi.
Düşünsel gelişme ve gerilemeyle orantılı
olarak "oğul" ve "teslis" düşüncesi
de aşama kaydediyordu onlarda. Bununla beraber, Allah'a
oğul isnat etmekten dolayı fıtrî tiksinti karşısında
zorlandıkları da kesindir. Aklın gelişmesiyle
bu tiksinti gittikçe artıyordu. Bunun için bu görüşü;
"insanların doğumu gibi gerçekleşmiştir"
şeklinde yorumladılar. Bunun, baba ile oğul
arasındaki sevgi anlamına geldiğini ileri sürdüler.
Üç uknumdan ibaret tek ilah anlayışını da
yorumladılar. Bunlar Allah'ın farklı durumlardaki
"sıfat"larıdır, demeye
başladılar. Buna rağmen bu çelişen düşünceleri
insan idrakine sığdırmaya güçleri yetmiyordu. Bu
yüzden, göklerle yeri örten perde kalkmadıkça, mahiyeti
bilinmeyecek bir bilmece olarak sindirmeye çalışıyorlardı.
Kuşkusuz Allah ortaklardan münezzehtir. Benzerlerinin
olmasından uzaktır O. O'nun yaratıcı
olması yaratıklardan farklı olmasını
gerektirir. Hiçbir idrak yaratanla yaratılan, Malikle mülk
arasında başkalığı, bundan başka bir
şekilde düşünemez. Kur'an ayetinin gösterdiği de
budur:
"Allah ancak tek bir ilahtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir.
Göklerde ve yeryüzünde bulunan herşey onundur."
Şayet İsa'nın babasız dünyaya gelişi,
insanların adet ve alışkanlıklarına
uymayan garip ve olağanüstü bir olay olarak görünüyorsa,
bu gariplik alışılagelen durumdan farklı
oluşundan kaynaklanmaktadır. Ancak insanların
alışkanlıkları varlığın tümü
demek değildir. Sünnetullah, insanların bildiği
tabiat kanunlarından ibaret değildir. Kanunu yaratan ve
uygulayan Allah'tır. Üzerinde dilediği gibi tasarrufta
bulunan O'dur. Dilemesi de sınırlandırılmaz.
Gerçeği söyleyen yüce Allah, Hz. Mesih hakkında
şöyle buyuruyor:
"Meryem oğlu İsa-Mesih, Allah'ın sadece bir
peygamberi, Meryem'e
sunduğu
bir kelimesi ve ondan gelen bir ruhtur."
Kısacası, O, "Allah'ın peygambe
ridir"
O'nun durumu da diğer peygamberlerin durumu gibidir. Nuh,
İbrahim, Musa ve Muhammed (Allah'ın selamı
üzerlerine olsun) gibi zaman boyunca gelen şerefli kafilenin
durumu gibidir.
"Meryem'e sunduğu bir kelimesidir."
Bu ifadenin en akla yakın yorumu şöyledir:
Yüce Allah, İsa'yı Kur'an-ı Kerim'in çeşitli
yerlerinde sözünü ettiği doğrudan evrensel emriyle
yaratmıştır. Bu
emir
"Ol... O da oluverirdi" şeklinde ifade
edilmektedir. Yüce Allah bu kelimeyi Meryem'e sunmuş,
Adem'in dışında insanların alışa
geldikleri gibi bir babanın nutfesi olmaksızın onun
karnında İsa'yı yaratmıştır.
Kuşkusuz herşeyi yoktan var eden kelimenin,
İsa'yı, Meryem'in karnında bir "nefes"ten
yaratması şaşılacak bir şey değildir.
Yüce Allah bu nefesi şöyle ifade etmektedir:
"Ondan gelen bir ruhtur."
Bundan önce yüce Allah, Adem'in çamurdan kalıbına
ruhundan üflemiş O da "insan" oluvermişti. Bu
konuda yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hani
Rabbin Meleklere ben çamurdan bir insan yaratacağım,
ona şekil verip ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun
için secdeye kapanın, demişti" (Hicr Suresi,
28-29)
Yine İsa'nın kıssasında şöyle
buyurmaktadır: "Irzını koruyan Meryem'i
hatırla ki, biz O'na ruhumuzdan üflemiştik." (Enbiya
Suresi, 59) Bu iş daha önce de meydana gelmişti.
Oradaki ruhla bu ruh aynıdır. Adem'in
kıssasını kabul eden ve Allah'ın ruhundan
üflediğine inanan hiçbir Ehl-i Kitap mensubu kimse, Adem'in
ilah olduğuna ya da İsa için söylendiği gibi yada
tanrısal uknumlardan biri olduğunu kabul etmeyecektir.
Oysa ruh ve üfleme noktasında birbirine benzemektedir, her
iki olay. Üstelik Adem (a.s), annesiz-babasız
yaratılmıştır. İsa'nın ise bir
annesi vardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah katında İsa örneği, Allah'ın
topraktan yarattıktan sonra "ol" demesiyle "oluveren"
Adem örneği gibidir." (Al-i İmran Suresi, 59)
Sorunun son derece açık ve basit olduğunu gördükten
sonra, heva ve heveslerin, putperest kalıntıların,
İsa (a.s)'ın olayını peş peşe gelen
nesillerin kafasında, nasıl içinden çıkılmaz
bir düğüme dönüştürdüğüne
şaşırıyor insan. Oysa -Kur'an'ın tasvir
ettiği gibi- olay son derece basittir. Apaçık ve nettir.
Kuşkusuz, annesiz-babasız Adem'e ruhundan üfleyerek
diğer yaratıklardan farklı bir hayat bahşeden,
İsa'ya da, babasız olarak bu insanî hayatı
bahşeden Rabtır. Bu basit ve açık sözler sırf
babasız dünyaya geldi diye İsa'yı
tanrılaştıran ve üç uknumun tanrılığından
söz eden efsanelerden daha akla yakındır. Yüce Allah
bu efsanelerden beri ve büyüktür.
"...
Allah'a ve
peygamberlerine inamız, Allah "üçtür" demeyiniz.
Bundan vazgeçiniz, bayrınıza olan budur."
Allah'a, -aralarında Allah'ın peygamberi
sıfatıyla İsa ve peygamberlerin sonuncusu
sıfatıyla Muhammed'e (salât ve sefâm üzerine olsun)
olmak üzere peygamberlerine iman etmeye ve bu tür iddia ve
efsanelerden uzaklaşmaya : ilişkin bu çağrıdan
sonra, yerinde bir münasebetle şu net açıklama ve
aydınlatıcı bildirim ver almaktadır:
"Allah ancak tek bir ilahtır."
Bunu evrene egemen yasanın birliği,
yaradışın birliği ve yöntemin birliği
-"ol" ve "oluverir"- şahittir. İnsan
aklı da şahittir buna. Çünkü bu sorunu kavrayabilecek
kapasitededir. Ve akıl yaratıklara benzeyen bir
yaratıcıyı, yada bir içinde üç tanrıyı,
yada üç içinde bir tanrıyı tasavvuru edemez.
"...
Çocuğu almaktan münezzehtir."
Çocuk sahibi olmak fani birisi için süreklilik unsurudur.
Nesil şeklinde kalıcı olma çabasıdır.
Oysa Allah bakidir. Fanilerin şekline bürünüp kalıcı
olmaya ihtiyaç duymaz. Göklerde ve yerde bulunanlar hep birlikte
onun mülküdürler:
"...
Göklerde ve
yeryüzünde bulunan her şey onundur."
İnsanlığın yüce mabutlarına kulluk
bağı ile bağlanmaları yeterlidir. O hepsini gözetecektir.
Aralarından birini O'nun oğlu ilan etmekle, O'nunla
aralarında akrabalık icad etmeye ihtiyaç yoktur.
Gözetme ve koruma olma seklinde bu bağ her zaman mevcuttur:
"... Allah insan için yeterli bir vekildir."
Böylece Kur'an-ı Kerim, akideye ilişkin gerçeği
açıklayıp bildirmekle yetinmiyor. Aynı zamanda yüce
Allah'ın onları gözettiğini, onların, ihtiyaçlarını
ve yararlarını bildiğini de ekliyor. Bu
şekilde insanların herşeyini güvenle Allah'a
havale etmesini sağlamayı hedefliyor.
Ayetlerin akışı tutarlı itikâdî düşüncenin,
en büyük sorununu belirlemekle sürüyor. Birlik gerçeğinin
ruhta iyice yer etmesinden kaynaklanan inanç gerçeğidir bu.
Bu gerçeğe göre; yaratıcının
ilahlığı yaratıkların kulluğunu
gerektirir. Ortada sadece ilahlık ve kulluk gerçeği
vardır. Bir tek ilahlık ve varlık aleminde yer alan
herşeyi ve herkesi kapsayan kulluk vardır.
Kur'an-ı Kerim, burada İsa'nınki gibi meleklere
de oğulluk isnat eden ya da İsa'da olduğu gibi
onları da ilahlığa ortak sayan her inancı
doğrulttuğu gibi, hıristiyanların inançlarını
da düzeltiyor: