Bu açıklamadan da anlaşıldığı
gibi, peygamberimizin gönderilişi hem dünyada hem de
ahirette rahmettir.
ALLAH'IN KELİMESİ
Okuyacağımız ders, Ehl-i Kitap'tan
hıristiyanlarla yapılan bir gezintiden ibarettir.
Önceki dersin, yahudilerle yapılan bir gezintiden ibaret
olduğu gibi. Onlar ve bunlar, Ehl-i Kitap olarak, bu
Kur'an'la muhatap olmuşlardı.
Geçen derste, Kur'an-ı Kerim; Hz. İsa'yı ve
tertemiz annesi Meryem'i yahudilerin iftiralarından, gerçek
akideyi de, Mesih (a.s.)'in çarmıha gerilmesi hikayesinden
arındırmıştı. Bu arada bizzat gerçeği
yahudilerden, onların davranış ve inatçılıklarının
karşısına yerleştirmişti.
Bu derste de ayetlerin akışı gerçek inancı
ve Meryemoğlu İsa'yı, hıristiyanların
Mesih hakkındaki aşırılıklarından
temizliyor. Çeşitli kavimlerden ve uluslardan
hıristiyanlığa bulaşan ve gittikçe yereden
putperest efsaneleri ayıklıyor.
Hıristiyanlığı Yunan ve Roma mitolojisinden,
Eski Mısır ve Hind efsanelerinden kurtarıyor.
Kur'an-ı Kerim, geldiği dönemde bozulmalar ve
hurafelerle dolup taşan Ehl-i Kitab'ın inançlarını
doğrultmayı üzerine alıyordu. İbrahim (a.s)'in
şirkten uzak dinin Arap yarımadasındaki
kalıntılarından arta kalanı ile, bunların
üzerine çöken insan uydurmalarından ve cahiliye saçmalıklarından
ibaret müşriklerin inançlarını
doğrultmayı da üzerine aldığı gibi.
Hayır, daha doğrusu İslâm, tüm insanlığın
Allah'a ilişkin inançlarını doğrultmayı
ve onu tüm insanların düşüncesinde yer eden her
türlü bozulmadan, kargaşadan,
aşırılıktan ve tefritten kurtarmayı
üzerine almıştır. Nitekim Milattan önce Atina'da
Aristo'nun, Milattan sonra da İskenderiye'de Eflatun'un düşüncesindeki
karışıklıkları düzelttiği
kadarıyla düzeltmiştir. Bir de bu iki filozof
arasında ve bunlardan sonra gelen ve çöllerde yolunu bulması
için kesinlikle peygamberliğin yardımına muhtaç
olan, zavallı insan aklına dayanarak yol bulmaya çalışan
çeşitli felsefelerde yer alan tevhid düşüncesini bu
tür saplantılardan ayıklamıştır.
Bu ayetlerde ele alınan sorun ise, "teslis"
sorunu ile bunun içerdiği; "Mesih'in oğulluğu"
efsanesidir. Bununla, yüce Allah'ın gerçek ve dosdoğru
bir birliğinin zihinlere yerleştirilmesi amaçlanmaktadır.
İslâm geldiği zaman hıristiyanların
benimsediği inanç; çeşitli görüş
ayrılıklarıyla beraber üç uknumdan oluşan
tanrının birliği inancıydı. Baba,
oğul, kutsal ruh. Buradaki `oğul', Hz. Mesih'tir. Bundan
sonra Mesih hakkında çeşitli görüş
ayrılıkları baş göstermiştir. Acaba O,
biri tanrısal diğeri beşerî olmak üzere iki
tabiata mi sahiptir? Yoksa sadece tanrısal bir tabiata
mı sahiptir? Veya iki ayrı tabiata sahip olmakla beraber
bir tek dileyişe mi sahiptir? O da baba gibi öncesiz mi
yoksa, sonradan mı yaratılmıştır? Bunun
gibi, mezheplerin ayrıldığı gruplar
arasındaki çekişmelerin dayandığı daha
bir sürü sorun. (Maide suresinde yeri gelince bu konu ayrıntılarıyla
ele alınacaktır.)
Hristiyanlık inancının gelişme sürecinden,
teslis inancının ve aynı şekilde Mesih'in
oğulluğu düşüncesinin (ve O'nun annesi Meryem'in
tanrıçalığı, O'nun da, çeşitli
şekillerde teslis inancına sokulması) ilk
hristiyanlıkta yer almadığı
anlaşılmaktadır. Bunlar, hristiyan olan ancak, putçuluktan
ve çok tanrıcılıktan iyice kurtulamamış
kişilerin etkisiyle tarihin çeşitli evrelerinde
hristiyanlığa sokulan inançlardır. Özellikle
"teslis" düşüncesinin eski Mısır
dinlerinden, "Oziris, İzis ve Huris" teslisinden ve
bu dinlerdeki değişik "teslis" düşüncelerinden
alınmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Tevhit inancını savunan hristiyanlar, Roma Patrikleri
ve bu devleti destekleyen din adamlarının (Melukaniler)
baskı ve işkencelerine karşı uzun süre
direndiler. Bu durum, tüm dayanılmaz işkencelere ve
Romalıların baskısından kaçıp
saklanmalara rağmen, Miladî altıncı yüzyılın
sonlarına kadar sürdü.
Teslis düşüncesi zamanla hristiyan aydınlarının
düşüncesine de ters gelmeye başlamıştı.
Kilise çevreleri "teslis" düşüncesini kabul
ettirmek için çeşitli yollara başvuruyorlardı.
Bunlar arasında "teslis"i göklerin ve yerin
üzerindeki perdenin kalkacağı güne kadar sırrını
hiç kimsenin bilemeyeceği bir bilinmezliğe dönüştürme
çabaları da yer alıyordu.
"Kökler ve dallar" kitabının yazarı,
hristiyan inancının yorumcularından biri olan Rahip
Poetre bu konuda şöyle der:
"Bunu aklımızın gücü oranında
anlamışız. Gelecekte; göklerde ve yerde bulunanlar
üzerindeki perde kalktığı zaman, daha iyi
anlayacağımızı umuyoruz.
Biz belli başlı tevhit dinlerinden biri olan
hıristiyanlığa, bu inancın giriş sürecinin,
tarihsel aşamalarını ve yollarım açıklamaya
girmeden, tevhit dinlerine giren bu düşünceyi bertaraf
etmeye ilişkin sûrenin akışında yer alan
Kur'an ayetlerini sunmakla yetiniyoruz.