Bu sıfatlar ve bu hükümler genel olmakla beraber
öncelikle, yahudilerin durumuna uymaktadırlar. Bu dine ve
mensuplarına karşı tutumlarını göstermektedir.
Hatta tüm gerçek dinlere karşı tutumlarını göstermektedir.
İster Medine'deki davetin başlangıç yıllarındakiler
olsun, ister bundan önce Musa (a.s) döneminde yaşayanlar
olsun, ya da günümüze kadar gelenleri olsun, kalplerini
hidayete açan ve böylece yüce Allah'ın hidayetine
erdirdiği çok az bir kısmı müstesna, her zamanki
tutumları bu olagelmiştir.
Bunlar -küfür ve engelleme sıfatına uyan herkes-
koyu bir sapıklığa dalmışlardır.
Allah'ın hidayetinden sapmışlardır. Hayatta en
güvenilir yoldan çıkmışlardır.
Hayat tarzı, toplumsal yapı ve sistem olarak
sapıtmışlardır. Hem dünyada hem de ahirette
sapıtmışlardır. Öyle bir sapıklığa
dalmışlardır ki, artık doğru yolu
bulmaları beklenemez. "...Koyu bir
sapıklığa düşmüşlerdir."
Ayetlerin akışı zulüm sıfatını
da eklemek için burada küfür sıfatlarını tekrar
zikrediyor!
"... Kafirleri ve zalimleri..."
Aslında küfür zulmün ta kendisidir. Gerçeğe
karşı zulümdür. Nefse ve insanlığa
karşı zulümdür. Kur'an-ı Kerim kimi zaman küfrü,
zulüm olarak ifade etmektedir. Şu ayetlerde olduğu gibi:
Koyu bir sapıklığa dalıp üzerlerine tüm
bağışlanma kapılarını
kapadıktan sonra, böylelerini bağışlamaz yüce
Allah. Cehennemin yolundan başka bir yola da iletmez
onları. Çünkü yine kendileri tüm hidayet yollarını
üzerlerine kapamışlardı. Cehennemin yolundan
başka tüm yolları kendi yüzlerine bizzat kendileri
kapamışlardı. Bu yola dalıp gitmişlerdi.
Sapıklık, küfür, haktan alıkoyma ve zulümde
koyulaşmaları nedeniyle, cehennemde sonsuza dek
kalmayı hak etmişlerdi. Öyle ki, bu sapıklıklarından
geriye dönme ihtimalleri kalmamıştı artık.
"Bunu yapmak Allah için pek kolaydır."
Çünkü O, kullarına karşı, sonsuz üstünlüğe
sahiptir. Onları bu adil ve hakkettikleri cezaya göre
sorgulamaların zorlaştıracak kullarından hiç
kimseyle, bir hısımlığı veya
akrabalığı söz konusu değildir. Aynı
şekilde Allah'ın onları
cezalandırmasını zorlaştıracak bir güç,
bir plan, hiçbir kulda mevcut değildir.
Kuşkusuz yahudiler, -hıristiyanlar gibi- "Biz
Allah'ın çocukları ve sevdikleriyiz" (Maide
Suresi, 18) diyorlardı. "Sayılı bir kaç
günün dışında ateş bize
dokunmayacaktır" (Bakara Suresi, 184) diyorlardı.
Ayrıca "Biz Allah'ın seçkin halkıyız"
diyorlardı. İşte Kur'an tüm bunları reddedip
onların, gerçek konumlarını belirlemek için gelmiştir.
Onlar da herkes gibi kuldurlar. Şayet iyilik yaparlarsa sevap
kazanacaklardır. Ancak kötülük işleseler -af dileyip
dönmezlerse- azaba uğrayacaklardır. Elbette ki bunu
yapmak, Allah için son derece kolay bir iştir.
Tüm bu açıklamalardan sonra, bütün insanlara yönelik
bu peygamberin Rableri katından gerçeği
getirdiğine ilişkin kapsamlı çağrının
nedeni budur. Kim ona inanırsa kuşkusuz bu, kendisi için
daha hayırlıdır. Kim de inanmazsa, yüce Allah'ın
onların tümüne ihtiyacı yoktur. Hepsinin üzerine
kadirdir. Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur. Herşeyi
bilir ve herşey onun bilgisi ve hikmeti uyarınca meydana
gelir!