O |
|
O |
|
144- Ey müminler, sakın müminleri bırakıp
kafirleri dost edinmeyiniz. Yoksa Allah'a, aleyhinize
işleyecek açık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
145- Hiç şüphesiz münafıkların yeri
cehennemin en alt katıdır. Onlara yardım edecek hiç
birini bulamazsınız.
146- Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler,
Allah'ın ipine sarılanlar, sırf Allah'a
bağlananlar bir dindarlığı benimseyenler
işte bunlar, müminlerle beraberdirler. Allah ilerde
müminlere büyük bir mükafat verecektir.
Burada, müminleri, çevrelerinde bulunan insanlardan ayıran,
onları farklı kılan sıfatlarıyla
yapılan çağrı tekrarlanmaktadır. Bununla
hayat sistemleri, davranış biçimleri ve realiteleri
iyice belirginleşmektedir. Bu sıfatla çağrıya
karşılık vermektedirler, direktiflere bununla
uymaktadırlar.
Münafıkların yoluna uymaktan, müminleri bırakıp
kafirleri dost edinmekten sakındırılmaları
konusunda, bu sıfatla yapılan bir çağrıdır.
Kuşkusuz o günkü müslüman toplum da böyle bir çağrıya
ihtiyaç duyuluyordu. Çünkü müslüman toplum içinde yer alan
kimi müslümanlarla; Medine'deki yahudiler, duygusal yönden de
olsa kimisiyle de; Kureyşliler arasındaki bağlar
henüz devam ediyordu. Kimi müslümanlar diyoruz, çünkü
cahiliye toplumuyla -babaları, oğulları dahi olsa-
tüm bağlarını koparan başka müslümanlar da
vardı. Etrafında birleştirecek tek bağ,
korunacak tek ilgi, yüce Allah'ın öğrettiği gibi
sadece inançtı onların yanında.
İşte nifak ve münafıkların o
aşağılayıcı, nefret
uyandırıcı ve iğrendirici tabloları
çizildikten ve Allah'ın gazabından, yakalayıp
intikam almasından sakındırıldıktan sonra,
nifak ve münafıkların yolu budur, uyarısına sürekli
ihtiyaç duyan bu kimi müslümanlardı:
"Yoksa Allah'a aleyhinize işleyecek açık bir
delil mi vermek istiyorsunuz?"
Allah'ın yakalayıp intikam almasıyla
karşılaşmaktan korktuğu ve titrediği
kadar hiçbir şey, mümin bir kalbi korkutup titretemez.
İfadenin soru şeklinde sunulması bu yüzdendir.
Mümin gönüllere ulaşmak için, soru şeklindeki bir
iman yeterlidir çünkü.
Mümin gönüllere doğru uzanan bir yola daha
başvuruluyor. Ancak doğrudan onlara yönelmiyor, sadece
ima ederek yöneliyor. Münafıkları bekleyen korkunç,
dehşet verici ve aşağılayıcı sonucu
açıklamaktan ibarettir bu yol:
" . Hiç şüphesiz
münafıkların yeri cehennemin en alt katıdır.
onlara yardım edecek hiç birini bulamazsın."
En alt kat... Kendilerini kurtaramadıkları, üzerine
çıkamadıkları, toprağın üzerlerine yapıştırdığı,
yeryüzü ağırlığına uygun bir dönüş
yeridir bu. Arzu ve isteklerin, ihtiras ve korkunun, zaaf ve
aşağılığın
ağırlığıdır. Bu
ağırlık onları, müminleri oyalayıp
kafirleri dost edinme çukuruna yuvarlatmıştır. Böylece
hayatta bu aşağılık konumu
benimsemişlerdir. "İki taraf arasında
yalpalarlar. Ne bu tarafa ve ne de o tarafa yar olurlar."
Onlar daha dünya hayatındayken kendilerini bu
aşağılık yere hazırlayıp
alıştırıyorlardı: "Cehennemin en
alt katı..." Burada ne bir
yardımcıları ne de bir kurtarıcıları
söz konusudur. Onlar dünyadayken kafirleri dost edinmişlerdi.
Şimdi kafirler onlara yardım etseler ya?
Bu korkunç sahneden sonra kurtuluş kapısı açılıyor
onlar için. Kurtulmak isteyenlere tevbe kapısı açık
tutuluyor:
"Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler,
Allah'ın ipine sarılanlar, sırf Allah'a
bağlanan bir dindarlığı benimseyenler,
işte bunlar, müminler ile beraberdirler. Allah ilerde
müminlere büyük bir mükafat verecektir."
Başka yerlerde "Tevbe edenler,
durumlarını düzeltenler bu hükmün dışındadırlar.'
denmektedir. Çünkü tevbe ve durumu düzeltmek; Allah'a bağlanmak
ve dini bütünüyle Allah'a özgü kılmak da
belirtilmektedir. Çünkü bu ayet, yalpalayıp duran, münafıklık
yapan ve Allah'tan başkasını dost edinen ruhlarla
karşılaşıyordu. Bu yüzden, tevbe ve durumu
düzeltmenin yanında, Allah için her şeyden
soyutlanmanın, sadece ona bağlanmanın ve bu
ruhların şu kararsız duygulardan, kaypak huylardan
kurtulmalarının da belirtilmesi son derece uygun düşmektedir.
Böylece sadece Allah'ı bağlamakla, güç ve birlik sağlayabilirler.
Allah için her şeyden kurtulmakla, samimi ve
arınmış olabilirler.
Bununla, münafıkları dünya hayatında yere
yapıştıran, ahiret hayatında da cehennemin en
alt tabakasına yuvarlatan ağırlık
hafiflemiş oluyor.
Bununla, tevbe eden münafıklar, sadece Allah'ın ,şerefi
ile şereflenen, imanla yücelen, iman gücüyle yeryüzü ağırlığından
kurtulan müminlerin saffına yükselirler. Müminlerin -ve
onlarla birlikte olanların- mükafatı ise bellidir.
"Allah ilerde müminlere büyük bir mükafat verecektir."
Bu çeşitli mesajlarla; müslüman toplumda yer alan
münafıkların gerçek durumları ortaya çıkarılmış,
etkileri azaltılmış, müminler, nifak
dönemeçlerine sapmaktan uyarılmış ve onları
bekleyen sonuçtan sakındırılmış oluyor.
Bu arada, içinde iyilik bulunanların kendini kurtarmaya,
sadakatle, isteklice ve içtenlikle müslüman saffa katılmaya
çalışması için, münafıklara da tevbe
kapısı açık tutuluyor.
Son olarak şu olağanüstü, duygulandırıcı
ve derin etkili ifade yer almaktadır. O, korkunç cezayı
ve büyük mükafatı bildirdikten sonra. Bununla, yüce
Allah'ın, kullarına azap etmeye ihtiyaç duymadığını,
insanlara kavratma amacı güdülmektedir. Yüce Allah'ın
onlara şahsi bir kinimi var ki, bunun için üzerlerine azap
yağdırsın? Yüce Allah'ın, gücünü ve
otoritesini bu yolla göstermeye ihtiyacı yoktur. Aynı
şekilde, insanları cezalandırmak için de bir
arzusu söz konusu değildir. Nitekim putperest efsaneleri, bu
tür düşüncelerle doludur. Aksine, Allah'a iman edip, O'na
şükretmek insanların çıkarınadır.
İman ve Allah'a şükür atmosferinde birbirlerini
sevmeleridir istenen. Kuşkusuz yüce Allah, salih amel işleyenlere
karşılığını verir ve O ruhların
gizliliklerini çok iyi bilir:
|
|
O |
|
O |
|