Cahiliye döneminde Araplar, Meleklerin Allah'ın
kızları olduğunu iddia ediyorlardı. Sonra da
bu Melekler adına heykeller dikip; "Lat, Uzza, Menat"
gibi kadın isimlerini takıyorlardı bu heykellere.
Allah'ın kızlarının heykelleri oldukları
gerekçesiyle ve dolayısıyla onlar
aracılığı ile Allah'a yaklaşmayı
umarak kulluk yapıyorlardı bu putlara. Bu durum en
azından işin başında böyleydi. Ancak giderek
efsanenin aslını unutmuşlar, bu putlara direk
ibadet etmeye başlamışlardı. Hatta şu dördüncü
cüzde açıkladığımız gibi her türlü taşa
ibadet edecek duruma gelmişlerdi.
Aynı şekilde bazıları doğrudan
doğruya şeytana tapıyordu. Nitekim Kelbi; Hazze'den
Melihoğullarının cinlere ibadet ettiğini
anlatmaktadır.
Ancak buradaki ayetin anlamı daha geniştir. Buna göre
onlar, bütün şirklerinde şeytana yalvarmak ve ondan
yardım dilemek durumundaydılar. Oysa bu şeytan,
babaları Adem'in başından geçen kıssanın
kahramanıdır. Allah'ın emrine isyan etmesinden ve
insanlara düşman olmasından dolayı Allah'ın
lanetine uğramıştır. Kovulup lanete
uğradıktan sonra, insanlara olan kini, Allah'ın
himayesine sığınmayanları saptırmak için
yüce Allah'tan izin istemeye sürüklemiştir onu:
"Onlar Allah'ı bırakıp dişi putlara (tanrıçalara)
yalvarıyorlar. Aslında onların
yalvardıkları şirret şeytandan
başkası değildir."
"O şeytan ki, Allah'ın lanetine
uğrayınca, "Kesinlikle kullarının belirli
bir bölümünü kendi tarafıma alacağım."
"Onları yoldan çıkaracağım,
asılsız kuruntulara daldıracağım,
kendilerine davarların kulaklarını
yarmalarını emredeceğim, Allah'ın
yaratıklarını değişikliğe
uğratmalarını emredeceğim" demiştir."
Onlar, -eski düşmanları- şeytana
yalvarıyorlar. Ondan ilham alıyorlar. Bu
sapıklıklarından dolayı ondan destek
istiyorlar. Oysa bu şeytanı, yüce Allah lanetlemiştir.
O da Ademoğullarının bir bölümünü saptırmak
istediğinï, yalancı lezzetlerden, boş
mutluluklardan ve sonuçta cezadan kurtarmaktan söz edip, azgınlık
yolunda yalancı kuruntularla oyalayacağını açıkça
söylemişti. Ayrıca insanları çirkin davranışlara;
efsaneleri süslü göstermek suretiyle, akıl almaz
tapınmalar uydurmaya sürükleyeceğini açıklamıştı.
Bu tür ibadetler arasında, Allah'ın yasaklaması söz
konusu olmaksızın bundan böyle binilmesini veya
yenmesini yasaklamak için bazı hayvanların
kulaklarını kesmek, vücudun bazı
kısımlarını kesmek şeklinde Allah'ın
yarattığını ve fıtratını
değiştirmek yada köleleri iğdiş etmek ve
cilde dövme yapmak, hayvan ve insan vücudunda bir takım
değişiklikler yapmak gibi İslâm'ın
yasakladığı bir çok değişiklik ve
bozmalar yer almaktadır.
İnsanın, kendisine bu şirki ve onun
doğurduğu putçu ibadetleri emredenin -eski düşmanı-
şeytan olduğunu düşünmesi, en azından düşmanının
kurduğu tuzağa karşı içinde bir sakınma
duygusunun uyanmasını sağlar. İslâm, en başta
gelen savaşı, insanla şeytan arasında
başlatmıştır. Müminin tüm gücünü
şeytanı ve onun yeryüzünde yaydığı kötülüğü
savmaya, Allah'ın sancağı altında, onun
hizbinde yer alıp şeytan ve hizbine karşı
koymaya yöneltmektedir. Bu, silahların
susmadığı sürekli bir savaştır. Çünkü
şeytan, kovulduğu ve lanete uğradığı
günden beri, ilan ettiği bu savaştan usanmaz. Mümin de
bu gerçeği unutmaz, savaştan vazgeçmez. O, ya Allah'ın
dostu ya da şeytanın dostu olması gerektiğini,
bunun ortasının mümkün olmadığını
çok iyi bilmektedir. Şeytan onun nefsinde, nefse
verdiği şehvet ve taşkınlık
duygularında, kendisine uyan müşriklerin ve tüm
kötülük taraftarlarının şahsında da ona
karşı savaşa girişir. Bu, hayat boyu
kesintisiz sürecek tek bir savaştır.
Kim dost olarak Allah'ı tercih etmişse kuşkusuz
kurtulmuş ve büyük kazanç elde etmiştir. Kim dost
olarak şeytanı seçmişse o da zarara
uğramış ve mahvolmuştur.
"Kim Allah'ı bırakıp şeytanı dost
edinirse apaçık bir hüsrana uğramış olur."
Kur'an'ın akışı, şeytanın
dostlarına karşı davranışını,
oyalama durumunu örnek olarak, tasvir etmektedir.
"Şeytan onlara vaadler yapar, kendilerini kuruntulara
daldırır. Fakat şeytanın onlara
yaptığı vaadler aldatmacadan başka bir şey
değildir."
İnsan fıtratını, iman ve tevhitten
saptırıp küfür ve şirke bulaştıran bu
belirgin oyalamadır. Şayet bu oyalama olmasaydı
fıtrat yoluna devam edecek, yol göstericisi, kılavuzu
iman olacaktı.
Kuşkusuz bu, apaçık bir oyalamadır. Bu durumda
şeytan, insana kötü davranışını süsleyip
bu davranışım, güzel görmesine neden olmakta,
isyan yoluna kazanç ve mutluluk vaadlerinde bulunmakta, yol
boyunca azgınlık yapmasına yardımcı
olmaktadır. Yaptıkları sonucunda
kurtulacağı kuruntusuna daldırmakta, böylece
güven verip helak edici yola devam ettirmektedir:
şey
değildir."
Sahne bu şekilde canlandırılıp, eski düşman
ipleri bağlayarak, tuzaklar kurarak kurbanlarının düşmesini
bekler durumda gözler önüne getirilince, eksik ve sönük
tabiatlardan başkasının
şaşkınlığı sürmez, uykuda kalmaz.
Hiç bir şeye aldırmadan, hangi yolu
tutacağını, Hangi ışıkla yolunu
bulacağını bilmeye çalışmadan
olduğu gibi kalmaz.
Bu uyarıcı mesaj, vicdanlarda etkisini gösterip,
savaşın ve bulunulan konumunun gerçek durumunu tasvir
ettikten sonra, yolun sonunda karşılaşılacak
akıbeti açıklayan ayetin devamı gelmektedir.
Şeytanın oyaladığı, kendi
zannını doğrulattığı ve daha önce
açıkladığı iğrenç niyetini uygulattığı
kişilerle, Allah'a karşı gerçekten inanmalarından
dolayı onun iplerinden kurtulanları bekleyen sonuç açıklanmaktadır.
Gerçek anlamda Allah'a inananlar, bu şeytandan
üstündürler. Çünkü şeytana -Allah'ın laneti
üzerine olsun- yalnızca sapıkları azdırma
izni verilmiştir. Allah'ın samimi kullarına
dokunmasına müsade edilmemiştir. Çünkü Allah'ın
sağlam ipine iyice yapıştıkları sürece,
bu kullar karşısında şeytan son derece
zayıftır:
Kim Allah'ı bırakıp şeytanı dost
edinirse apaçık bir hüsrana uğramış
olur."
"Şeytan onlara vaadler yapar, kendilerini kuruntulara
daldırır. Fakat şeytanın onlara
yaptığı vaadler aldatmacadan başka bir
şey